That's all i have перевод на турецкий
2,607 параллельный перевод
I'm afraid all that working outdoors might have made your hands a little too scratchy for my girly parts.
Yaptığın o kadar ağır iş ellerini kadınsı kısımlarım için sertleştirmiş olabilir.
What I have learned in my 63 years is that we all walk this rarzor's ed of feeling like our lives are both meaningful and meaningless.
63 yıllık hayatımdan öğrendim ki hepimiz, hayatlarımızın hem anlamlı hem de anlamsız olduğunu sandığımız bir jiletin kenarında yürüyoruz.
So I thought that if we all classes like to have... We have less of complaints.
Ve düşündümkü sınıfları burada tutarsak daha az şikayet alırız.
I think that's all we have time for tonight.
Sanırım bu akşamlık süremiz bu kadar.
The bad side is I have to live in Japan and I'm away from all my friends, but the good side is I get to skate a lot, and that's really what I want to do, to be the best.
Arabaya bin, Blake. Ne sikim yapıyorsun? Tanrı aşkına, bin...
It's shit that I have to spend all day with him,'cause I've pretty much got nothing in common with him.
Tüm günü onunla geçirmek zorunda olmak çok boktan. Çünkü hiç ortak yanımız yok.
All my life I've been trying to prove myself to my dad that I'm better than any son would have been, that I'm worth all these sacrifices that he's made for me.
Hayatım boyunca, babama bir erkek evlattan daha üstün olabileceğimi kanıtlamak için uğraştım. Bu yüzden bana yaptığı herşeye rağmen.
'All my life, I've been a man of peace...''working for peace, striving for peace -'but I'm utterly convinced that the action we have taken is right.
"Ömrüm boyunca barışçıl bir adam oldum," "barış için çalışan, barış için çabalayan," "ama tamamen eminim ki..."
I have only the Herzubeordern command you, Captain. That's all I know.
- Sadece sizden emir alıyorum efendim
And there's all these people that I have to invite from church, - so... - Yeah, we'll make it work.
Ve kiliseden davet edeceğim... insanlar var... biz bunu halledeceğiz.
All right, well, you know what, if I would have known that everything I said was gonna be used against me, I would have had a lawyer there.
biliyor musun söylediğim herşeyi bana karşı kullanacağını bilseydim o sırada yanıma bir avukat alırdım.
- I think that what we have had in indigenous societies all along is a very, kind of, common sense, a very practical approach to why it's important to treat the world around you, the natural world, in a good way.
- Yerli toplumlarda başından beri çevremizdeki dünyaya, yani doğal dünyaya her zaman iyi bir şekilde davranmanın neden önemli olduğuna dair aklıselim ve çok pratik yaklaşımları olduğunu düşünüyorum.
It's not positive That's all I have to say
Ama tüyo vermem gerekirse pek hoş değil, benim söyleyecek sözüm yok.
All right, well, Flack's rounding up a few rival pimps that might have issues with Gus Stilton, and I'm going over a list of girls that worked for him.
Flack bazı rakip pezevenkleri araştırıyor, belki aralarından birisinin Gus Stilton'la atışması olabilir. Ayrıca onun için çalışan kızlara da göz atıyorum.
He didn't want anyone to know because he didn't have time to see all of youse. - That's all that was. - I'm sure that's all it was.
Hepimizi görecek kadar vakti yoktu ve kimsenin kendini önemsiz hissetmesini istemiyordu.
Since we know that the positive and negative in the Universe adds up to zero, all we have to do now is work out what - - or, dare I say, who - - triggered the whole process in the first place.
Evrendeki pozitif ve negatif enerjinin sıfıra denk olduğunu bildiğimizden artık, geriye neyin ya da belki de kimin tüm süreci başlattığını anlamaya çalışmak kalıyor.
I've already got an annoying know-it-all guy who sits on my couch that I don't have sex with.
Kanepemin üzerinde oturan ve sevişmediğim can sıkıcı ukala birine sahibim zaten.
Listen, dumb ass, I'm gonna let You in on a secret that most Guys don't even have a clue about, all right?
Dinle koca kafa, bir çok erkeğin hiç fikri olmadığı bir sır vereceğim sana, tamam mı?
I need to have a conversation with the guy, that's all.
Adamla konuşmalıyım.
I just told Ellie that I have all these extra twinkle lights, And I don't have actual twinkle lights, and she could yell at me.
Az önce Ellie'ye fazladan yanıp sönen ışıklarımız olduğunu söyledim ama aslında hiç yok ve bana bağırabilir.
You know I would have left you guys back there, I just didn't want to run the risk of you calling it in before we got our money, that's all.
Sizi arkada bırakabilirdim paramızı alamadan evvel haber verme riskinizi göze almak istemedim, hepsi bu.
But if you want to wake up like a bunch of gorillas and fight fucking silverback style over this thing, then that's what we'll do and I'll have the shirt all the time, and you guys will be injured all the fucking time.
Yani bana göre sorun yok, ben giyerim hep ama siz kalırsınız yazık olur size yani
First of all, if that's my Chanel suit, I will have your guts for garters.
Bir defa o üstündeki Chanel elbisemse bağırsaklarını jartiyer yaparım.
She's all that I have.
Şu dünyada sahip olduğum tek şey o.
She's all that I have.
Tek varlığım o.
I know, but if a director says he needs a dwarf to act opposite Helena Bonham Carter, then I have a responsibility to all my clients to take that role, you know, cos, you know,
Eğer yönetmen Helena Bonham Carter'ın karşısında oynayacak bir cüce istiyorsa müşterilerimin kendi iyiliği için bu rolü almam gerekir.
Of all the women in the world, that's the one I shouldn't have been paired with.
Dünyadaki eşleşmemem gereken tek kadın aslında.
Some reason, I just have this feeling that it's all gonna work out.
Bazı sebeplerden, Her şeyin işe yarayacağını hissediyorum.
You need to understand we have to get this done, and I know that it's like, "oh, fun, look at me,"... but it's not helping us at all.
Bu işi ciddiye almanız gerektiğini anlamalısınız. Eğlenceli olduğunun farkındayım, ama bunun bize bir faydası yok.
I have this image in my head and erm, I'm not sure if it's a memory or if it's something that I just made up but... when she disappeared, all I was told was that she'd gone away.
Bunun hatıralarım mı, yoksa sadece benim uydurduğum bir şey mi olduğunu bilmiyorum. Ama, o kaybolduğunda, tek bildiğim şey onun gitmiş olduğuydu.
Okay, I understand that some of you have "mixed feelings" but I think we can all agree that Charlie lived life to its fullest and gave it everything he had.
Tamam. Bazılarınızın "karışık duygular" içerisinde olmasını anlıyorum. Ama sanırsam hepimizin hemfikir olduğu şey Charlie'nin hayatını dolu dolu yaşadığı ve elindeki her şeyi etrafı ile paylaştığıdır.
You have your whole life ahead of you, and the fact is, you and I are all that's left of this family.
Önünde upuzun bir hayat var ve işin gerçeği bu aileden geriye sadece ikimiz kaldık.
And that's all I have to say about that.
Söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ederim.
- That's all I have to say about that.
Şimdi gitmem lazım. Her konuyu hallettik, değil mi?
I'm going to just have a quick look at your knee if that's all right.
Dokunma! Uzak dur benden! Eteğimi bakma!
That's all I know about it, look you have to go now.
Bu konuda tüm bildiğim bu. Bak artık gitmen gerek.
My job begins again'cause I have to go back in there, and that's - that's all - also kind of difficult because here you sit with this individual eight or ten hours, all day long,
Benim işim yeniden başlar çünkü içeriye girmem gerekir. Zor bir şey çünkü o kişiyle 8 ya da 10 saat boyunca burada birlikte oturuyorsun.
Or maybe I should have called Dan Costello and asked him for the job because that's what they all think I do anyway!
Ve ya direkt Don Costello'yu arayıp ondan istemeliydim işi. Böyle yapacağımı düşünüyorlardı zaten.
I'm starting to realize that mothers have some of the darkest secrets of all.
Sırların en gizlilerinin annelerde olduğunu fark etmeye başladım.
From one industry professional to another, it's really stupid to have all your messengers ride the same bike and dress the same, too, though I don't think that's intentional.
Bütün kuryelerini aynı yerde tutman ve tek tip giydirmen salaklık. Gerçi bilerek yaptığını sanmıyorum. Siz kimsiniz?
So what's going on? Hey, I just wanna have a conversation, that's all.
Seninle konuşmak istiyorum, o kadar.
Yeah. After shaking that man's hand, I better count and make sure I have all my fingers.
Bu adamla tokalaştıktan sonra parmaklarımı sayıp hepsinin yerinde olduğundan emin olmak istiyorum.
But all I know is that if Emma and I were blessed enough to have a child, I wouldn't care what he or she looked like.
Tek bildiğim, eğer benle Emma çocuk sahibi olacak kadar şanslı olursak, dış görüntüsü hiç umurumda olmazdı.
¶ And it's all that I have ¶
# Ve elimde olan tek şey o #
I think we can all agree that while it would be a good thing to have him in the governor's office in Springfield, it might be an even better thing to have him in the mayor's office right here in Chicago.
Sanırım hepimiz onu... Springfield'deki valilik ofisinde görme konusunda hemfikiriz, onu Chicago'daki başkanlık ofisinde görmek daha güzel olurdu.
Maybe if the Intersect wasn't stifled in the van, we would have all known that ahead of time, and I wouldn't have had to take out all of Wesley's guards.
Belki de Bilgisayarı minibüse tıkmış olmasaydınız bunu daha önce öğrenirdik ve ben de Wesley'in korumalarının hepsini dövmek zorunda kalmazdım.
We have got to go. Hey, if some hillbilly comes up to me, I'm gonna lash him in the face, that's all.
Hey, eğer bir köylü üzerime gelirse, onu suratından kamçıların, hepsi bu.
I'll bet you anything if this guy didn't have a girlfriend that he'd be all over you.
Her şeyine bahse girerim ki eğer bu çocuğun sevgilisi olmamış olsaydı seni yanından hiç ayırmazdı.
That--that's all I have to do?
Tek yapmam gereken bu mu?
- Because i have to do it, that's all.
- Yapmam gereken şeyler yüzünden hepsi bu.
And we all work long, hard hours, and to have someone around that everybody likes I think is a good thing.
Hepimiz yorucu ve uzun saatler çalışıyoruz ve herkesin sevebileceği birinin olması bence iyi bir şey.
that's all i have to say 53
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all it takes 78
that's all i can say 75
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all it takes 78
that's all i can say 75