That's all there is перевод на турецкий
1,586 параллельный перевод
That's all there is left to you Alexander.
Bunların hepsi sana kalacak Alexander.
We quest together and that's all there is to it. What if you're killed doing it?
Ya bu sırada öldürülürsen?
That's all there is to us.
Söylenebilecek tek şey bu.
The reason you can't build on a wetland, see, Marty... is that all that shit... that goes into your sewer system over there... will end up running into the island's water supply.
Sebeb rutubetli bölgeye inşa edememek, bak, Marty... hepsi bu mu... orada ki senin lağım sistemine gidiyor... sonunda da adanın su rezervine gidiyor.
That's all there is.
Hepsi bu işte.
That's all there is to talk about.
Hakkında konuşulacak tek şey.
Is that what you're tryin'- Why are you... Leapin'around there throwin'those things all up, um, over there in my face? Huh?
Bu yüzden mi sağa sola sıçrayarak o şeylerin hepsini suratıma atıyorsun, ha?
I know you're new to this whole human experience and all but there's one universal truth and that is you never give a woman your credit card.
Bu dünyada çok yeni olduğunuzu biliyorum ama burada geçerli olan tek bir gerçek vardır. O da kredi kartını asla bir kadına teslim etmemen gerektiğidir.
What I learned during the frankly horrifying research was that I had to slug through to accomplish this, was that yes there is a conspiracy, in fact there are a great number of conspiracies that are all tripping each other up.
Bunu başarabilmek için büyük çaba harcayarak yapmam gereken ve gerçekten de korku veren araştırma sırasında şunu öğrendim : Evet, bir komplo var. Hatta, her biri bir diğerine karşı olan çok sayıda komplo var.
The scientific community is relatively certain that beneath the icy, chaotic shell of Europa, there exists a liquid water ocean, with twice the volume of all the Earth's oceans combined.
Bilim adamları Europa'nın buzlu ve kaotik... kabuğunun altında sıvı sudan oluşan ve dünyadaki tüm okyanusların 2 katından fazla hacme sahip olan bir okyanusun bulunduğundan eminler.
Because I think that we can all agree that there is nothing more important than America's children.
Çünkü bence hepimizin anlaşabileceği konu Amerika'nın çocuklarından daha önemli birşey yoktur.
- That's all there is to it.
- Hepsi bu aslında.
All it says is that there was a detention facility at Larkhill approximately 10 miles north of Salisbury.
Kayıtlarda geçenlere göre, Salisbury'in yaklaşık 16 km kuzeyinde Larkhill'de bir alıkoyma tesisi varmış.
Well, it's not liking it or not, I just don't get what all the fuss is about. But there is a fuss, and I can surely understand that.
Mesele beğenip beğenmemek değil, bütün bu tantanayı anlamıyorum
That's all there is.
Olanların hepsi bu.
That's all there is, slop-of-the-day, the special.
Elimizdeki en iyi şey bu. Günün spesyali.
That's all there is.
Başka şansın yok.
There is definitely something odd about all this seeing men like women or men or men being very manly and is almost like... not most, you know, that appearance dressed in leather gay West Village.
Kadına benzeyen erkekler ya da deri kıyafetleriyle West Village'dan fırlamış eşcinsel havasındaki adamlardan geçilmiyor ortalık.
What's important is that it gets you all fired up... and then you go into a bar where there are fist fights.
Önemli olan, seni gayrete getirmesi... sonra yumruk dövüşlerinin yapıldığı bir bara gidersin.
There is no Dostoyevsky, so what happens in the movie, as a kind a return of the repressed, is that in one wonderful short scene, when two main characters talk with each other, all the big titles of Dostoyevsky's novels emerge.
Dostoyevski yoktur öyleyse filmde olan bir nevi bastırılmış olanın geri dönüşüdür. Kısa, harika bir sahnede, iki baş karakter birbiri ile konuşurken,... Dostoyevski romanlarının tüm büyük başlıkları su yüzüne çıkar.
Well... all that's there is a code name - -
Aaa bir kod adı var - -
Ok, ok, look, listen, is there any possibility at all that charging Kingsley with a crime might be the wrong thing to do?
Tamam, tamam. Kingsley'i bir şekilde suçlamak yanlış bir yöntem olamaz mı sizce?
David, i get that this internal affairs investigation is going to be hard on your boss and on your squad, but there's really no reason for you to get involved at all.
David. Anladığım kadarıyla bu İç İşler soruşturması patronun ve sizin tim için zor olacak. Ama senin bulaşman için hiç neden yok.
Well, that seems like a colossal waste of your time, Mr. Yates, but we are running him down the flagpole, and that's all there is to it.
Desene haybeye zaman harcıyorsun Bay Yates. Oysa biz onu enselemek için kovalıyoruz ki işin sonu budur.
A group therapy session sounds fine to me, but someone is confessing tomorrow, counselor, and that's all there is to it.
- Toplu terapi yapmak da uyar bana. Ama yarın biri itiraf edecek avukat efendi. İşin özü budur.
You're doing a job, Lil. Sometimes that's all there is.
Uğraşıyorsun Lil bazen bu kadar oluyor işte.
That's all there is to it.
Olması gereken herşey orada.
That's all there is to it.
Tüm herşey bundan ibaret.
He's a very good listener, and I share my hopes and dreams with him, and my innermost thoughts, and that's all there is to it.
O iyi bir dinleyici, ve ben onunla hayallerimi ve umutlarımı paylaşıyorum, Ve en sakladığım duygularımı, tüm olay bundan ibaret.
Phlox must be wrong, that's all there is to it.
Phlox yanılmış olmalı, hepsi bu.
All I'm saying is that there's strength in numbers.
Söylemek istediğim birlikten güç doğar.
And that's pretty much all there is to it.
İşte yapacağınız tüm şey bu.
I mean, that's... that's all there is. I...
Her şeyi hallediyor.
No, it's a guest house right in the back, but there is no bathroom or kitchen or anything, so we share all that.
Hayır, tam şu sağ tarafta arkada konuk evi, ama orada ne banyo var ne mutfak ne de başka birşey yani tüm bunları paylaşıyoruz.
Well, there is no reason at all that we shouldn't also be able to increase... our non-gambling revenue.
Pekala, aslında kumar-dışı gelirlerimizi de artırmamamız için... hiç bir sebep yok. Şikayetleri boşver.
And he's hoping with all his might... that there really is no hell.
Bütün bu yapabildiklerinden sonra cehennemin olmamasını umut ediyor.
There's this cream that you can get that whiter skin, and your mom probably has it at the spa, and all you need to do is just get ahold of some...
Derinin daha beyaz olmasını sağlayan bir krem var, annenin spa merkezinde muhtemelen vardır, ve tek yapman gereken biraz almak...
and as for something blue, well, there will be plenty of blue days living with the world's biggest asshole, so all that's missing is something old.
ve hüzünler başladığında, Dünyanın en büyük pisliğinle yaşayacak çok fazla efkarlı günün olacak, böylece tüm kaybettiklerin eskiyecek.
The only thing in your home that's soft is your bed, which I imagine is the only place you feel comfortable being vulnerable, which makes the fact that he attacked you there all the more difficult to get over.
Evinde yumuşak olan tek şey yatağın ki tahminime göre kırılgan olmaktan hoşlandığın tek rahat yer ve saldırdıktan sonra, üstesinden gelmenin, en zor olduğunu düşündüğü yer.
If you insist, there's seven segments so that's three each with one left over, which is mine seeing as it's all mine.
Madem ısrar ediyorsun, burada... yedi kare var, yani ikimize üçer tane bir tane de artıyor, o da benim, ne de olsa hepsi benim.
You don't split up family. That's all there is to that, period.
Her şeyi zamana bırakmak gerek.
And we know that whatever's down there is bigger than us all, so take us on your hand, Lord,
Aşağıdaki şeyin, hepimizden büyük olduğunu biliyoruz. Elimizden tut, Tanrım.
I know all the news that's really important, like who's got a new car, what store is having a sale on leggings and, uh, and if there'll ever be peace in the middle-east.
Önemli olan bütün haberleri biliyorum, kimin yeni arabası var, mağaza vitrinlerinde neler satılıyor, ve, uh, ve ortadoğuda barış olacak mı..
Well, whatever you know, that's not all there is to it.
Her ne biliyorsan orada olmamla alakası yok.
It's a lot of money, but that's all there is.
Çok fazla para var ama tek sahip olduğunuz bu.
And the thing that I can't stand is that I'm pretty sure there's a part of you that's having fun with all of this.
Ve dayanamadığın şey de senin bir parçanın bütün bunlarla eğleniyor olmandan emin olmam.
Look, all I'm asking is that we have a quick peek to see what's there.
Bak, tek ricam orada ne olduğuna bir göz atmak.
Tatsi, all day long I work to please this officer, that diplomat, some tourist, to store up favors so if there is a time when we need help,
Tatsi, bütün gün o subayı, bu diplomatı, şu turisti... memnun etmek için çalışıyorum, bağlantı edinmek için. Yani yardıma ihtiyacımız olduğu anda arayabileceğim nüfuzlu insanlar tanıyorum.
That's all there is to it.
Hepsi bundan ibaret.
The range of bodies they've created is breathtaking, And yet there's something that all these images have in common,
Yarattıkları vücutlar nefes kesiciydi, ve bugüne kadarki örneklerin ortak bir noktası vardı,
That's not easy when there are others all around you trying to do precisely the same thing.
Bu iş kolay değildir özellikle çevrede aynı şeyi yapmaya çalışan başkaları da varsa.
that's all there is to it 105
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all it takes 78
that's all i have to say 53
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all it takes 78
that's all i have to say 53