Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ T ] / The hand

The hand перевод на турецкий

27,185 параллельный перевод
You two, do the hand-off.
Siz ikiniz, teslimatı yapın.
We were then instructed to finance them in exchange for the hand-off, but they got greedy.
Devretme karşılığında onları finanse etmek için görevlendirildik. Ama açgözlü çıktılar.
Nobody else knows about the hand-painted flower.
El yapımı çiçek yapmayı başka kimse bilmiyor ki.
Now... you can take my hand... and slide the ring down my finger.
Şimdi, elimi tutup parmağıma yüzüğü tak.
Once it's locked down, I'll go in with Captain Rahim to talk to the village elders, see if they'll hand over Abdul without a fight.
Giriş çıkışı kapadıktan sonra Yüzbaşı Rahim ile, Abdul'u teslim etmeleri için kasabanın ileri gelenleri ile konuşacağız.
Tuck the stock into your shoulder. Now use your non-shooting hand to hold it tight.
Kundağı omuzuna daya ve ateş etmeyecek olan elinle onu sıkıca tut.
Like a small child who reaches his hand up to pluck the moon, a pitiful scholar like me must sing songs to a sunflower my eyes can't see.
Ayı tutmak için ellerini ona uzatan bir çocuk gibi benim gibi zavallı birinin görmediği ayçiçeği için şarkılar söylemesi.
Quickly hand over the deed to this river property.
Bu nehrin tapusunu güzellikle teslim edin.
The second his hand touches the door.
Kapıya dokunduğu gibi öldürün.
The man who has led our difficult struggle over the past 3 years, CEO Jin Hyeon Pil. Please give him a hand.
Geçtiğimiz 3 yılda zorlu mücadelemizi yürüten Başkan Jin Hyeon Pil alkışlarınızla karşınızda.
Aren't you the right-hand man of CEO Jin Hyeon Pil?
Sen Başkan Jin Hyeon Pil'in sağ kolusun, değil mi?
I'll hand over the book after Chairman Jin has been arrested.
Defteri Başkan Jin yakalandıktan sonra vereceğim.
Just hand us the baby, and we'll all go back to our lives.
Sadece bize bebeği ver ve hepimiz hayatlarımıza geri dönelim.
Hand over the cash and give us whatever's left in the safe!
Bütün parayi ve kasada ne varsa hepsini bize ver!
All right, all those in favor of the current definition of Appendix Q, please signify by raising your hand.
Peki, Ek-Q mevcut tanımının korunması lehine oy verenler ellerini kaldırarak göstersinler.
No, you have to... take your hand off the... it's over there.
üst tarafta.
But you couldn't get the upper hand.
Ama başaramadın.
Wherever the kidnapper asks you to come go there and hand over the money.
Fidyeci nereye gelmeni isterse oraya git ve parayı ver.
The gelatin from the cooking liquid starts melting in my hand.
Pişirme sıvısının jelatini elimde erimeye başladı.
He had a stick in his hand, and then we were walking, and cleaning the pathway and, you know, the leaves, and dirt, and...
Elinde bir sopa olurdu, yürürdük... ve yolu yapraklardan, topraktan temizlerdik...
But my memory is that his hand would come out, I would give him the money and I would get my samosas.
Anılarımda onun duvardan çıkan eli var... ben ona para uzatırdım, o da bana samosaları.
When the last grain of sand falls from the hourglass, you shall die by the Reaper's hand within these Library walls.
Kum saatindeki son kum tanesi düşünce Kütüphane'nin duvarları arasında, Reaper'ın ellerinde can vereceksin.
Helping people, gun in my hand, firing it in the air.
İnsanlara yardım etmek, elimde silahla, havaya doğru ateş etmek.
Oh, just hand me the ballot, Turdhole!
Kağıdı ver işte Turdhole!
So let's just focus on the mission at hand.
O yüzden elimizdeki göreve odaklanalım.
On the other hand, Aristotle thought that moral virtue is something that you could get better at.
Diğer tarafta Aristoteles ahlakta zamanla daha da iyi olunabileceğini düşünürdü.
Hand me the thing that blows it up.
Molotofu ver de patlatalım.
I don't care if they found Grace standing over the body with a bloody knife in her hand.
Grace'i cesedin önünde, elinde kanlı bir bıçakla bulsalar bile umrumda değil.
Add a little drywall dust to enhance the print, the pressure of a firm hand, and voilà.
İzi güçlendirmek için biraz alçıpan tozu ilave edelim, Yavaşça, bastıralım ve işte.
You hand over the canister, and I will let your friend live.
Sen kutuyu bana ver, ben de arkadaşının yaşamasına izin vereyim.
I had to do the whole paper with my left hand.
Tüm kağıdı sol elimle yapmak zorunda kaldım.
You and every one of the Red Hand are gonna die for what you did here.
Sen ve Kırmızı El'in her üyesi yaptıkları için ölecek.
We're gonna kill every last one of the Red Hand.
O Kırmızı El'in her birini öldüreceğiz.
The Red Hand?
Kırmızı El mi?
And after they've had their fun, they paint their victims with the red hand.
Eğlendikten sonra kurbanlarını Kırmızı El'e boyadılar.
The Red Hand.
Kırmızı El.
If the Red Hand are ex-Zeros, that would be bad.
Kırmızı El ya da Eski Sıfırcılarsa kötü olur.
I have nothing to do with the Red Hand
Kırmızı El ile bir bağlantım yok.
The Red Hand moved on.
Kırmız El gitti.
I don't think we've seen the last of the Red Hand.
Bu Kırmızı El'leri son görüşümüz olmayacak.
Me, on the other hand... I'm non-threatening.
Ben ise tehdit değilim.
At 0830 tomorrow... today... we'll hand off the antimatter to the arriving team leader and our first mission will be complete.
Yarın saat 08 : 30'da bugün... karşı maddeyi gelecek olan takım liderine devredeceğiz. ... ve ilk görevimiz tamamlanacak.
How about the location of the team that we were supposed to hand off to?
Teslimatı yapmamız gereken takımın lokasyonu?
My hand just jumped from the connectors.
Ellerim bağlantılardan fırladı.
I'm sure the team we were supposed to hand this off to must have had other plans.
Eminim bunu alacak olan takımın başka planları vardı.
You can't offer friendship with one hand and kryptonite with the other.
Bir elinde dostluğu, diğer elinde kryptonite'ı tutamazsın.
you've got the baby in one hand, groceries in the other, and you're thinking, "How am I gonna open this trunk?"
Bir elinde bebek diğerinde de poşet var ve "Bagajı nasıl açacağım?" diye düşünüyorsun.
I can count the number of good aliens I know on one hand, with two fingers to spare.
Tanıdığım iyi uzaylıların sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
I can think of no better time than the present to extend our hand in friendship.
Dostluk elimizi uzatmak için şu andan daha iyi bir zaman düşünemiyorum.
We, on the other hand, have been here from the start.
Öte yandan biz baştan beri buradayız.
She's cranky, but a firm hand'll do the trick.
Huysuz biri, ama sıkı bir el bunu yapacak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]