Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ T ] / There's nothing left

There's nothing left перевод на турецкий

1,146 параллельный перевод
There's nothing left to nourish us.
Geriye bizi besleyecek bir şey kalmadı.
There's nothing left that can make it to those mountains.
Bizi dağlara götürebilecek araç kalmadı.
There's nothing left for me here.
Burada benim için bir şey kalmadı.
There's nothing left to inspect.
Araştıracak bir şey kalmayacak.
Then finally, when there's nothing left...
Sonunda hiçbir şey kalmadığında...
There's nothing left.
Hiçbir şey kalmadı.
There's nothing left to tick.
Ses çıkaracak saat yok.
- There's nothing left to talk about.
- Konuşulacak bir şey yok.
At least we all got out alive. 'Course, there's nothing left for us here now, so we're planning to move in with my grandson-in-law.
Tabii, burda bize ait olan hiçbir şey kalmadı, biz de taşınmaya karar verdik kanuni torunumun yanına.
There's nothing clean left.
Temiz bir şey kalmadı.
You've grown since Easter, but there's nothing left of you!
Sen Paskalya'dan bu yana büyümüşsün, geriye hiçbir şey kalmamış!
- He goes home, there's nothing left?
- evine gidecek ama hiçbir şeyi kalmayacak mı?
I guess there's nothing left... but to kiss my sorry ass good-bye.
Sanırım geriye hiçbirşey kalmayacak... ama üzgün kıçıma bir hoşçakal öpücüğü gerek.
Let's start, before there's nothing left to mend.
Düzeltecek bir şey kalmadan önce, başlasak çok iyi olacak.
We gotta eat away at ourselves till there's nothing left but appetite.
Geride açlıktan başka hiçbir şey kalmayana kadar kendimizi yiyip bitirmeliyiz.
One story after another, until there's nothing left.
Birşey kalmayana kadar hikaye ardına hikaye.
But there's nothing left!
Ama bir şey kalmamış!
And after a while, there's nothing left to take so everything is out of balance...
Bir müddet sonra, alacak bir şey da kalmadı... böylece, her şeyin dengesi bozuldu...
There's nothing left but to stake this fight on the Rei-gun! I don't think you can inflict any lethal damage to him!
Çok güçlü!
There's nothing left but junk.
Orada çer çöpden başka bir şey yok.
I pay them well enough as it is. There's nothing left for me.
Çalışanların payını da verince, bana bir şey kalmıyor.
There's nothing left.
Geriye hiç bir şey kalmamış.
There's virtually nothing left!
Neredeyse hiçbir şey kalmamış!
There's nothing left for us to do but pray.
Dua etmekten başka yapacak bir şeyimiz kalmadı.
- There's nothing left!
- Bir şey kalmadı!
It's what's left of yesterday's coffee, there's nothing left.
Dünden kalan bu. Başka şey yok.
I heard there ain't nothing on that moon except some little golf balls that the astronauts left behind.
Biliyor musun ay da hiçbir şey olmadığını duymuştum. Sadece astronotların geride bıraktığı birkaç golf topu varmış.
- Then there's nothing left to lose.
- Kaybedecek şey kalmadı o zaman.
Danny, a young girl with a body like that? When she's through with him, there'll be nothing left of him but a smile and an old hat.
Danny, öyle vücudu olan bir genç kız, onunla işi bittiğinde, ondan geriye bir gülümseme ve eski bir şapkadan başka bir şey kalmaz.
Prosperity... Has gone up in smoke, there's nothing left
Refah kül oldu gitti.
I fear by the time you have control of the bureaucrats, Senator... there'll be nothing left of our people, our way of life.
Bazen bürokratları kontrol ettiğiniz... düşüncesinden korkuyorum, Senatör, insanlarımızdan veya hayatlarımızdan bir şey kalmamış olabilir.
There's nothing left.
Geriye parçası kalmadı.
There's nothing left to hold you here.
- Fark etmez. Seni burada tutacak bir şey kalmadı.
Well, I guess there's nothing left to do but close up.
Galiba başka çare kalmadı kapamaktan başka.
There's nothing left.
Eee, hiçbir şey kalmadı.
There's nothing to plan. My dad never would have left here, not unless he was in trouble.
Babam, bizi burada bırakıp gitmez başları bir tür belada.
There's nothing left of it.
Geriye hiçbir şey kalmadı.
There's nothing left.
Geriye bir şey kalmadı.
There's nothing left for you here.
Burada senin için kalan hiçbir şey yok.
There's nothing left.
Sana gelince, seninle işim tamamen bitti!
And after the VAT, electricity, salaries, there's nothing left.
Vergiden, elektrik parasından, maaşlardan geriye bir şey kalmıyor.
There's nothing left.
Diyecek hiçbir şeyim yok sana.
But unless 5 billion pounds are delivered to me by midnight tonight there will be nothing left to survive.
Fakat bu gece yarısına kadar 5 milyar sterlin elime ulaşmazsa hayatta kalan hiçbir şey kalmayacak.
There's nothing left of my family except the scorched earth they were sleeping on. Nothing.
Uyuyan külleri haricinde ailemden geriye hiçbir şey kalmadı.
It's a good thing too, because there was nothing left to take.
Bu aynı zamanda güzel bir şey, çünkü almak için geride bir şey kalmadı.
And when all the best parts of you are gone when there's nothing left but the withered shell then, and only then, will I put you out of your misery.
En iyi parçaların öldüğünde, kuru bir kabuk dışında hiç bir şeyin kalmadığında o zaman, yalnızca o zaman, acına son vereceğim.
The arguments are long over and there's really nothing much left to say at all.
Tartışmalarınız çok uzar ve artık birbirinize söyleyebileceğiniz hiçbir şey kalmaz.
There was nothing left but ashes!
Yanmış cesetlerden başka bir şey yoktu.
There's nothing left.
Geriye hiç birşey kalmadı.
Well, something happened to it, because there is nothing left inside.
Bir şey olduğu kesin çünkü içinde hiçbir şey kalmamış.
By destroying the marsh, they've accomplished their objective which is, there's nothing left to save.
Bataklığı mahvederek amaçlarına ulaştılar : Kurtaracak bir şey kalmadı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]