Uneven перевод на турецкий
265 параллельный перевод
The fight is too uneven.
Dövüş eşitsizdi.
The partially disrupted and uneven style of his other handwriting is in its interpretation a form of acting that to everyone else would take on the face of indolence, even lethargy.
Düzensiz kesikli harflerle yazıyor olması ise.. .. tembel ve hatta uyuşuk bir karaktere sahip.. .. olduğu şeklinde yorumlanabilir.
- But the rhythm of the beat is uneven.
- Ama ritm yetersiz.
I don't want to be rude, - but he seemed a little uneven.
Kabalık etmek istemem ama..... sanki biraz dikkatsiz.
- He's more uneven sometimes than others.
Bazen başkalarından daha dikkatsiz olabiliyor.
Because it's six to uneven the other one will pop off again before it's over.
Diğeri çok büyük ihtimal yine ortalığı birbirine katacak.
From the uneven sound I could tell it was the officer
Ses tanıdık olmamasına rağmen Subay olduğu belliydi.
But when in the evening, we heard his uneven tread I saw from the way she suddenly and stubbornly applied herself to her work and from the faint lines on her face giving her an expression that was both determined and expectant that her thoughts were similar to mine
Fakat akşamları düzensiz ayak seslerini duyuyorduk. Kendini birdenbire ve inatla elişine verdiğini gördüm ve ona hem kararlı hem de sabırsız bir ifade kazandıran yüzündeki çizgilerden düşüncelerinin benimkiyle benzer olduğunu anladım.
Rapid pulse. Respiration difficult and uneven.
Hızlı nabız, istikrarsız ve zor nefes alma.
During the first week, her behavior was excellent... and there was nothing uneven about it... but Dr. Luther still could not decide... when, or even if, to confront her with the knowledge... of the personality that she had suppressed.
# İlk hafta boyunca, davranışları kusursuzdu. Bir terslik yaşamadı. # Ama Dr. Luther, bastırılmış kişiliği konusunda onu ne zaman bilgilendireceğine... #... hatta bunu yapıp yapmamaya, hala karar verememişti.
This is uneven.
Güzel değil.
The lane is a little uneven.
Bu yol biraz engebeli.
Hold the centre line to the light you'll see blue dots of uneven tempering
Merkez hattı ışığa tut. O vakit değişken su vermenin bıraktığı mavi noktaları görürsün.
Heat's uneven, but it should make the Martian nights endurable.
Isı düzensiz ama Mars geceleri dayanılabilir gözüküyor.
The ground's very uneven.
Zemin pek düzgün değil.
Make it an uneven three.
Üç olsun, tek rakam.
It would be an uneven exchange.
Bu hiçbir şeyi değiştirmez.
I want them uneven.
Ben eğri durmasını istiyorum.
Uneven is the course. I like it not.
Biraz karışık bir durum, pek hoşuma gitmedi.
The ground under the wire is uneven.
Tellerin altındaki zemin bozuk.
Concentration : good, but uneven and tends to wander.
Konsantrasyon : İyi ama değişken ve dağılmaya meyilli.
- Two uneven sugar cubes.
- İki tane engebeli küp şeker.
What matters is that Bill Lowry ã n is the uneven, s is an n a man determined change from the old to the new or a world Besides the Imagination - ã
Bütün mesele, Bill Lowery'nin sıradan bir adam olmaması. O, bizden biri. Galip gelmeye kararlı bir adam.
The sides are uneven.
Olmamış bu.
Uneven too.
Ve de engebeli.
- Nothing, it was the uneven road.
- Bir şey değil, bozuk yoldan.
- The road is uneven and the car will break.
- Yol engebeli, araba bozulurmuş.
I spent all last Saturday lying on it, so my tan is totally uneven.
Geçen cumartesi bütün gün güneşlendim, tenim şu anda fena değil.
The plasma flow is uneven due to injector lock.
Plazma akışı enjektörlerin kilitlenmesi yüzünden dengesiz.
Now in regards to Charles, the curious physical details, the abhorrent metabolism, the uneven respiratory and cardiovascular patterns,
Şimdi Charles ile ilgili, ilginç fiziksel ayrıntılar, İğrenç bir metabolizma, düzensiz solunum ve kardiyovasküler patern, aşırı kuru, dökülen cilt.
Your step was uneven on the stairs.
Basamaklardaki adımların dengeli değil.
Could I look at uneven eyebrows for the rest of my life? "
Hayatım boyunca düzgün olmayan kaşlara bakabilecek miyim? " diye düşünür.
The participants will leave the stadium, on uneven terrain... to reach the highest point and return.
Katılımcılar, engebeli arazi de yarışmak için stadiyum dan çıkıyorlar.... en yüksek noktaya çıkmak için.
Average foot speed over uneven ground, barring injury, is four miles an hour.
Bu zeminde, hafif yaralı birinin ortalama hızı yaklaşık saatte dört mildir.
You there, find the dastardly Captain Courage and bring him here that he might pay for abducting my bride-to-be and causing me this uneven tan.
Sen alçak Kaptan Courage'ı bul ve buraya getir. Karım olacak kişiyi kaçırdığı ve bu eşitsiz yanığa sebep olduğu için cezasını çekecek.
They became uneven, discordant.
Dengesiz ve uyumsuz hale geldiler.
You mean like the uneven parallel bars?
Düz olmayan paralel barlar gibi mi?
Note the uneven distribution of personnel screen right.
Personelin sağ tarafa yoğunlaşmasına bakın.
The odds were uneven from the beginning.
Mücadele, başından beri eşit şartlarda değildi.
- Hey, things are uneven now.
- Hey, bu durumda eşitlik yok.
"Joey Tribbiani gives an uneven performance."
"Joey Tribbiani istikrarsız bir performans sergiliyor."
These heels are so uneven.
Bu topukların uzunlukları farklı.
I wrote half of it when I was with Linda... and I wrote the other half after we broke up... so it's a little uneven, you know?
Yarısını Linda'yla birlikteyken yazmıştım ve diğer yarısını da ayrıldıktan sonra yazdım. Bu yüzden biraz dengesiz.
It was dark and the ground was uneven.
Karanlıktı ve zemin engebeliydi. Fakat ışık daha yüksekteydi.
Well, there were an uneven number of students, and you didn't show, so...
Sınıf mevcudu tek sayıydı. Sen de gelmemiştin, o yüzden...
The walls are pretty uneven so it's easy to brace yourself with your hands.
Duvarlar eşit değil, bu yüzden ellerinle kendini destekleyebilirsin.
See, now that slice is uneven.
Bak, kestiği şu parça pürüzlü.
Then fallen am I in dark, uneven way.
Şimdi de karanlıkta yolumu kaybettim.
The floor's uneven.
Döşeme biraz yamuk.
I think the mantle is uneven.
Sanırım örtü eğri büğrü duruyor.
That's what makes him uneven.
Ben de öyle demek istedim zaten.