Unsure перевод на турецкий
386 параллельный перевод
We're unsure of our strength.
Gücümüzden emin değiliz.
Like looking down from high up, all dizzy and unsure.
Yükseklerden aşağılara bakıp başının dönmesi ve kendini güvende hissetmemek gibi.
Seemed to flounder around, unsure of herself.
Sanki kendinden emin değildi, bocalıyordu.
I was really terribly afraid and unsure.
Çok korktum ve emin olamadım.
" For the first time in my life, I am not unsure or afraid of the future.
" Hayatımda ilk kez geleceğim hakkında kararsız değilim ve korkmuyorum.
And now, my darling, for the first time in my life, I am not unsure or afraid of the future.
Hayatımda ilk kez... geleceğim hakkında kararsız değilim ve korkmuyorum.
They set off on a long journey, aware of its uncertainties..... unsure whether they would recapture the happiness of that first night.
Belirsizliklerin farkında ve o ilk gecenin yarattığı mutluluğu yeniden yakalayabileceklerinin şüphesiyle uzun bir yolculuğa çıktılar.
- You're unsure of yourself, yes?
- Kendinden emin değilsin, değil mi?
Jules was pale, silent, unsure of himself, and more handsome.
Jules solgundu, sessizdi, kendinden eskisi kadar emin değildi ve daha yakışıklıydı.
Perhaps she was seducing him, although Jim was unsure.
Belki Catherine - Jim hiç emin değildi bundan - onu baştan çıkarmak için elinden geleni yapıyordu.
I'm unsure at the moment.
Şu anda emin değilim.
The episode still survived unsure the story would be a prime can do that relavites video coloration tecnology.
Bölüm hala kurtuldu, eminim ki video kolorizasyon teknolojisiyle izlenebilir hale gelecektir.
Are you still unsure about him?
Tanrıdan emin değil misiniz hala?
Not as unsure as I was.
Eskiden olmadığım kadar değil.
No, Caroline I think he's still unsure as to whether you're his hunter.
Hayır, Caroline, bence hala senin avcı olup olmadığından emin değil..
The world alone today when revolutions are impossible and wars threaten me when capitalism is unsure of its rights and the working class retreats when the lightning progress of science brings the future terribly near when the future is closer than the present when the distant galaxies are at my door my kin, my twin...
Dünya yalnız bugün, kapitalizm bizi savaşla tehdit ederek, işçi kesime kendi doğrularını kabul ettirmiş ve devrimler imkansız hale gelmiş bilimin öngördüğü bilgiler ışığında da geleceğimiz korkunç bir şekilde yaklaşmış gelecek, şimdi zamandan bile yakın hale geldiğinde uzak galaksiler kapımın dibine geldiğinde ailem, ikizim...
If you can promise me anything, promise me that whenever you're sad... : or unsure :
"Bana bir konuda söz verebilirsen eğer, şunun sözünü ver :" "Üzgün olduğun, ya da kendine güvenini kaybettiğin..."
Actually, I think this is the only thing that makes them unsure...
Aslında emin olamadıkları tek konu o.
You're a little unsure of yourself. I'm very unsure.
Paul, ne yaptığını sanıyorsun?
- It's still unsure it is a baby.
- Bir bebek olup olmadığından bile emin değiliz.
If the forensic pathologist is still unsure of the cause, technology intervenes.
Adli tabip sebepten emin olamazsa, teknoloji devreye girer.
So scared and unsure
Korku ve kuşku dolu
It makes you unsure and your exit faltered.
Bu seni tereddüde düşürüyor ve bocalatıyor.
Some have learned of their emergency role only in the last few days and almost all are unsure of their exact duties.
Bazısı ise acil durum görevlerini son birkaç günde öğrendi. Ve nerdeyse hepsi, kendilerinden tam olarak ne beklendiğini bilmiyor.
well, everything seems to be in order here the strong rebel grows weaker... soon he will be just another slave but it is for the good of the Horde it must be done... yet... why do I feel so unsure?
Burada her şey sıradan görünüyor. Güçlü asi zayıflıyor, yakında diğer köleler gibi olacak. Ama bu Horde için iyi.
You know, to tell you the truth, when Hannibal asked me to come on this mission, I was a little unsure.
Biliyor musun, sana gerçeği söylersem Hannibal benden bu göreve gelmemi istediğinde biraz kararsızdım.
She's unsure of herself, you have to put her at ease.
Kız kendinden emin değil, onu rahatlatman gerekecek.
He's still young and unsure of himself, but... He may yet fulfill the destiny to which he was born.
Hâlâ çok genç ve kendisine güveni yok, ama hâlâ onunla beraber doğan kaderini tamamlayabilir.
I know not of any other game where even the players are unsure of the rules.
Oyuncuların bile oyunun kurallarından emin olmadığı başka bir oyun bilmiyorum.
She just made me feel unsure.
Onunla kendimi hep güvensiz hissediyordum.
But I was still unsure if Eve would come.
Ama Eve'in durumundan emin değildim.
And now he's dear, and so unsure
Ve şimdi o sevimli, ve hiç de katı değil.
I'm sorry I made you unsure of yourself.
Kendinden şüphe etmene yol açtım, affet.
I was unsure.
Emin değildim ki!
Unsure?
- Emin değil miydin?
He tries to be. But he's still unsure of himself.
Olmaya çalışıyor ama hala kendinden emin değil.
You're probably just tired and unsure of your manhood. "
Muhtemelen yorgunsun erkekliğinden emin değilsin. "
Gee, honey, it's probably just because you're tired and unsure of your manhood.
- Muhtemelen yorgunsudur veya... erkekliğinden emin değilsindir. hayatım.
What do you suggest for a family unsure about being here?
Burada olmaya tam emin olmayan bir aileye ne önerirsiniz?
Well, you seemed desperate, and unsure of yourself.
Ümitsiz ve kendine güvensiz görünüyordun.
My young one, your cone is changing and you feel unsure.
Küçüğüm, konin değişiyor ve kendinden emin değilsin.
We were discussing men unsure of their virility.
Erkekliğinden emin olmayanları tartışıyorduk.
I might point out that you're often unsure of what goes where and which item is which.
Şunu belirtmeliyim ki sık sık neyi nereye koyacağınızı şaşırıyorsunuz.
And I was so unsure of myself.
Kendime güvenim o kadar azdı ki.
A-And that you are perhaps... although she has warmed considerably... unsure how to further the matter.
Ve siz belki- - o uyarıldığı halde- - meselenin öneminden emin değilsinizdir.
Ambassador Kosh is unsure about me.
Büyükelçi Kosh, benden emin değil.
Witness this army of such mass and charge led by a delicate and tender prince whose spirit, with divine ambition puff'd makes mouths at the invisible event exposing what is mortal and unsure to all that fortune, death, and danger dare even for an eggshell.
Şu muazzam, masraflı orduya bir bakın önderi çıt kırıldı, narin bir prens. Ruhu ilahi bir ihtirasla kabarmış o görünmez sona dudak büküyor. Fani ve güvensiz ne varsa benliğinde tarihin, ölümün ve tehlikenin önüne dikiyor.
Unsure of himself and his talent.
Kendine ve yeteneğine güveni yoktu.
Because whenever I do that, I suddenly feel... unsettled... unsure of myself, and I have no idea what to say.
Çünkü ne zaman yapmaya kalkışsam aniden kendimi... kendimden emin değilmişim gibi hissediyorum.
They've informed us that due to the uncertain make-up of the comet's coma, they're unsure whether or not transmission will be possible.
Houston bu durum için hazırlıklı. Kuyrukluyıldızın kuyruğunun bileşiminden emin olmadıkları için görüntü naklinin mümkün olup olmayacağını bilmediklerini bildirdiler.
Were they unsure about doing it?
Bunu yapmakta kararsız kalmışlar mıdır?