Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ U ] / Upshot

Upshot перевод на турецкий

77 параллельный перевод
The upshot was that I was dismissed on the spot.
Sonuç, ivedilikle işten atılmam oldu.
SO THAT ITS F I NAL UPSHOT WILL BE EXACTLY OPPOS ITE TO WHAT IT WAS.
Esasen bütün günü yeniden oluşturabilirim, Bay Bevis...
And what was the upshot of it?
Peki, bunun neticesi ne oldu?
The upshot is I've got to eat shit and stop flogging my machines to other clubs.
Sonuç olarak benim tükürdüğümü yalayıp diğer kulüplere makine koymamam lazım.
The upshot of Mrs. Hedgeworth's call is this :
Bayan Hedgeworth'ün telefonundan sonra durum şu :
And the upshot is, they're off.
Ve netice itibariyle, gidiyorlar.
After I heard you today, I got on the phone to the company... and the upshot was I've been authorized to offer you a deal... to record for Burnside.
Bugün sizi dinledikten sonra şirketi aradım. Kısacası, size Burnside'da bir kayıt... teklif etmek için yetki aldım.
And the upshot is... Daddy will be working days in the shoe store... And nights...
Sonuç olarak baban gündüzleri ayakkabı dükkanında çalışacak ve geceleri, şey...
I called her Big Nose, she called me One Sock, and, uh, well, the upshot is- -
Yani herkes bunu bilmek zorunda mı?
The upshot of the whole thing is that your being in the clinic made you a high risk to do a movie.
Neticede, klinikte olduğun için film yapman çok riskli.
I had my cellular phone with me, so when she called Garvin I called Mark Lewyn to give him the upshot of our meeting.
Cep telefonum yanımdaydı, o Bay Garvin'le konuştuğu sırada. Ben de, görüşmemizin özetini vermek için Mark Lewyn'i aradım.
May I assume that the upshot of all this... is that you will not be easing gracefully into retirement?
Bütün bunun sonucuna, güzel güzel emekliliğe geçmiyor olacağın gözüyle bakabilir miyim?
And the upshot of it is, you guys get a fresh bird for your party.
Sonuç olarak, siz partide taze bir hindi yiyeceksiniz.
And in this upshot purposes mistook fall'n on th'inventors'heads.
Ve sonunda oyunu hazırlayanların sonunu getiren sersemce tuzakları.
The upshot is, I'm gonna be spending a lot more time here.
Neticede, bundan böyle burada çok daha fazla vakit geçireceğim.
Anyway, the upshot of it all is that Donald and I talked about Jeremy.
Neyse, sonuç olarak ben ve Donald, Jeremy'den söz ettik.
The upshot is... you win.
Yani sonuçta... sen kazandın.
The upshot is you won't be killed because you're already dead.
İşin güzel tarafı ölmeyeceksin çünkü sen zaten ölüsün.
- That's the cosmological upshot.
- Bu kozmolojik bir sonuç.
The upshot is... you win.
Sonuç şu ki... sen kazandın.
Whatever Sam's reasons are, the upshot is, we've got no case.
Sam'in nedenleri ne olursa olsun, dava açamıyoruz.
The upshot of the whole thing was that I was supposed to lead an organization of 500,000 men, which would be able to take over the functions of government...
Sonuç olarak hükümet sorumluluğunu üstlenebilecek 500000 kişilik bir örgütlenmenin başına geçmem isteniyordu...
So, the upshot is very simple.
Bu nedenle sonuç çok basit.
Upshot is you don't like Babe the Blue Ox, in your house and you want to get rid of her.
Mavi Öküz'ün evde olmasından hoşlanmıyorsun ve ondan kurtulmak istiyorsun.
What was the upshot?
- Netice ne oldu?
The practical upshot of which is that, if you stick one in your ear, you instantly understand anything said to you in any language.
Bunun pratiğe yansıması, kulağınıza bunlardan bir tane taktığınız zaman, size söylenen her dilden sözü anlayabileceğinizdir.
The upshot is :
Esas konu şu ki :
- Between him and the Wiyanas, over the bones found at the school construction site. Upshot being he would never get the test to carbon date the remains. Hill lost.
Kendisi ve Wiyana'lılar arasında okul alanında bulunan kemiklerle ilgili
So, after two minutes and 48 seconds of profanity, the upshot is that Cummings and two other guys hijacked a truck full
Cummings ve iki arkadaşı, elektronik eşya taşıyan bir kamyonu kaçırmışlar.
So the upshot is, I have absolutely no money for college.
Netice de, üniversite için param kesinlikle yok.
So, the upshot is... I'm glad he handled his pupils'balls because that at least I can categorize.
Uzun lafın kısası, bir öğrencinin hayalarını tutmasına sevindim, çünkü en azından onu kategorize edebiliyorum.
What's the upshot?
- Netice nedir?
Layman's terms, doc. what's the upshot?
Bu terimlere yabancıyım doktor. Netice nedir?
Anyway, the upshot is they want me to create a program to train employers to hire and work with the disabled persons.
Herneyse, neticede, benden işverenleri engelli insanlarla nasıl çalışacaklarına dair eğiteceğim bir program hazırlamamı istiyorlar.
And the upshot is that we've taken too much out of the ocean we've put too much into the ocean, too much pollution and we're wrecking the edge of the ocean.
Okyanustan çok fazla şey aldık ve okyanuslara çok fazla şey bıraktık, çok fazla kirlilik ve okyanus kenarlarına çok fazla zarar verdik.
WELL, NOT IF THE UPSHOT IS CATASTROPHIC INJURY.
Eğer yediğin yumruk için değilse.
The upshot is he can't pay For living at wycoff psychiatric anymore, And they're gonna move him to a state facility.
Sonuç olarak kaldığı o özel kliniğin parasını ödeyemeyecek ve devlet bakımevine yerleştirilecek.
What's the upshot?
Özet olarak neler konuşulmuş?
Our results are published in this report, but the upshot is that unr complies with every standard set forth in the international environmental management system- - iso 14001.
Sonuçlarımız bu raporda yayınlandı ama sonuçta, UNR'nin ISO 14001 için gerekli tüm uluslararası çevre yönetim sistem gereklerini yerine getirdiğini bulduk.
What's the upshot?
Sonuç ne?
The upshot.
Sonuç.
The upshot is that I have radiation pneumonitis.
Sonuç şu bende radyasyonun Yol açtığı akciğer iltahabı var.
Anyway. The upshot is we got us a nice, big, juicy, bloody fingerprint which belongs to Señor Tuco.
İşin iyi tarafı elimizde bol kanlı bir parmak izi var ve Sinyor Tuco'ya ait.
Okay, upshot- - this child died at least 16 weeks ago.
Tamam, özetlemek gerekirse çocuk en az 16 hafta önce ölmüş.
Hey, here's the upshot best as I can figure, okay?
Tüm bu olanlardan çıkardığım sonuç şöyle ;
The upshot is that all the performance advantage we observe for faith schools is to do with the motivation of the parents, it's to do with the background, you know, their wealth.
Sonuçta inanç okulları için gözlemlediğimiz tüm performans avantajı, velilerin motivasyonu ile ilgili, altyapılarıyla ilgili, bilirsiniz, zenginlikleriyle.
The upshot is, I'm afraid, the wretched thing is now no use to man or beast.
Korkarım neticede biçare kolum hiçbir işime yaramayacak.
So what was the upshot of this court appearance?
Peki bu mahkemeye çıkmanın sonucu ne oldu?
The upshot was that Gwen, the comely waitress, thought I was quite heroic.
Nihayetinde, garson benim kahraman olduğumu düşündü.
The upshot is we caught the thief, retrieved your wallet, and then hopped on the next plane to Bagghar.
Sonuçta hırsızı yakaladık, cüzdanını geri aldık ve Baghar'a gelen ilk uçağa atladık.
I was arrested, I was locked up. What's the upshot?
Netice nedir?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]