Vast перевод на турецкий
2,870 параллельный перевод
The eastern forests are so vast, they conceal plenty of rare sights.
İçinde ender manzaralar barındıran doğu ormanları çok geniştir.
Kamchatka is a vast and unique world of its own.
Kamçatka kendi içinde uçsuz bucaksız, eşi benzeri olmayan bir dünya barındırır.
The vast drifting sanddune of Sarykum in Dagestan, 260 meters high.
Dağıstan'daki uçsuz bucaksız Sarıkum kumulu 260 metre yüksekliğinde.
The forests of the Urals are so vast and impenetrable that wolves and bears can still hunt here, undisturbed.
Ural'daki ormanlar o kadar geniş ve içinden geçilmez bir haldedir ki kurtlar ve ayılar hâlen burada rahatça avlanabilmektedir.
In many ways a land still undiscovered, vast, full of wonders.
Birçok hususta bu topraklar henüz keşfedilmemiş durumda. Uçsuz bucaksız, mucizelerle dolu.
There are now billions of cheaply made cell phones computers and other technology each full of precious, difficult to mine materials such as gold, coltan, copper... now rotting in vast piles usually due to the mere malfunction or obsolescence of small parts which, in a conservative society could likely be fixed or updated and the life of the good extended.
Her biri altın, koltan, bakır gibi değerli çıkarması güç materyallerle dolu milyarlarca ucuz cep telefonu bilgisayar ve başka teknolojik aygıtlar var ve genellikle küçük parçalarındaki basit arıza veya eskimelerden ötürü şu anda öbekler halinde çürüyorlar ki korumacı bir toplumda bunlar büyük olasılıkla tamir edilir veya güncellenirdi ve ürünün ömrü uzatılırdı.
What science has now shown is that regardless of material wealth the stress of simply living in a stratified society leads to a vast spectrum of public health problems and the greater the inequality, the worse they become.
Bilimin şimdi gösterdiği maddi zenginliğe bakmadan tabakalaşmış bir toplumda sadece yaşamanın stresinin geniş bir spektrumda kamusal sağlık problemlerine yol açtığıdır ve eşitsizlik ne kadar büyükse o kadar kötüleşirler.
He was investigating a vast network of corruption within the police force.
Rüşvet yiyen bir grup polisi soruşturmakla meşguldü evlat. Üst rütbeli polisleri.
Sharing his vast entrepreneurial expertise with the small-business owners there.
Engin girişimcilik bilgisini küçük esnafla paylaşacak.
It's not like our options are vast these days.
Bugünlerde pek fırsatımız yok.
To the east... A vast nothingness that some call canada.
Doğuda Kanada denilen kocaman bir boşluk.
They're very forgiving, the vast majority of them.
Büyük bir kısmı bağışlayıcı.
Pressure pads and a vast array of electronics.
- Basinc algilayicilar ve geniz bir dizi elektronik is.
Kowalski, I don't relish global Armageddon, except for the part with the mutant vampire motorcycle gangs that rule the vast wastelands.
Kowalski, dünyanın sonunun gelmesi fikri hoşuma gitmedi. Mutant vampirlerin motosikletleriyle düzeni ele geçirdikleri kısım hariç.
Thank God for my vast reserves, eh?
Yastık altı yatırımlarım sağ olsun.
If the schemes and conspiracies are being plotted, then they must be seen only as patterns, waves - shifts that are either too small or too vast to be perceived.
Eğer entrikalar, komplolar kurulacaksa düzenle uyum içinde olmalı. Ya çok küçük ya da fark edilmeyecek kadar büyük değişimler.
I have seen the human race become vast, magnificent and endless.
İnsan ırkını gördüm... Genişlemiş, mükemmelleşmiş, sonsuzlaşmış.
( GRUNTING ) These Tubu women must venture across the vast sand seas of the Sahara, in search of a miniature well just one metre square.
Bu Tubu kadınları, sadece bir metrekarelik küçük kuyunun peşinde Sahra'nın engin kum denizlerinde tehlikeli bir yolculuğa girişiyor.
With his friends, he erects a vast net six metres high.
Arkadaşlarıyla birlikte altı metre yüksekliğinde bir ağ dikiyor.
Yet it was on the wild grasslands, which support vast grazing herds, that we achieved perhaps our greatest triumph... to subjugate these animals to our needs.
Ama büyük otçul hayvanları besleyen yabani çayırlar üzerindeyken, hayvanları evcilleştirerek, belki de şu ana kadarki en büyük başarımızı elde ettik.
These vast, unexplored forests are the only places left on Earth where entire communities can live undetected.
Bu uçsuz bucaksız, keşfedilmemiş ormanlar bu toplulukların keşfedilmeden yaşayabilecekleri tek yer.
Keeping up with the hunters also proved near impossible in the vast Mongolian landscape.
Geniş Moğol coğrafyasında avcılarla başa çıkmak neredeyse imkansızdır.
It's utterly vast.
Çok geniş.
Coastal waters account for just one-tenth of the world's oceans, but they're home to the vast majority of marine life.
Kıyı şeritleri, dünya okyanuslarının sadece onda birini kapsıyor. Ama deniz yaşamının büyük kısmı kıyı şeritlerinde bulunuyor.
The more we've come to depend on the ocean, and the further we've pushed into its vast frontier, the greater its influence has become in our lives.
Okyanusa bağımlı olduğumuz daha büyük husus ve onun uçsuz bucaksız genişliğine baskı yapmamızdan da öte onun büyük nüfuzu bizim hayatlarımızı etkiliyor.
A vast military operation is underway there, and we are fortunate to have Admiral Green with us here - one of the leading experts in tactical warfare.
Oraya geniş bir askerî operasyon başlatılmış durumda. Ve savaş taktikleri konusunda önde gelen uzmanlardan biri olan Amiral Green'i ağırladığımız için çok şanslıyız.
Nature is things to be used and managed. Nature is, as the philosopher Martin Heidegger put it, just a vast gasoline station that we can endlessly extract from.
Doğa, filozof Martin Heidegger'in belirttiği gibi, sınırsızca sömürebileceğimiz büyük bir benzin istasyonudur.
- These are serious power structures that are making vast sums of money.
Bunlar, büyük paralar yapan ciddi iktidar yapılarıdırlar.
and that some students with school... a vast expanse of ah a lot of snow ah let it snowball fight come play with me
Bir de şu sözde sınıf arkadaşları... - Bembeyaz! - Şu karlara bak!
Kim Jong-Il runs a vast propaganda machine.
Kim Jong-Il büyük bir propaganda kampanyası yürütüyor.
He realized they had to be moons circling the vast planet.
Bunların dev gezegenin çevresini dolaşan uydular olması gerektiğini anlamıştı.
Matter is all around us, in the ground beneath our feet and out in space dust, rock, ice, liquids, vast clouds of gas, massive spirals of stars each containing billions of suns,
Madde dört bir yanımızdadır. Ayağımızın altındaki zeminde ve uzayda. Toz, kaya, buz ve sıvılarda ;
When the Big Bang produced a vast amount of positive energy, it simultaneously produced the same amount of negative energy.
Büyük Patlama muazzam miktarda pozitif enerji üretirken aynı zamanda eş miktarda negatif enerji de üretmiştir.
This may sound odd, but according to the laws of nature concerning gravity and motion, laws that are among the oldest in science, space itself is a vast store of negative energy - - enough to ensure that everything adds up to zero.
Kulağa tuhaf gelebilir ama en eski bilimsel yasalar arasında yer alan kütleçekim ve hareket ile ilgili doğa yasalarına göre boşluk muazzam bir negatif enerji deposudur. Her şeyin sıfıra denk gelmesini sağlamaya yetecek kadar.
From that moment on, vast amounts of energy were released as space itself expanded.
Bu andan itibaren, uzay genişledikçe olağanüstü miktarda enerji salındı.
Well, if we look inside, we see the process known as fusion, in which hydrogen atoms join to form helium, releasing vast quantities of energy in the process.
Güneş'in içine baktığımızda hidrojen atomlarının helyumu oluşturmak için birleşirken muazzam miktarda enerji açığa çıkardıkları füzyon adı verilen olaya tanık oluruz.
That's the point of Concordia, giving the Visitors an opportunity to share their vast knowledge with mankind.
Buradaki önemli olan nokta Concordia'nın "Ziyatreçiler" e, engin bilgilerini insanoğluyla paylaşmasına olanak sağlıyor olmasıdır.
Time scales in the cosmos seem so unimaginably vast it's almost impossible to relate to them.
Evrendeki zaman ölçekleri neredeyse hayal edilemeyecek kadar sonsuz görünür. Onları anlamak neredeyse imkansız.
Yet even the hundred million years story of the turtles only begins to connect us with the vast sweep of cosmic time.
Yine de, kaplumbağaların 100 milyon yıllık hikayesi bizi sonsuz kozmik zamana daha yeni bağlamaya başlıyor.
Our entire solar system is travelling on an unimaginably vast orbit, spinning around the centre of our galaxy.
Güneş sistemimiz, bir bütün halinde akıl almaz bir derecede büyük bir yörüngede galaksimizin merkezinin çevresinde dönüş yapıyor.
Vast ages, whose beginnings and endings are marked by unique milestones.
Başlangıçlarının ve sonlarının eşsiz dönüm noktaları tarafından işaretlenen engin çağlar.
In six billion years, our sun will explode, throwing vast amounts of gas and dust out into space to form a gigantic nebula.
Altı milyar yıl içinde, güneş patlayacak. Uzaya muazzam miktarda gaz ve toz saçarak devasa bir nebula oluşturacak.
And yet, even now, the vast majority of its lifespan still lies ahead of it.
Ama yine de, şimdi bile, hala önünde oldukça uzun bir zaman uzanıyor.
It's what's known as the heat death of the universe, an era when the cosmos will remain vast and cold and desolate for the rest of time.
Evrenin sıcak ölümü diye bildiğimiz şey budur. Kainatın sonsuza dek uçsuz bucaksız, soğuk ve ıssız olarak kalacağı bir çağ.
Hidden beneath the ocean, the Earth's crust breaks into vast plates.
Okyanusun altında gizlenen Dünya'nın kabuğu, büyük tabakaların içine dalıyor.
Over 400 million years a vast new super continent takes shape.
400 milyon yıldan fazla bir sürede büyük boşluk süper yeni bir kıta şeklini alır.
Vast quantities of CO 2 are absorbed out of the atmosphere.
Atmosferden çok miktarda karbondioksit emiliyor.
A vast wall of ice looms thousands of feet high.
Belirsizce görünen kocaman buz duvarlar binlerce metre yüksekliğinde.
For 15 million years, the Earth is a vast frozen snowball.
15 milyon yıllığına, Dünya kocaman donmuş bir kartopu.
What were once legs have evolved into wings, extending the dragonfly's hunting territory over a vast area.
Bir zamanlar bacak olan uzuvları kanata evrilmiş. Yusufçuğun avcılık bölgesi geniş arazilere yayılıyor.
A vast slab of land breaks away, creating a chasm.
Büyük kara parçaları kopuyor bir uçurum oluşturuyor.