Verily перевод на турецкий
104 параллельный перевод
Verily the works of those gone before us have become instances and examples to men of our modern day, that folk may view what admonishing chances befel other folk and may there... from take the warning.
Doğrusu, bizden önce gitmiş olanların yaptıkları örnek oldu ve halkın ve diğer insanların kendisini hangi fırsatların beklediğini görebilmesi için alınan ibretler, günümüzün modern insanına örnek teşkil etti. BİNBİR GECE MASALLARINA GİRİŞ
"Verily I say unto you, That the publicans and the harlots go into the the kingdom of God before you." ( Matthew 21 : 31 )
"Size doğruyu söylüyorum, önce birahaneciler ve fahişeler Tanrının Krallığına gidecek" ( Matthew 21 : 31 )
But, yea, verily, there's no sinner among you what I can't call "brudder."
Ama doğru, sizin aranızda kardeşim diyemeyeceğim hiçbir günahkar yok.
And verily, I say to you... even the depraved wr - louse... what led me into sin... even him I love and forgive.
Size şunu tüm ciddiyetimle söylüyorum beni günah bataklığına sokan o ahlaksız herifi bile onu bile sevip bağışlayabiliyorum.
And verily I say to you, the wages of sin is a punch in the jaw, you louse!
Ve şunu da söylüyorum ki, günahın karşılığı çeneye bir yumruk olacak seni adi herif!
"And if so be that he find it... verily, I say unto you... he rejoiceth more of that sheep... than of the 90 and 9 which went not astray."
"Doğrusu size derim ki onu bulunca duyacağı sevinç yoldan ayrılmayan doksan dokuz koyun için duyduğu sevinçten kat kat üstündür."
"Verily I say unto you... except ye turn and become as little children... ye shall in no wise enter the kingdom of heaven."
"Gerçekten size derim ki küçük çocuklar gibi olmazsanız hiçbir surette cennete giremezsiniz."
For verily I say unto you, the heaven of which I speak can be found here on earth if we live like children of God, and not like beasts of prey as those that rule you now.
Gerçekten de size söylüyorum, sözünü ettiğim cennet burada yeryüzünde bulunabilir. Tabii eğer şimdi sizi yönetenler gibi yırtıcı canavarlar olarak değil de Tanrı'nın çocukları gibi yaşarsak.
Verily I say unto you, the day of judgment is at hand.
Size söylüyorum gerçekten, hüküm günü geldi.
Yea, verily, yea!
Evet, gerçekten, evet!
Verily, is it a spring night?
Aslında, bu bir bahar akşamı mı?
" Verily, verily, the Lord giveth and the Lord taketh away.
" Tanrı verdi ve Tanrı geri aldı.
Verily, God is forgiving, merciful- -
Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
" Verily, there is a reward for the righteous...
"Gerçekten doğrulara ödül var" diyecek.
"verily, he is a God that judgeth in the earth."
"Gerçekten dünyayı yargılayan bir Tanrı var."
Verily, it has come to pass that the wicked, outlaws, et cetera... are going to have their teeth blunted like lions... with their necks stretched and broken.
Doğrusu, kötüler, kanunsuzlar ve benzerlerinin dişlerinin aslanlar gibi köreleceği, boyunlarının gerilip kırılacağı ortaya çıktı. İşte bu kötülerin kaderidir.
He verily papered the courthouse walls... with posters of his true and fair love.
Mahkeme salonunun duvarlarını gerçek ve saf aşkının posterleriyle döşedi.
Verily it has come to pass.
Bildiğiniz gibi, öyle oldu.
This woman shall verily inherit the kingdom of God, because she had innocently been gravely distrusted and has had to carry difficult burden.
"O kadın Tanrının Krallığında mükafatını alacaktır," "çünkü o masumiyetine rağmen suçlanmış ve" " çok ağır bir yükün altında kalmıştır.
Verily I say unto thee, thou shalt never enter into my kingdom.
Sana söylüyorum, seni krallığıma girmekten menediyorum.
" Permission is given to those upon whom war is made because they are oppressed, and verily, Allah is most powerful for their aid,
" Zulme uğrayanlara savaşmak için izin verilmiştir,... doğrusu kudret sahibi Allah, onlara yardım edecektir,... çünkü onlar,'Rabbimiz Allah!
Verily the most honored of you in the sight of Allah is the most righteous of you... "
Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. "
Verily, I come.
Evet geliyorum.
Yea, verily at that time, which is written in the Book of Obadiah a man shall strike his donkey and his nephew's donkey and anyone in the vicinity of either the nephew or the donkey.
Evet, gerçekten o zaman, Obadiah Kitabı'nda yazdığı gibi bir adam eşeğine vuracak ve yeğeninin eşeğine ve yeğenin ya da eşeğin yakınında olan herkese.
- Verily, verily...
- Son derece...
Verily I say unto you whosoever shall not receive the Kingdom of God as a little child he shall not enter therein. "
Size şu hakikatı söylüyorum Tanrı'nın Krallığı'nı küçük bir çocuğun kabul ettiği gibi etmeyen hiç kimseye Cennetin kapıları açılmayacaktır. "
Yea, verily.
Emin bir şekilde ilerle.
♪ ding, dong verily the sky ♪ ♪ is riven with angels singing ♪
Çan sesiyle melekler şarkı söylerken Gerçekte gökyüzü yırtılıyor
"Verily I say unto you, unless you eat the flesh of the Son of Man and drink his blood, you have no life in you."
Gerçeği, gerçeği söylemek isterim, yersen insanoğlunun etini ve içersen kanını içinde yaşam kalmaz.
"Verily, I say unto thee..." "Today shalt thou be with me in paradise."
"Bugün, benimle birlikte... cennete gideceksin."
He suggested we place the baby in a basket with a couple of quarters and a blanket and float it down the Ohio River, verily, to Cleveland. "
Bebeği birkaç çeyreklik ve bir battaniyeyle bir sepete koyup sonra da Ohio Nehri'nden Cleveland'a göndermemizi önerdi.
" and that those veins did verily bear blood?
Şu damarlarda kan dolaşmıyor mu gerçekten?
Aye, and verily smell.
Ve gerçekten kokacak.
Verily I say unto you whosoever shall not receive the kingdom of God as a little child he shall not enter therein.
Size söylüyorum. Her kim Tanrı'nın krallığına küçük bir çocukken girmezse cennete asla gidemez.
Verily, your flatness saved the day.
Doğrusu, tahta göğüslerin günü kurtardı.
Verily, I feared for my life.
Gerçekten, hayatım için endişe ettim.
Verily, I would love to show you my face, but I cannot.
Aslında sana yüzümü göstermek isterdim ama yapamam.
Verily.
Kesinlikle.
Verily I declare that the Earth revolves around the sun... and not t'other way around.
Filvaki iddia ediyorum ki Dünya Güneş'in etrafında dönüyor Güneş, Dünya'nın etrafında değil.
But verily, I am already quenched.
Fakat gerçekte ben çoktan susuzluğumu bastırdım.
" Verily, verily, I say unto you,
Size söylemiştim.
Thus and verily.
Doğru söylersiniz, Bracebridge.
And verily thus.
Öyledir gerçekten.
"'it would be verily... "'
"'şey misali... "'
Verily?
"Misali" ne demek?
Verily, and that past nastification is what shields you from the Brains.
Çok fazla. Ve bunlar da seni beyinlerden koruyan şeyler.
Verily, you do not know our world.
Hakikâten, bizim dünyamızı tanımıyorsun.
" Verily, I say to the widows, if they can't exercise self-control, they should marry ;
" İşte bu yüzden, dullara derim ki, kendinizi tutamıyorsanız, evlenmeniz gerek ;
And verily... verily I say unto Thee, let us not succumb to the temptations of the flesh, but rather remain chaste.
ve aslında- - demek istiyorum ki, şehvete kapılmamıza izin verme, aksine namusumuzu korumamızı sağla.
But verily I say unto thee, those that court sin shall be lost to the fire.
Fakat şunu söylemeliyim ki, günaha ortaklık yapanlar cehennem ateşinde kaybolmalıdır.
This is verily the triumph of thy life, O traveller!
Şüphesiz bu hayatının zaferidir, Ey gezgin!