Vomits перевод на турецкий
86 параллельный перевод
I give back to the landscape, the vomits of experience.
Manzaraya kendimi katıyorum tecrübelerimi kusuyorum.
PUT IT ON THE TABLE, PRESS THE BUTTON... IT VOMITS.
Masaya koyun, düğmeye basın, kussun.
Jim never vomits at home.
Jim asla evde kusmaz.
Chiquita goes absolutely white and runs out of the room and vomits.
Chiquita birden bembeyaz oldu, koşarak odadan çıktı ve kustu.
I have a white cube at my disposal, where I can channel my screams, my prayers, my vomits and my fear.
Kullandığım beyaz bir küp var,... oraya çığlıklarımı, dualarımı,... kusmuklarımı ve korkumu yönlendirebiliyorum.
He vomits every time he goes to work.
Ne zaman çalışmaya başlasa, bir süre sonra kusuyor.
He staggers and vomits all over the house.
Yalpalıyor ve evin her yerine kusuyor.
First, he vomits on me.
İlk önce, üzerime kustu.
When we play our game so Pedro vomits on his head, right?
Pedro adamın kafasına kustu.
Tell me, what does it mean when a woman vomits in the morning hours?
Söyleyin bana, bir kadın sabah saatlerinde kusarsa, bu ne anlama gelir?
And vomits more than once in the morning hours?
Ya birden fazla kusarsa sabah vakti?
A sort of vagabonds, rascals, and runaways a scum of Bretons, and base lackey peasants whom their o'er-cloyed country vomits forth to desperate adventures and assured destruction.
Serseriler, ayaktakımı, kaçkınlar avam Brötonlar, aşağılık köylü uşaklar... Aşırı kalabalık ülkeleri olmadık maceralara ve sonu belli yıkımlara yollamak için kusuyor bunları.
- No. We roll him over if he vomits.
Kusarsa onu yana çeviririz.
If he vomits and it gets in his lungs, he'll die of aspiration pneumonia.
Kusarsa ve kusmuk ciğerlerine giderse, ölebilir.
If one person vomits in my pool, I'm gonna divorce you.
Eğer biri bile havuzuma kusacak olursa. Seni boşuyorum.
( vomits ) I see you had Wheaties for breakfast.
Kahvaltıda yediğin gevrekleri görüyorum.
This is how I always pictured it, me and my boys carrying on the family business. [Vomits] We're losing power.
Ben ve oğullarım aile işini sürdürüyor.
( vomits )
( kusar )
- Turn her head if she vomits.
- Kusmaya başlarsa kafasını çevir.
He vomits yet again.
Yine kusuyor.
What if she vomits?
Ya kusarsa?
The patient has gastroenteritis, vomits to excess has hematemesis, no history of PUD.
Hastada gastroenterit var. Kusuyor. Kan kusuyor.
What if that patient vomits and develops chest pain?
Ya hastamız kusarsa ve göğüs ağrısı başlarsa?
-... the plastic vomits, and the...?
-... plastik kusmuk, ve...?
Will you hurry up please, before he vomits and * * *.
Kusadan önce biraz çabuk olur musun.
- [vomits] - Oh, great.
O evet.
He vomits after taking it.
Aldıktan sonra kusuyor.
If she vomits up all fluids, and continues to perspire, then the effects on her constitution will be the same as cholera!
Sıvıları kusmaya ve terlemeye devam ederse, bunun etkisi aynı kolera gibi olacaktır!
In English. ) Get off! Get off! ('vomits. )
Tanrı aşkına ne yapıyorsun sen?
Roll him on his side in case he vomits.
Kusması için onu yan yatırın.
He projectile vomits, and once, it was blue.
Püskürterek kusuyor. Bir keresinde maviydi üstelik kusmuğu.
Our patient, who's been known to take a few drinks on non-occasions, vomits blood and collapses on a trip to China.
Hastamız, ki sık aralıklarla alkol alan bir kadın, Çin gezisinde, kan kusup bayılmış.
( VOMITS ) Get off me!
Bırak beni!
the Lord Flyte pokes his head through the window and vomits.
Lord Flyte kafasını pencereden içeri soktu ve kustu.
Make sure that nobody vomits wine coolers on the rugs, okay?
Kimsenin halıya kusmadığından emin ol, tamam mı?
[Chuckles, Vomits]
Gerçek katillerden daha korkutucu ne olabilir?
[Gasping, Vomits] I'm dying.
Sen bir dahisin Stan.
First he vomits up the stone his wife had given him in place of baby Zeus.
İlk olarak karısının ona Zeus diye kandırarak verdiği taşı kusar.
Facing the Scylla is the Charybdis, a giant vortex that twirls around and sucks into itself and sort of vomits back up all the stuff in any nearby area.
Scylla ile yüzleşmek demek, kendi etrafında dönen, her şeyi içine çeken ve yakınlardaki herhangi bir alana içindekileri boşaltan devasa bir girdap olan Charybdis ile de yüzleşmek demektir.
That means that he, uh, vomits and succumbs to the euphoria.
Bu demektir ki o kustu ve mutluluğa yenik düştü.
And he said that his arm wouldn't work and-ohh. ( vomits ) damn it.
Lanet olsun, enfeksiyon yayılıyor.
( VOMITS )
Burası bekarlar masası...
Argh! Eurgh! ( VOMITS )
Bu çılgın olayın acaba cuma günü olması ihtimali nedir?
You know that guy? I will tell you all that I know. [vomits]
Biz lanetlenmiş kişiler eskiden hepimiz normaldik ama sonra sihirbazla yollarımız kesişti.
Nobody vomits at the North Pole!
Kuzey Kutbunda kimse kusmaz!
If he vomits blood, he'll die.
Daha fazla kan kaybederse ölecek!
VOMITS
Hemen.
[Vomits ] [ Groan] He's mortal!
- Tanrım, ölümcül!
( MARK VOMITS )
- Yılan!
( vomits and coughs ) Oh, yeah.
İşte bu.
[Vomits]
Hay ebesinin...!