Walked перевод на турецкий
14,694 параллельный перевод
- He just walked in.
- Elini kolunu sallıyarak içeri girdi.
He just walked off like he was going to class.
Çekti gitti, sanki normal bir günde derse gider gibi.
So I walked straight into town and rather tragically I... I found something right away.
Ben de yürüyerek kasabaya gittim ve trajik bir şekilde hemen iş buldum.
Yeah, I came down the highway and I walked for a long time,'cause no one stopped for me.
Aslında otobandan geldim. Uzun süre yürüdüm çünkü kimse beni almak için durmadı.
You said you walked out, right?
İnip nereden yürüdüğünüze bir bakalım o zaman.
I came up right here,'cause I walked along that arroyo over there.
Tam buradan çıktım, çünkü şuradaki patikadan geçtim.
The guy who just walked out is wearing a monocle.
Sadece çıkan adam tek gözlük takıyor.
Done nothing but since I walked in here.
İçeri girdiğimden beri tek yaptığım o zaten.
Walked into the middle of a robbery. Convenience store in the Valley.
Valley'de bir marketteki soygunun ortasında kalmış.
And he walked me over to the scenic design department.
Beni dekor tasarım bölümüne götürdü.
Walked me over to the prop department.
Aksesuar bölümüne götürdü.
At my first convention in 1972, I walked into a hall so crowded the thunderous wall of noise that greeted me took me completely by surprise.
1972'deki ilk festivalimde girdiğim salon o kadar kalabalıktı ki karşılaştığım muazzam tezahürat beni tamamen gafil avlamıştı.
I walked 12 blocks to this station.
12 blok boyunca bu istasyona yürüdüm.
But he just walked through the door.
Ve direk geliverdi.
We've had John Gulliver under 24-hour surveillance for the last three weeks and all was going very nicely until your boy walked in.
John Gulliver'ı 3 haftadır 7 / 24 izliyoruz ve eğer sizin oğlan ortaya çıkmasa her şey güzel bitecekti.
He would've walked it home.
Eve yürüyerek götürürdü.
I swear, if we walked all the way out here for nothing- -
Buraya kadar boşuna geldiysek, yemin ederim...
Then his father walked out, and it all started to go wrong.
Babası terk edince her şey kötüye gitmeye başladı.
That building fell down and I walked away.
O bina çöktü ve ben yürüyüp çıktım içinden.
I feel like I walked in halfway through the play.
Oyunun yarısında sahneye çıkmışım gibi hissediyorum.
You could've walked away from this a million times.
En başından beri bu işin dışında kalabilirdin.
The Bryan Connerty at the settlement conference... he would've stormed out of here the moment I walked in.
Uzlaşma toplantısındaki Bryan Connerty ben bu dükkana girer girmez, hiddetle dışarı çıkardı.
Exhausted, I walked to the beach, waiting for my life to come back.
Bitkin hâlde sahile yürüdüm. Hayatımın geri gelmesini bekledim.
- He walked around the whole room.
- Tüm odada dolanarak yürüdü.
♪ Said I walked through hell With my gasoline drawers on ♪
Benzine batırılmış donumla Yürüdüm cehennem yolunda
I took Metro-North, I walked here... five minutes.
Kuzey metrosuna binerek geldim... Beş dakikada.
A lady walked into traffic.
Bir bayan trafikte yola atlamış.
He walked her right in here with his coat over her head.
Paltosu kafasında, kadını buraya getirdi.
But she walked out on her daughters too, and that's... intense.
Ama kızlarını da terk etti ve bu etkileyici.
Christ, Jackie Dunn just walked in.
Tanrım, Jackie Dunn içeri girdi.
Mr. Almeida walked out of his apartment with the intention to hack Mrs. Almeida into many bloody pieces... starting by taking off her head.
Bay Almeida evinden bayan Almeidayı birçok kanlı parçaya bölmek niyetiyle çıkmış... kafasından başlayarak.
If ever the devil walked the Earth.
Sanki şeytan bu topraklarda yürümüş.
You walked into my office in that cheap black suit of yours, and you shook my hand and you thanked me for the opportunity.
Ucuz siyah takım elbisenle ofisime gelip elimi sıkarak fırsat için teşekkür etmiştin.
I walked them back to the car park through the prison garden.
Araba parkına giderlerken hapishane bahçesi boyunca onlarla yürüdüm.
Also, the door was unlocked, so I just walked in.
Kapı da kilitli değildi, öylece giriverdim.
Yeah, she, like, walked in on us, and I was, like, playing with its boobs.
Resmen baskın yaptı. O esnada memeleriyle oynuyordum.
I know they walked out.
Biliyorum dışarıda olduklarını.
I don't know why I did it, but I just walked over and I saluted the crowd, and when I did that I didn't know they could get any louder, but they got louder.
Neden yaptım bilmiyorum ama durdum ve kalabalığı selamladım. Seslerini daha da yükseltebileceklerini bilmiyordum ama yükselttiler.
Jillian, Aria just walked in.
Jillian, Aria da şimdi geldi.
'It looks like creepy Harold just walked away and never looked back.
'Ürkünç Harold henüz çıkmış''ve asla arkasına bakmamış.'
Security guards walked her to the principal in front of the whole school.
Güvenlik görevlisi onu tüm okulun önünde müdür yardımcısının odasına götürdü.
Once, I stumbled out of a party, hopped into a cab, changed into a hideous fuchsia bridesmaid's dress and walked down the aisle looking better than the bride.
Bir kere bir partiden çıkıp taksiye bindim. İğrenç, fuşya bir nedime kıyafeti giydim. Düğünde gelinden bile iyi görünüyordum.
And then of course Michelle walked in and said, "You got it, dude."
Sonra tabii Michelle içeri girip "Tamamdır, dostum," dedi.
I know, but I'm pretty sure she walked in and said that.
Biliyorum, ama kesin öyle yapmıştır.
When you first walked into the clinic, I felt an immediate spark.
Kliniğe ilk girdiğinde, o an bir kıvılcım hissettim.
Aldous, she just walked into my club, and I can't tell if it was a coincidence or not.
Aldous, az önce kulübüme geldi ve tesadüf müydü değil miydi emin değilim.
I swear she walked in here.
Bu tarafa geldiğine eminim.
Don't know if you noticed, but four pirates walked the plank last week, middle of the ocean, just walked right off.
Fark ettiniz mi bilmiyorum ama geçen hafta dört korsan kalasta yürüdü. Okyanusun ortasında. Öylece yürüdüler.
Geirmundur walked away looking cocky.
Geirmundur ukala ukala uzaklaştı.
I walked in darkness for a very long time until you guided me to light.
Beni aydınlığa yönlendirene kadar çok uzun süre karanlıkta yürüdüm.
He walked into a busy precinct, Will.
İşlek bir merkeze gitmiş, Will.