We have to get going перевод на турецкий
542 параллельный перевод
I'm afraid we have to get going.
Korkarým yola çýkmalýyýz.
We have to get going!
Acele etmemiz gerekiyor!
Directly above the Karwendel. Pardon me, Your Majesty, but the mountain guide said that we have to get going to make it back before dark.
Affedersiniz, Majesteleri, rehber diyor ki karanlığa kalmamak için hemen yola çıkmalıymışız.
- No, we have to get going.
- Hayır, gitmemiz lazım.
Come on, honey, we have to get going.
Hadi tatlım, gitmemiz lazım.
We have to get going.
Gitmek zorundayız.
We have to get going.
Gitmemiz gerek.
Are you going to pay and get out peacefully or are we going to have to throw you out?
Parayı mı ödersiniz, güzel güzel odayı mı boşaltırsınız yoksa sizi bizim mi çıkartmamız gerekecek?
So you see we have gone through quite something to get this far, Captain, and nobody is going to make us turn back now, if only for the little old man who didn't get to come with us.
Gördüğün gibi buraya kadar gelebilmek için çok badireler atlattık Yüzbaşı. Bizimle birlikte gelemeyen ihtiyar olmasaydı kimse bizi geri döndüremezdi.
But I'm not going to get one, so we'll have to forget about Jackie's Hot Spot and the Blue Devil and all the rest.
Ama bitane bile olmadı... Bu yüzden Jackie'nin Sıcak Mekanı'nı, Mavi Şeytan'ı ve diğerlerini unutmamız gerek.
We're going to have dinner in a few minutes, and you'd better get ready.
Birkaç dakika içinde akşam yemeği yiyeceğiz, hazırlansan iyi olur.
We'll have to wait until dark if we're going to get out of here.
Buradan çıkmak istiyorsak havanın kararmasını beklemek zorundayız.
But if we're going to get you to Metaluna alive, there's a little procedure you'll have to go through.
Ama sizi Metaluna'ya sağ salim götürmek istiyorsak,... size uygulamamız gereken ufak bir prosedür var.
Ron, we're going to have to wait to get married.
Ron, evlenmek için beklememiz gerekiyor.
I wasn't even impatient to get to Maurice, for we were, at last, going to have an undisturbed time together.
Maurice'i göreceğim için bile sabırsız değildim... çünkü rahatsız edilmeden vakit geçirecektik.
We may have to close down if we don't get Sara's column going again.
Sara'nın köşesini devam ettiremezsek gazeteyi kapatmamız gerekecek.
I think we're going to have to get him back to the boat.
Sanırım onu hemen gemiye götürmemiz gerekiyor.
Inuk when we get back i'm going to have to arrest you.
Inuk geri döndüğümüzde seni tutuklamak zorundayım.
Come on! We're going to have to prop up the ship, get the wheels down, try to take her off - get her in the air.
Uçağın pervanesine destek verip tekerlekleri indirmeliyiz onu havalandırmaya çalışmalıyız, kızımızı uçuralım.
He'll drive there and get the money and we're going to have it.
Bizi oraya götür ve paranı al. Hem bize de yardım etmiş olursun.
As soon as I get the other council men, we're going to have a meeting.
Konsey üyeleriyle toplantı yapacağım.
We'll get us a drink'cause we're going to have a raffle.
Daha içki alacağım çünkü piyango düzenleyeceğiz.
The Civil Defence report have said that we were going to get stuff to shore up our windows and barricade ourselves in with.
Sivil Savunmadakiler pencereleri desteklemek ve... kendimizi siper etmek için... malzemeler almamız gerektiğini söyledi.
If we're going to have visitors, we better get out of here.
Madem misafirlerimiz geliyor, buradan çıksak iyi ederiz.
You were going to be here at 7 : 00, help me with the hors d'oeuvres, then at 7 : 30 they get here, and we have drinks... cocktails.
Sen de 7'de gelip, kanepeler için bana yardım edecektin, 7 : 30 da onlar gelecekti, içkiler ve kokteyllerden sonra
I have an awful feeling we're not going to get our fees on this job.
İçimde bu işten para alamayacakmışız gibi bir his var.
We're going to have to sell some stuff to get money to live on.
Yaşamak için birşeyler satmamız gerekecek.
Look, I don't know what's going on around here, or if it's happening anywhere else, but we're a bunch of damn fools if we don't face the fact that we're in a hell of a lot of trouble, and we're gonna have to get together and fight it.
Burada ne olduğunu bilmiyorum, yada başka yerlerde ne olduğunu... ama zor durumda olduğumuz gerçeğinle yüzleşmezsek bir yığın lanet aptalız demektir... ve hep beraber kalıp, direnmek zorundayız.
If anything happens to me, if I get hurt, we're going to have to live with the fact that we had one chance, one chance in a million, to humiliate those bastards, and we blew it.
Eğer bana bir şey olursa eğer yaralanırsam, bir şeyi ömür boyu unutmamamız gerekecek. O da bu piçleri küçük düşürmek için elimize bir fırsat geçtiği ve o fırsatı tepmiş olacağımızdır.
I think we're going to have to shoot in some coagulants to get a scab to form.
Bence pıhtılaşmayı sağlayıcı bir iğne yapalım.
But, uh, you know, the fear of unconscious impulses... or my own aggression or whatever, but, uh... if things get too quiet, and I find myself just, uh, sitting there... you know, as we were saying before... I mean, whether I'm by myself, or-or I'm-I'm with someone else... I just, uh - I just have this feeling of... uh, my God, I'm going to be revealed.
Ama anlarsın, bilinçsiz dürtülerin korkusu veya kişisel saldırganlığım veya her neyse eğer ortalık çok sessizleşirse, kendimi otururken buluyorum hani önceden bahsettiğimiz gibi Yani ister kendi başıma olayım ister yanımda birisi olsun benim içimi bu his kaplıyor " Aman Tanrım.
You're going to have to be real quiet when we get inside.
İçeri girdiğimizde gerçekten sessiz olman lazım.
We're going to have to get used to things been a lot different.
Bu tür şeylere alışmak zorundayız.
I think we're going to have to get drunk.
Galiba... bizim sarhoş olmamız gerekiyor.
If you're still here when I get back, we're going outside if I have to drag you there.
Döndüğümde hâlâ burada olursan seni sürüklemem gerekse de, dışarı çıkacağız.
She's never gonna get that chance because unless you go outside, get some air, and dry out, we're going to have to pour you on that bike tomorrow morning.
Sana o şansı asla vermeyecek. Dışarı çıkıp biraz hava al ve içkini orada iç, yoksa seni motorsikletine yarın sabah biz bindirmek zorunda kalacağız.
We are going to get there first yet you have the knowledge to make the trip work.
Oraya ilk biz varacağız ama yolculuğun başarılı olması için gereken bilgiler sizde.
We are going to have to stop dancing and get some rest.
Dans etmeyi bırakıp biraz dinlenmeliyiz.
Of course, you know we're going to have to give it a pretty good yank to straighten it, get a splint on it.
O zaman biliyorsundur ki bacağını hızlıca çekerek kırığı yerine oturtmamız lazım.
Why? 'Cause we're going to have to get across the border fast.
Çünkü sınırı çok hızlı geçmemiz gerekecek.
Crawford, we have to get out of here, the resonator's going to blow up!
Crawford, buradan çıkmamız gerekiyor, rezonatör patlayacak!
I'd like it to be assigned out of Washington.. which means we're going to have to get someone on a plane to Anchorage.
Bunu Washington'dan biri üstlensin istiyorum bu da demektir ki birisini uçağa bindirip oraya göndereceğiz.
We're going to have to get out on our own.
Buradan kendi çabamızla çıkmak zorundayız.
"You know, we're gonna have to get it going fast again to get back home."
"Bir de bu şeyi, eve dönebilmek için tekrar çalıştırmamız gerekecek." dedik.
If we're going to get along, we'll have to come to an understanding.
Birlikte yaşayacaksak, birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
We're going to have to get out of here together now.
Buradan hep birlikte gitmek zorundayız. - Hemen.
Okay, but before we get going, I just have to tell you one thing.
Tamam, ama yola çıkmadan bir şeyi bilmen lazım.
We're going to have to live together, so you better get used to it.
Birlikte yaşamak zorundayız, buna alışsan iyi olur.
If we're going to get out, you have to trust me.
Eğer buradan dışarı çıkacaksak, bana güvenmek zorundasın..
Who says we're never going to get married and have kids?
Kim demiş evlenip çoluk çocuğa karışamayız diye?
Valkenvania, but it is still America, and we have an appointment in Atlantic city, so we'd just like to get going.
Valkenvania olabilir. Ama hala Amerika'dayız. Atlantic City'ye gitmemiz gerekiyor ve tek istediğimiz yola devam etmek.