Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ Y ] / You can't have it

You can't have it перевод на турецкий

2,415 параллельный перевод
It's CIA and I don't know why, but I can't get under it, I can't get over it, you have to believe me...
Neden olduğunu bilmiyorum ama ne ona ulaşabiliyorum ne de yerini bulabiliyorum.
It's the normal way, from the front where you can have procreation not from the other side, where you can't.
Normal seks, üreme olacak şekilde önden yapılır. Üreme olmayacak şekildeyse öbür taraftan yapılır.
Well, now, Miss Weatherly may be the spawn of Satan, but unless you have proof, there's nothing I can do except expel you. It officially couldn't get much worse.
tamam, Miss Weatherly şeytanın tohumu olabilir 1135 01 : 08 : 55,860 - - 01 : 08 : 57,327 ama kanıtınız olmadıkça sizi kovmaktan başka yapabileceğim bir şey yok resmi olarak daha kötü olamazdı
The good news, I have your money, don't worry, but I can't give it to you tonight.
İyi haber, paran bende, merak etme. Ama sana bu gece veremem.
I don't know if you can understand this but just... hearing that people are-are looking, that people are trying to figure out what happened it makes any punishment, wherever I have to go, bearable.
Bunu anlayabilir misin bilemiyorum sadece, eşimi arıyor..... olmaları ve olayı çözmeye çalışıyor olmaları, benim cezayı hak ettiğimi gösteriyor, bunun için cezaya katlanabilirim.
If you can't do it... I have no use for you.
Duvardan geçemezsen bir işime yaramazsın zaten.
You can't have it.
- Her şeye sahip olamazsın.
But if something doesn't belong to you You can't have it or buy it
Ama eğer bir şey sana ait değilse ona ne sahip olabilir ne de satın alabilirsin.
And you can have one and it doesn't mean your baby's gonna be deformed.
Bir tane içmekle bebeğin deforme olmaz.
It can make you more complete as a person, people who don't own... they have to rent.
Bir insan olarak sizi tamamlar. - Bir şeye sahip olmayan insanlar... - Kiralamak zorundalar.
It's like you've done the ultimate and once you can't have that ultimate, then you're a bit like a drug addict, sort of thing.
TT kazanmak son noktaya geldin demektir İlk başta hiçsindir ama kazandığın an Seni rahatsz etmeye başlar uyuşturucu gibi birşey
I have a wrongful death suit against High Star, but I can't file it without you.
High Star'in karşısına haksız ölüm suçlamasıyla dikilecegim Ama sen olmadan başaramam
You don't have as much ammunition as you'd like, but it still doesn't mean you can't score points.
İstediğin kozlar elinde olmayabilir, ama bu senin de puan yapmayacağın anlamına gelmez.
Only if you can't afford to have someone else to do it.
Eğer başkasının yapmasına çaba harcamazsan.
But you can't let that scared come from inside your own head, and you have to be able to calm it down if it does.
Ancak, zihninin seni bu kadar korkutmasına izin vermemelisin. ve eğer bunu yaparsa, onu sakinleştirmelisin.
If I can't have the information, it will die with you.
Eğer bilgi eli geçmeseydi, seninle birlikte yitip gidecekti.
Well, I can't tell you what it means to have your signal.
Sizin sinyalinizi almamız bizim için neler ifade ediyor anlatamam.
You can't have it, not without the shirt too.
Gömleksiz olmaz.
If Jack doesn't make it to the White House, you can have your divorce and keep the million dollars.
Jack, Beyaz Saray'a gidemezse boşanabilir ve bir milyon dolarını alabilirsin.
So you can spend your time thinking about how things haven't gone perfect or you can just get on with it, have a laugh and that.
Ya oturup işlerin ne kadar kötü gittiğini düşünüp vaktini harcarsın ya da üstesinden gelip eğlenmeye bakarsın.
You're afraid of what I do because I help people with their problems, but I can't do it unless they admit that they have problems in the first place, and that's just somewhere you won't go!
Yaptığım işlerden korkuyorsun çünkü ben insanlara sorunlarında yardımcı oluyorum. ... ama insanlar en başta sorunları olduğunu kabul etmezlerse onlara yardım edemem ki bu da senin pek yapacağın bir şey değil!
Well, whatever you have in mind for you and T.J., you can forget about it, you know?
T.J. ile aranızda bir şeyler olacağını sanıyorsan,... unut gitsin derim.
Going back? - You can't have it. - What makes you think I want it?
Geri mi dönüyorsun?
When I get angry, I can't control it. You have broken a sacred covenant, and are no longer welcome amongst us.
Kutsal anlaşmayı bozdun, artık bizden biri değilsin.
You don't have to, spike, I can handle it.
Hiç gerek yok, Spike Ben hallederim.
But when you say, "Maybe it's possible," you can't stay at home, you have to try.
Ama "Olabilir" diyorsan, evde duramazsın, denemelisin.
You can't have an open bottle on the mound in the pros. Think you got to pour it in a cup.
Profesyoneller arasında o tümsekte işin bu kadar kolay olmayacak.
I'm just - - I was just thinking about how nice it is to have you here, and... how I can't believe that I almost lost you and Jamie in the same night.
Sadece - sadece yanımda olmanın ne kadar güzel olduğunu kaybedebilecek oluşumu düşünüyordum.
You can't tell me you got a problem with vivisection or you never would have made it through med school.
Buna da karşı olduğunu söyleyemezsin, aksi taktirde asla tıp fakültesini bitiremezdin.
- I like it. You know, I really don't see a reason why we can't have a third chair on a case of this magnitude.
Bu büyüklükte bir davada üçüncü bir sandalyemiz olmasında gerçekten bir sakınca göremiyorum.
I don't have much longer in here, and you need to start laying in the computer code. It's cutting as fast as it can.
Daha fazla zamanım yok burada ve sen bilgisayar kodunu yaymaya başlamalısın
Yeah, it can be a pretty confusing place if you don't have a map in your head.
Oldukça kafa karıştırıcı bir yer olabilir tabii ki eğer kafanızda harita yoksa.
Get the advance or you can kiss it good bye. Please. - Don't make me have to do this.
Bence vedalaş.. bana bunu yaptırma
Dude, you have no idea. It has been nine years, and I still can't convince her that I don't like tomatoes.
Dostum, tahmin bile edemezsin, dokuz yıldır uğraşıyorum ama, onu halen domates sevmediğime ikna edemedim.
Just because you can tolerate it doesn't mean that I have to.
Sen buna müsamaha gösterebilirsin ancak ben müsamaha göstermek zorunda değilim.
On top of that, it's a 55-grand buy-in, and then you can't even have sex with whoever you're dating for three months.
Üstelik, 55.000 dolar ödüyor ve çıktığın kişiyle de 3 ay boyunca birlikte olamıyorsun.
Until you have something to break, we can't run it as a story yet.
Önemli bir şey olmadıkça bunu bir haber olarak sunamayız henüz.
- I don't know. You can have it.
- Bilmiyorum.Bir şekilde buldum işte.
It means that you don't have to listen to her anymore, and that you can...
Artık onu dinlemek zorunda değilsin, bizi...
So you have to ask yourself when you finally get the ultimate promotion when you have made the ultimate purchase when you buy the ultimate home when you have stored up financial security and climbed the ladder of success to the highest rung you can possibly climb it... and the thrill wears off - and it will wear off -
Kendinize sormanız gereken soru nihai terfinizi aldığınız zaman nihai alışverişinizi yaptığınız zaman mükemmel evinizi satın aldığınız zaman birikim yapıp maddi güvencenizi sağladığınız zaman ve başarı merdivenlerinin basamaklarına tırmanıp gelebileceğiniz en yüksek noktaya geldiğinizde heyecanınız da kaybolur kaybolacaktır peki ya sonra ne olacak?
I've seen your bra flying off in those Carry On films, and I've watched you shouting at people in EastEnders, and I thought it can't have been for that.
Erotik komedilerde sütyenin ortalıkta dolaşır ve EastEnders'da önüne gelene bağrınırdın. Bunlarla alınamayacağı kanısındayım.
Now, I can't agree with your proposal, and if you attempt it, I'll have to fight you in a court of law.
Tekliğinizi kabul edemem, ve girişimde bulunursanız sizinle mahkemede uğraşmak zorunda kalırım.
You can't imagine how it feels to have your heart broken so many times.
Kalbinin bu kadar çok kırılmasının nasıl bir duygu olduğunu tahmin edemezsin.
Even you can't claim to have read it already.
Daha bakmadın bile.
If you tell someone they can't have something, it becomes the only thing in the world they actually want.
Eğer birisine bir şeye sahip olamayacağını söylersen ; o şey o kişinin en çok sahip olmak isediği şey olur.
You know, we don't have a lot of time, so can we get straight to it?
Şey, bizim pek fazla zamanımız yok ; o yüzden direk sadede gelebilir miyiz?
When you tell a teenage girl that she can't have something, she's gonna want it even more.
Ergenlik çağındaki bir kıza birşeyi yapamazsın dersen o bunu daha fazla isteyecektir.
But since you already camped out here all day, it can't hurt to have another look, right?
Sen bütün gün kamp kurdun zaten o yüzden tekrar bakmaktan zarar gelmez, değil mi?
We don't wanna hurt you, but we will certainly enjoy doing it if we have to.
Canını yakmak istemiyoruz. Ama mecbur kalırsak zevkle yapacağımızı da bil.
Just because you have a key-card, doesn't mean you can stick it in any slot you want!
Anahtar kartının olması onu istediğin her yere sokabileceğini göstermez!
Well, you can't have justice without fairness and it's fair to say Lars couldn't find his ass with 2 hands and a friendly Indian guide, so...
Dürüst olmadan doğru davranamazsın. Ve Lars'ın 2 eli ve birinin yardımı olmadan kendi kıçını bulamadığını söylemek dürüstlük olur. Yani...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]