Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ Y ] / You can go in

You can go in перевод на турецкий

3,702 параллельный перевод
Oh she's already inside, you can go in through the door, 501.
O içeride zaten, 501 numaralı kapıdan içeri girebilirsin.
You can go in the water with nothing to fear.
Korkmadan suya girebilirsiniz.
You can go in.
Girebilirsiniz.
I think you can go in.
Bence girebilirsin.
You can't go in like that.
Böylece gidemezsin.
Why can't you go in there?
Neden suya giremezsin?
I know that you're in town alone, so, if you'd like, we can go over more places, say, over dinner or just drinks?
Şehre yalnız geldiğini biliyorum isterseniz başka yerelere de gidebiliriz mesela akşam yemeğine ya da bir yerlere içmeye.
You can go talk to Jill in the diner.
Lokantaya Jill'e konuşmaya gidebiliriz.
You can really go from.. Sweet to shitty in one second. I'm gonna go to the bathroom..
Var ya bir saniyede şirinken pisliğe dönebiliyorsun.
Yeah, well, but we can go back to California and put the boards in the testing hardware and test everything in isolation based on the parameters that you're finding here.
Tamam ama biz California'ya geri dönüp donanımın testine satranç tahtalarımızı yerleştirip her şeyi tek tek test edebiliriz. Burada bulduğun parametrelere göre.
Can you look me in the eye and tell me, with absolute assurance, that if you go through with this, we'd be able to recreate... the soul of this baby?
Gözlerimin içine bakıp tam bir teminatla eğer bunu başarırsan bu bebeği yeniden dünyaya getirebileceğimizi söyleyebilir misin?
Can you just, can you just go in there, just go in there
Sen sadece, sadece oraya oraya gider misin?
You know, sometimes, maybe once in your career a case comes along that Fits so tightly that you can't let go.
Meslek hayatında bazen öyle bir dava çıkar ve sana o kadar uyar ki bırakmak istemezsin.
Look, I promised myself I'd go fishing on Saturday, But if you get yourself out to the wharf in the afternoon We can go out and run through some options.
Bak, Cumartesi balığa gitmeyi düşünüyorum öğlene kadar rıhtıma gelebilirsen beraber gider ve bir şeyler düşünürüz.
why... you can speak tamil, can't i speak marathi now go and talk in tamil
neden... Eğer, Tamil konuşabilir i marathi konuşamıyor Şimdi Tamil gidip konuşmak
Why you can't just go in there and get it yourself?
Neden içeri girip kendin almıyorsun?
you can't go in there...
oraya giremezsin...
Tomorrow we'll go somewhere Philip can't find you.
Yarın Philip'in sizi bulamayacağı bir yere gideriz.
As in, if you let me go, I can give you a lot of money.
Böylece, beni bırakırsan, sana çok para verebilirim.
You can't go in there.
Oraya gidemezsin.
I can go anywhere in time and you bring me back to the worst party of all time.
Zamanda her yere gidebilirim ama dünyanın en kötü partisine geldim.
Hey, you can't go in there
Hey, içeri giremezsin.
That's not why you go in there. You go in, so everyone sees you can handle rejection.
Herkes reddedilmeyi kaldırabildiğini görsün diye gireceksin.
Jim, can you go back in the other room, please?
Jim, lütfen diğer odaya geçebilir misin?
Well, if you can locate a discotheque in this decade, I will go with you.
ee, eğer bu çağda bir diskotek bulabilirsen, seninle gelirim.
I can't go back in time with you.
Seninle zamanda geri dönemem.
You can't go in there.
Oraya giremezsin.
- Hmm. - If you can't go back to your city, then you should go live in another one.
Eğer şehrine geri dönemiyorsan o zaman gidip başka bir tanesine yerleşmelisin.
Reverend Paul, you can not go in there.
Rahip Paul, içeri girmeyin.
And I think of that movie, you know, "Back to the Future," where that bastard McFly can just go back in time because that's my greatest wish, that I could just go back just once and change that one thing.
O filmi izleyince de, bilirsiniz, Geleceğe Dönüş...,... lanet olası McFly zamanda geriye gidebiliyor.
[Sighs] I'm just gonna go in there, act like I need to use the can, maybe give myself a little bum bath- - you know, "splash, splash, cheek, cheek," then call it.
İçeri girip, helaya gitmeye ihtiyacım varmış gibi yapacağım. Belki lavaboda duş bile alabilirim. Bilirsin, hemen suratına bir iki su çarparsın ve çıkarsın.
I can't let you go in there alone.
Oraya yalnız girmene izin veremem.
I busted your Uncle Sal in'83, so go ahead, punch me in the face as hard as you can.
Amcan Sal'i 1983'te içeri tıkmıştım bu yüzden hadi durma, yüzüme tüm hızınla yumruk at.
Hey, you can't go in there.
Hey, oraya giremezsin.
- Hey! I just said you can't go in there.
Sana biraz önce oraya giremeyeceğini söyledim.
Oh, you can't go in your room.
Oh, odana giremezsin.
You can go anywhere in Bombay... there's only one lion...
Bombai'de her nereye gidersen... sadece bir aslan olacak...
Hey, man, you can't go in there!
Hey, içeri giremezsin!
Either you're on my side from here on out, or you can just go and take my brain to scatter up there in goddam rafters.
Bu andan sonra ya hep benim tarafımda olabilirsin, ya da beynimin dağılıp yukarıdaki kahrolası kirişlerlerin üzerine yapışmasına izin verirsin.
Yeah, well, you can go sleep in the lobby.
Tamam sen git lobide uyu.
Yeah, see, that's the thing is that you can't go with me because then I'll have to explain who you are, how I know you, that my life's in danger.
İsin asli su ki öyle yaparsak senin kim oldugunu, seni nereden tanidigimi ve hayatimin tehlikede oldugunu anlatmak zorunda kalirim.
You know, I can forgive him and move back into that big, beautiful house in the Hills, and Stu and I could go to therapy.
Onu bağışlayıp, Hills'teki o büyük, güzel eve geri dönebilirim ve Stu'yla çift terapisine gidebiliriz.
For some final reflection on one of the more horrible days in American history, you find there is a great deal that could be said about the political and other changes that we can look forward to now, but I think it would be bad taste to go into it now.
Amerikan tarihinin bu en korkunç günlerinden birinin son yansımaları olarak politikada ve diğer alanlarda meydana gelebilecek ve beklenilen değişikliklerle ilgili konuşulacak çok şey var ancak ben bunları konuşmanın şu anda yakışıksız olduğunu düşünüyorum.
Can you ask them if I can go in the car for a few kilometers?
Arabada ben de gelebilir miyim? Sorar mısınız?
You can't just go in.
İçeri giremezsiniz.
I just love that there's still places in the world you can go to experience absolute silence.
Dünya'da hala mutlak sessizliği tecrübe etmeye gidebileceğiniz yerler olmasını seviyorum.
Yeah, in a basement. If you want to we can go there and play a little.
Evet bi bodrumda isterseniz gidip orada bir şeyler çalarız.
- Yo! Mister, you can't go in there!
- Bayım geçemezsiniz...!
But you can't just go out there and fall in love like it's something you can just do.
Ama dışarı çıkıp normalde yapabileceğin bir şey gibi aşık olamazsın.
And if there is a single bit of forensic evidence that you can remember it would go a long way in making sure this doesn't happen again, Francis.
Eğer hatırlayabildiğin küçük de olsa bir adli kanıt varsa bu olayın tekrardan yaşanmaması için çok yararlı olurdu Francis.
In that case, then you can go.
Madem öyle gidebilirsin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]