You won't like it перевод на турецкий
585 параллельный перевод
It won't help you to follow him around like that.
-... onu takip etmenin bir yararı olmaz.
Well, you got away with it that time, But I know what you look like. And it won't happen again.
Bu sefer paçayı kurtardın ama neye benzediğini biliyorum ve bu bir daha olmayacak.
But if you should, you know, someone like Ernest... he won't want to know anything about your past... as long as you keep it in the past.
Ama seversen, mesela Ernest gibi biri... geçmişte kaldığı sürece, geçmişin hakkında... hiçbir şey bilmek istemeyecektir.
Well if you're all officers, we won't mention any names, but in comes your fine captain drink as a pig... and orders 3 bottles of champagne... then he lifts up one leg like this and brings it down on my piano and starts to play it with his boot.
Sizin kendi memurlarınızdan biri. Adının ne olduğunun önemi yok ama adamın biri geliyor, yüzbaşım. Üstelik domuz gibi sarhoş, ve üç şişe şampanya sipariş ediyor.
Then you won't do it because you don't like me.
Demek benden hoşlanmadığın için böyle yapıyorsun.
Sometimes I get afraid it won't be always like this working only for you while you do the show just for me.
Bazen korkuyorum, bitecek diye sen benim için gösteri yaparken sadece senin için çalışmak.
I know it hurts, Son, but you won't always feel like this.
Acı çektiğini biliyorum oğlum, ama sonra hafifleyecek.
But you won't like it in the North, Miss Julie, tell you what.
Kuzeyde yaşamaktan pek hoşlanmayacaksın. Bayan Julie, bakın size ne söyleyeceğim.
- You won't like it at the North.
- Kuzeyde öyle olmayacak.
You won't like it.
- İşine gelmez.
Once you're here, we'll give the professor the boot, easy like, where it won't blind him.
Buraya geldiğin zaman Profesör'e kapıyı gösteririz. Tak sepeti koluna...
You won't like that one little bit when you find out it means your workingman expects something as his right, and not your gift.
Çalışanlarının bazı şeyleri verdiğin hediyeler değil hakları olarak görmesi anlamına geldiğini anlayınca hiç hoşuna gitmeyecek.
Well, you won't like it.
Tabii hosunuza gitmez.
You like my doing that, but you won't admit it.
Hoşuna gidiyor ama yine de reddediyorsun.
And now, Donald, how would you like to hear a story... about another bird so amazing you won't believe it?
Bir başka kuşla ilgili bir hikayeye ne dersin? Buna inanmayacaksın.
Won't you ever learn that with you, it's like stepping off a roof... and expecting to fall just one floor?
İçki içmenin senin için, çatıdan atlayıp sadece bir kat düşmeyi beklemek gibi olduğunu hiç öğrenmeyecek misin?
- You won't like it.
- Beğenmeyeceksin.
And it'll be much harder on your shoes and you won't have dresses like the other children.
- Ayakkabıların çabuk yıpranacak. Ayrıca diğer çocuklar gibi elbiselerin olmayacak.
- Try it. You won't like the jails here.
Buranın cezaevlerini sevmezsiniz.
You won't like it right at first.
Hoşuna gitmeyecek.
You won't like it.
Hoşunuza gitmez.
Yeah, you got it, but you won't- - I want to run like crazy, and I'm still here.
Deli gibi koşmak istiyorum ve hala buradayım.
Because if you ruin it, you won't find another fool like me ready to buy it
Kısa sürede hurdaya çıkarsa, almak için bir daha benim gibi bir enayi bulamazsın.
I don't like it, and I won't have it. You understand?
Hoşuma gitmiyor ve buna izin vermeyeceğim.
If you give the order, they won't like it, but they're just stubborn enough to follow it.
Eğer emir verirsen hoşlanmayacaklardır. Ama uygulamada sonuna kadar inatçı olacaklardır.
You won't like it.
Beğenmezsin.
Harry, you won't laugh but it is really like in the story of "la Cenicienta" and the prince
Harry, ama sakın gülme. Tıpkı "la Cenicienta" ve prensin öyküsü gibi.
- I warn you. You won't like it, Mark.
Seni uyarayım, bu hoşuna gitmeyecek Mark.
When something like this happens to you I won't lie to you and tell you I didn't keep hoping it would happen all the speeches that you've made up in your bedroom or in the bathtub go out of your mind completely.
Başınıza böyle bir şey geldiği zaman... size yalan söylemeyeceğim, bunun olmasını diledim durdum hep... yatak odanızda ya da banyo küvetinizde hazırladığınız bütün konuşmalar... tümüyle aklınızdan uçup gidiyor.
You think I maybe won't like it.
Yani sevmeyeceğimi mi düşünüyorsunuz?
Won't he ever understand that music is born into a man... like a heartbeat and you can't rip it out without killing him?
Bir adam için müziğin doğuştan gelen bir istek olduğunu hiç bir zaman anlamadı... Tıpkı kalp atışı gibi. Onu öldürmeden çıkarıp, atamazsın.
You won't like it in the morning.
Sabahları çekilmez oluyordur.
I won't ask you about it any more But if you feel you can love me, I'll wait as long as you like!
Bir daha sana bunu sormayacağım, eğer beni sevebileceğini hissediyorsan istediğin kadar beklemeye hazırım.
Okay, I won't mention it again until you feel like it.
Bundan sen isteyene kadar bahsetmemem gerekirdi.
"Moscow won't like it, you naughty boy."
Moskova bundan pek hoşlanmayacak, seni yaramaz çocuk. "
If I do... I won't abandon it like you did!
Çocuğum olursa, ben senin gibi terk etmem!
I'd like you to be there, Mr. Deneen to see that I won't need a casket to go with it.
Orada olmanızı dilerim Bay Deneen Bunları yaparken yaşamımı tehlikeye attığımı Görmeniz için.
And then you say it won't work, just like that.
Yani bu şekilde yürümeyeceğini söylüyorsun.
Do like I tell you. It won't start.
- O çalıştıramaz.
Mademoiselle won't like it that you go.
Matmazel gitmenden hiç memnun olmayacak.
But like I say, I'm in no mood for it, so I'm gonna treat you so fair and square that you won't have one human reason...
ama size iyi davranacağım, böylece sizin hiçbir...
You won't like it if I tell you.
Söylesem hoşuna gitmez.
You won't like it, Too obvious, The mother did it, of course,
Sen beğenmezsin. Çok bariz. Tabii ki katil anne.
If you like, but you won't find it very interesting.
İstiyorsan anlatırım ama pek ilgi çekici olduğunu sanmıyorum.
It looks like I won't need to pay you that five ryo.
Görünüşe bakılırsa sana onu ödemem gerekmeyecek.
Quit if you don't like it, but at your age... you won't make this much money anywhere else.
Beğenmiyorsan bırak ; ama bu yaşta başka bir yerde bu kadar para kazanamazsın.
You'll like it and you won't betray me again.
Beğeneceksin ve beni bir daha kandırmayacaksın.
- You have, but his nibs won't like it.
- Evet ama beyefendi bundan hoşlanmayacaktır.
You won't find another one like it.
Böylesini bulamazsın.
You won't like it.
Hoşuna gitmeyecek.
You won't digest it like that.
Böyle hazmedemezsiniz.
you won't be alone 42
you won't get away with it 31
you won't believe it 101
you won't regret it 135
you won't get it 34
you won't understand 27
you won't be disappointed 56
you won't see me again 20
you won't say anything 21
you won't die 48
you won't get away with it 31
you won't believe it 101
you won't regret it 135
you won't get it 34
you won't understand 27
you won't be disappointed 56
you won't see me again 20
you won't say anything 21
you won't die 48