Translate.vc / испанский → турецкий / Abrazó
Abrazó перевод на турецкий
332 параллельный перевод
Entonces la madrina la abrazó.
O zaman peri anne dileği kabul etti.
Tres negritos fueron al zoo, un oso abrazó a uno y entonces quedaron dos.
Üç küçük Kızılderili oğlan hayvanat bahçesinde dolaşıyordu, büyük bir ayı birini kucakladı ve kaldı geriye ikisi.
Y se abrazó a su cuello. Y estaba más bella que nunca ".
Onun boynuna atılmış, her zamanki gibi güzelmiş. "
Y me abrazó llorando.
Ve sonra ağlayarak beni kucakladı.
Papá me abrazó y me prometió el muñeco al día siguiente.
Babam beni kaldırıp ertesi gün bebek almaya söz vererek yatıştırdı.
Me abrazó por la cintura.
Beni, belimden kucakladı.
Yo iba por delante. De repente, me abrazó en la escalera y comenzó a sentirse mal.
Önüne dikildim, sonra aniden bana tutundu ve yine iyi olmadığını söyledi.
Un gran oso abrazó a uno Y entonces quedaron dos
" Büyük bir ayı sardı kollarını birine Kaldı geriye ikisi
Cuando él acabó, ella lo abrazó y se masturbó con su mano.
Çocuk boşaldığında Katarina ona sarılıyor ve eliyle mastürbasyon yapıyordu.
Sólo me miró y me abrazó.
Sadece bana baktı ve kucakladı.
K. abrazó a Frieda besándole en la nuca.
K. Frieda'yı kendine çekti ve ensesinden öptü.
Se dice que usted abrazó al bandido Villa.
Haydut Villa'ya yardım ettiğini söylüyorlar.
Cuando lo vi me abrazó, casi se arrodilló ante mí.
İlk karşılaşmamızda beni kucakladı, önümde neredeyse diz çöktü.
Ella me abrazó.
O bana sarıldı.
Al abrazar a Peggy, se abrazó a sí misma.
Peggy'yi benimseyerek, kendini de benimsedi.
¿ Me abrazó por casualidad?
Yanlışlıkla mı sarıldınız yani?
Cuando me abrazó antes estaba más enfadada conmigo que con Ud.
Bana sarıldığınızda önce, sizden çok kendime kızdım.
Ella lo abrazó tiernamente.
Ona sıkıca sarıldı.
Abrazó un gran escalofrío este lugar.
bu yerin soğuk bi havası var.
Así fue como mi pobre mamá abrazó por primera vez a su primo Jan. No sé si después alguna vez... le abrazaría sintiéndose más feliz.
İlk defa kuzeni Jan, annemin kollarındaydı,... ve pek sanmıyorum ki bir daha bundan daha mesut bir şekilde birbirlerine sarılmış olsunlar.
Finalmente abrazó lo Absoluto, arrastrado en un arrebato por la Verdad.
Nihayet, mutlak olana kavuştu ve kendini gerçeğe teslim etti.
Hay un ejército griego dispuesto a jurar que Papadakis abrazó a Chambers y dijo :
Papadakis'in Chambers'a sarıldığı ve şöyle dediği konusunda yemin eden bir alay yunanlı var :...
- Él me abrazó.
- İllâ ki bilmeniz gerekiyorsa bana sarıldı.
Es más, como lo abrazó con nuestros ojos.
Daha çok, gözlerimizle sarılmışız gibiydi.
Hoy dejó que lo abrazara, y él también me abrazó.
Bugün ona sarılmama izin verdi. Hatta o da bana sarıldı.
- ¿ Qué dijo? Me imagino que te abrazó.
Kolunu omzuna atmıştır, eminim.
- No tengo cita. - Te abrazó y...
Kolunu omzuna koydu ama senin randevun yok, öyle mi?
Luego me abrazó cariñosamente, como un padre, y me hizo seguir mi camino.
Sonra bir baba şefkatiyle bana sarıldı ve beni yoluma yolladı.
Al bailar me abrazó fuerte
Dans ederken bana sımsıkı sarıldı.
El caminó hacia mí y me preguntó si quería bailar se veía lindo y entonces dije que podría tener una oportunidad Cuando bailamos me abrazó fuerte Y cuando me acompañó a casa esa noche
Çeviri : irenicus
Abrazó a Bhima y lo elevó por los aires. ... para recorrer el mundo.
Bhima'yı sıkıca kavradı, havaya uçurdu ve her yere.
- Rechazó la educación lógica y abrazó las pasiones animales de nuestros antepasados.
- Mantıkî eğitimi reddetti. Atalarımızın hayvanî tutkularını benimsedi.
Me abrazó y me dijo que me callara.
Beni toparladı ve binadan ayrılırken, sessiz olmamı söyledi.
Pero vi su mirada cuando me abrazó.
Kolunu belime attığında, yüzündeki ifadeyi gördü.
¿ Los abrazó la pequeña May?
Küçük May onlara sarıldı mı?
Y la mamá abrazó y besó a su hijo.
Ve annesi onu öpücüklere boğdu ve güvendeydiler.
"Sabía que vendrías, Roger" dijo. "No te olvidarías de la abuela Ethel en Navidad." Y me abrazó.
"Geleceğini biliyordum, Roger" dedi. "Noel günü büyükannen Eşel'i unutmayacağını biliyordum." Sonra sarılacakmış gibi kollarını açtı.
La señora me abrazó tan fuerte que no le pude decir.
Bana çok sıkı sarıldı. Ona... Ona söyleyemedim.
Corrió hacia mí, me alzó... y me abrazó hasta no tener aliento.
Deme cesareti gösterebildim. Bana doğru koşup beni kollarına aldı.
- ¿ Dios te abrazó?
- Tanrı da sana mı sarıldı?
QUE UNA NUEVA GENERACION ABRAZÓ
1973 - 2043
El amante exaltado... lugar a la joven en su contra. Él entró y la abrazó...
Yüceltilmiş sevgili... genç kadını kendine doğru tuttu.
Y cómo lo abrazó cuando obtuvo el empleo.
İşi aldığında ona sarılışını görmeliydin!
Abrazó la muerte como un viajero que vuelve a casa.
Keane ölümü bir âşık gibi utandırdı. Evine giden bir yolcu gibi.
Cuando me rescató esa noche me abrazó como una mujer tonta. Con lágrimas en sus ojos.
Beni o gece fidye ödeyerek kurtardığı zaman... tıpkı aptal bir kadın gibi beni kendine çekti... gözünde yaşlarla.
Después me abrazó con fuerza.
Sonra o... bana sımsıkı sarıldı.
Él me abrazó y me dijo que entonces quería hacerme llorar... por el resto de nuestras vidas.
SarıIdı ve bana tüm ömrü boyunca beni bu şekilde ağlatmak isteğini söyledi.
Sólo me abrazó.
Bana sarıIdı.
Y tuve una premonición sobre papá cuando me abrazó.
Ve bana sarıldığında bir İmge gördüm.
- Te abrazó.
- Seni kollarına almıştı.
Cuando se corrió, ella lo abrazó y se masturbó con su mano.
Derken oğlanın arkasından sarıldı... ve benimle işini bitirdiğinde onu kucağına aldı. Ve elleriyle kendi işini bitirdi.