Translate.vc / испанский → турецкий / Bastón
Bastón перевод на турецкий
1,823 параллельный перевод
Afrontémoslo... este no es un café de bastón de caramelo, y está desanimando totalmente mi espíritu.
Kabul edelim. Bu baston şekersiz kahve ve beni hiç kendime getirmiyor.
Presiento que hay algo de la mezcla secreta de café de bastón de caramelo justo ahí detrás, y me preguntaba si lo podría hacer valer mientras tú y yo llegamos a algún tipo de arreglo.
İçimden bir ses, arkada gizli baston şekerli kahve karışımından biraz kaldığını söylüyor. Bir anlaşmaya varabilir miyiz diye merak ettim.
Ojalá no hayas golpeado con ese bastón a un policía blanco.
Dua et de beyaz bir polisin kıçına soktuğun ayak kırılmasın.
Tengo un bastón porque me gusta.
Ben böyle şeylere alışkınım.
¿ Una noticia tipo televisivo o algo que oíste de un pajarito con sombrero de copa y bastón?
CNN'in sunduğu tarzda bir haber mi, yoksa silindir şapkası ve sopası olan bir kargadan duyduğun bir haber mi?
¿ A qué venía el bastón de madera?
o tahta baston da ne?
Que es lo mismo que le hizo a una de sus alumnas... con su bastón.
dengesiz mi? hayır. acımasız, evet.
Si esa chica hubiera sabido los pasos, su pie nunca habría estado en el camino de mi bastón.
ben öğrencilerimi dans dünyasındaki savaşa hazırlamaya çalışan bir eğitim subayıydım. Maurice nereye yerleşiyordu?
Quiero mi bastón.
Bastonum...
- ¿ Dónde está su bastón?
- Nerede bıraktınız?
Y a la próxima persona que vea haciendo malabarismos bailando tap, girando un bastón o haciendo cualquier otro truco de circo se va con él, ¿ entendido?
Hokkabazlık yapan dans eden veya sopa çeviren ya da herhangi bir sirk numarası yapan ilk kişi onunla gidecek, anlaşıldı mı?
No creo que pueda llevar la bandeja con el bastón.
Bastonumla tepsiyi taşıyamayabilirim.
No tiene que ser un bastón de caramelo.
Baston şeker kullanmak zorunda değilsin.
¡ Gus! - Espera. Acabamos de elegirte para que seas el primero en sostener el "bastón de compartir" en el círculo de sensitividad esta noche.
- "Paylaşım çubuğunu" tutman için seni seçtik...
Es gracioso. Sonó como si alguien hablara de un bastón de compartir.
Sanki biri "paylaşım çubuğu" dedi.
Odio el estúpido bastón de compartir.
Bundan nefret ediyorum.
Este bastón me lo regaló el padre de las porras, el mismísimo Herkie Herkimer.
Bu ruh sopası bana, amigoluğun babası Herkie Herkimer tarafından bizzat verildi.
Si pierden el bastón, sufrirán la furia de los espíritus.
Sopayı kaybederseniz amigo tanrılarının gazabına uğrarsınız.
Fuego, agua, tierra, aire, bastón.
Ateş, su, toprak, hava, ruh sopası.
¿ Quién va a cuidar el bastón?
Durun. Ruh sopasını kim koruyacak?
Yo soy la capitana, cuidaré el bastón.
Ben kaptanım, nöbeti ben tutarım.
Está cuidando el bastón allí.
Carson sopaya göz kulak oluyor.
Y se llevó el bastón.
Sopayı da götürmüş.
Carson, devuélvenos el bastón.
Carson, ruh sopasını bize ver.
Perdieron el bastón.
Ruh sopasını kaybettiniz.
Vamos, Carson, ¿ es coincidencia que te haya sacado del cuarto y justo hayan robado el bastón?
Hadi Carson, ne büyük bir tesadüf, o seni odandan çıkarıyor ve ruh sopası kayboluyor.
Yo te ayudo a buscar ese bastón estúpido.
O aptal sopayı aramana yardım ederim, tamam mı?
- ¿ Ese bastón estúpido?
- Aptal sopa mı?
Los Sharks perdieron el bastón.
Köpek Balıkları ruh sopasını kaybetmiş.
Perdieron mi bastón.
Ruh sopamı kaybettiniz.
Ni siquiera los espíritus del bastón pueden robarnos este triunfo.
Ruh sopası tanrıları bile bu zaferi elimizden alamaz.
Tú sabes que ellos robaron el bastón.
Sopayı çaldılar, biliyorsun.
Lamentamos lo del bastón de los espíritus, pero deberían maldecir al demonio súcubo y promiscuo que lo robó.
Ruh sopanız için çok üzgünüz ama onu çalan iblisi lanetlemeniz gerekmez miydi?
Como si necesitáramos robar el bastón para ganar.
Sanki kazanmak için ruh sopasını çalmaya ihtiyacımız var.
Y, lo que es peor, perdieron mi bastón.
Ve daha da kötüsü ruh sopamı kaybettiniz.
Brooke, devuélvele a Pepper el bastón.
Brooke, Pepper'a ruh sopasını geri ver.
¿ Dónde está el bastón?
Ruh sopası nerede?
¿ Para qué voy a quedarme maldecida con el bastón?
Neden sopayı saklayıp lanetlenmeye devam edeyim?
Brooke no robó el bastón.
Ruh sopasını Brooke çalmadı.
Brooke, ya no creo que hayas robado el bastón.
Brooke, artık ruh sopasını senin çaldığını düşünmüyorum.
Penn, lamento haberte acusado de robar el bastón y haberte avergonzado contándoles a todos tu secreto más íntimo.
Bak Penn, seni ruh sopasını çalmakla suçladığım için üzgünüm ve tabii, seni utandırdığım ve sırrını herkese anlattığım için de.
DESAPARECIDO ¿ HAN VISTO ESTE BASTÓN?
KAYIP BENİ GÖRDÜNÜZ MÜ?
Mi bastón.
Ruh sopam.
Además, el maldito bastón ni siquiera funcionó.
Ayrıca, aptal sopa başta çalışmadı.
Pero si un elefante sediento viene aquí, o mis amigos a saltar, o una bicicleta toca su timbre, o un cae un guijarro o dos o incluso te toca el bastón de un ciego, entonces la imagen se diluirá y te convertirás en nuestro río otra vez.
susamış bir fil yanıma gelene dek, ya da bir dost... ya da bir bisiklet zili, bir iki çakıl taşı..... ya da âmâ bir adamın âsâsı yetiyor. Sonra nehir durgunlaşıyor, ve resim netleşiyor.
- del cáliz. - Y lo golpeó con su bastón.
Pederin yardımcısını, kadehle kutsal şarabı içerken yakaladım.
Busquemos si fue enterrado con algo de plata. Una vara o un bastón o algo que sirviera para romper un cráneo. Booth me echó fuera.
Herhangi bir gümüş asa ya da çoban ( İsa ) değneği ile ya da çatlaklara uygun herhangi birşeyle... gömülüp gömülmediğini bulalım...
Vas a comprarme un bastón nuevo.
Bana yeni bir baston alacaksın.
¿ Por qué no compras el bastón en una ortopedia como todos los minusválidos?
Neden normal bir sakatın yaptığı gibi bastonunu tıbbi malzeme deposundan almıyorsun?
El bastón de vinatero antiguo me costó 900 dólares.
Antik Vintner bastonu. 900 papele patladı.
¿ Cómo caminaste con el bastón y los dos cafés?
Elinde baston varken iki kahveyle nasıl yürüdün?