Translate.vc / испанский → турецкий / Bono
Bono перевод на турецкий
1,491 параллельный перевод
Bono está llamando al compás.
Bono aslında burada zamanlamayı belirliyor.
Bono me dijo : "Edge, creo que quizá " deberías hacer cosas por tu cuenta un tiempo. "
Bono birgün bana, "Edge, belki kendine biraz vakit ayrısan daha iyi olacak." dedi
Lo siento, Señora. Tenemos que... No, no, si Ben fue despedido, bien, entonces sólo díganme, ¿ De dónde consiguió el bono de $ 100,000?
Hayır, hayır, eğer Ben işten çıkarıldıysa 100,000 dolar primi nasıl aldı?
Debido a la extrema eficiencia de Kitt, la SSC registra un Bono de Carbono.
Kitt'in üst düzey randımanı sayesinde merkeziniz onayı alır.
¿ Cuántos casos pro bono aceptas, Miguel?
Kaç tane hayır işi yaptın, Miguel.
Pete... ¿ Esa responsabilidad no viene con un bono de 4.000 dólares, por asumir el cargo?
Pete, o sorumluluk $ 4,000 bir kabul bonusu ile gelmiyor muydu?
Eso es, así que, ¿ quién quiere enfiestarse con tipos que van a compartir una ducha con Bono?
Aynen öyle, peki, kim Bono'yla birlikte duş alacak olanlarla parti yapmak ister?
Si yo fuera tú, devolvería el superávit y tomaría el bono.
Yerinde olsaydım fazlayı iade eder ve ikramiyeyi alırdım.
Michael está devolviendo el superávit, así recibirá un bono del 15 %.
Millet, Michael fazlayı iade edip, % 15 ikramiye alacak.
Te estás quedando con un bono de U $ 645 para malgastarlo cuando en la oficina hay cosas que de verdad necesitamos.
Tüm ofistekilerin ihtiyaçlarını karşılamak yerine kendine 645 $ ikramiye mi vereceksin?
Si no lo hacen, me quedaré con el bono.
Yoksa ben ikramiyemi alırım.
Y no robé su bono.
Onun primini çalmadım.
¿ Qué bono, Oscar?
Ne primi, Oscar?
¿ Cómo sabes que ella recibió un bono, Oscar?
Onun prim kazandığını nereden biliyorsun, Oscar?
Cuestión de tiempo, estoy de vuelta compitiendo por ese bono.
O primi kazanmam an meselesi.
Tengo el bono.
Prim aldım.
¿ Te refieres a los que mueren y regresan con un bono de regalo?
Yani, ölüp, özel bir ödülle geri gelenler mi?
Lo extraño es, hasta hace un par de semanas atrás había 10 millones en sus cuentas, en efectivo, pagarés y valores del Estado. La mayoría de ellos depositados a lo largo del último año. Su negocio estaba muerto desde hacía años.
- İşin ilginç yanı bir kaç hafta öncesine kadar kişisel hesabında nakit, bono ve hisse senetleri olarak 10 milyon dolar varmış ve büyük bir çoğunluğu geçen sene yatırılmış.
Podríamos darle un gran bono de Navidad a esa mujer cartero.
Postacı kadına daha büyük bir Noel ikramiyesi verebiliriz.
Pues el año pasado fui el número 2 en ventas regionales, y por eso conseguí este viaje a las Galápagos como bono.
Geçen sene şirketin bölgesel satışlarında ikinci oldum. Onlar da ödül olarak bu Galapagos seyahatini verdi.
Bono suele venir mucho al Sushi Bar.
Bono da sushi bar'ın devamlı müşterisidir.
Con Dick y Bono, ¿ verdad?
Doğru.
Y una vez conociste a Bono, lo que sospecho que es mentira.
Her neyse. Bir keresinde Bono'yla tanıştığın bence tamamen yalan.
Lo hará pro bono.
Bunu karşılıksız yapıyor.
Hay un bono.
Bir de ekstra ödül var.
Que vayas a la cárcel es sólo un bono.
Senin hapse girecek olman sadece kar payı.
Subiremos su bono de libertad sólo paguenos el 10 % y aparezca el día de su juicio.
Tek yapman gereken kefaletinin % 10'unun vermek.. ... ve mahkeme gününde orada olman.
, bueno, traigo este sobre lleno de dinero, y en estos días, apostar en un bar es más seguro que invertir en acciones, bonos o bienes raíces.
Peki, yanımda parayla dolu bu zarfı getirdim. Ve bu günlerde, barın tekinde bahis yapmak, tahvil, bono ya da gayrimenkul yatırımından daha güvenli.
Apuesto otro millón y un bonito bono - Smiters mi asistente.
- Bir milyon dolar artırıyorum ve pot'u tatlandırması için, asistanım Smithers'ı.
No lo sé, pero creo que recibimos un bono.
Bilmiyorum ama sanırım bir bonus aldık.
Un bono de ahorro, Joy, a nombre de Dodge.
Dodge'un adına bir kumbara hesabı, Joy.
Aquí lo dice. Vale por un bono de la República de Corea.
Burada yazıyor,... Kore devleti tahvilleri!
Él incluso dijo que quería obtener un bono y llevar a Unnie a la playa.
İzin alıp seni sahile götürmek istediğini bile söyledi.
Así que, les daré a todos un bono de descuento, para mis futuros conciertos.
Bu yüzden... gelecek konserlerim için, buradaki herkese indirimli bilet sağlayacağım.
El salario y el bono juntos no suman más de 2 millones de won.
Maaş ve primlerle birlikte 2 milyon won'u orada kazanamam.
Ray es el Bono de las Relaciones Públicas.
- Eee... - Ray, halkla ilişkilerde Bono gibidir.
Bono es el Bono de las Relaciones Públicas, pero trato.
Aslında, Bono o konuda kendini aştı ama ben de elimden geleni yapıyorum.
George... hagamos algo pro bono.
George haydi hayrına bir şey yapalım.
¿ Cómo Bono y The Edge?
Hayır ve hasenat gibi mi?
Es un bono para x persona para el Spa de Beverly Hills.
Nedir o? - Beverly Hills'de Shi-Shi'ye davetiye.
Espero que reciba un bono por el riesgo.
Umarım risk tazminatı alıyorsunuzdur.
¿ Alguna vez te represento en un juicio sin cobrarte?
Bir tavuk mahkemede seni hiç temsil etti mi? Pro bono?
Y conociste a Bono, lo cual sospecho que es mentira.
Bir keresinde Bono'yla tanıştığın bence tamamen yalan.
¿ Puedo ver tu autógrafo de Bono?
Bono imzanı görebilir miyim?
- Exacto y por eso me dio un bono.
O yüzden bana ikramiye verdi.
De otra forma, este "bono" que tan sabiamente orquestamos explotará en nuestras caras.
Yoksa bu çok iyi planlanmış ekstra para elimizde patlayacak.
¿ Qué hay del bono de $ 100,000 del que le contó a su esposa?
Peki ya eşinin bahsettiği şu 100.000 dolarlık prim?
Aquí tienes tu bono.
Primini aldın.
Puedo ver tu autógrafo de Bono?
Bono imzanı görebilir miyim?
Sabemos que el trabajo pro bono es bueno para el negocio... y este caso, como bien apuntó, Sr. Wethersby... es una completa pérdida.
Bazı davalara hayır işi olarak bakmanın iş için iyi olduğunu biliyoruz.
¿ Beno me dice que quieres apostar?
Bono bahis koymak istediğini söyledi.