G перевод на турецкий
1,191,900 параллельный перевод
Este secreto... lo que Reddington me está ocultando... creo que sé...
Bu sır Reddington benden sakladığı şey... Bence biliyorum...
Mátame, y cuando lo hagas, alertarán a mi confidente, y le darán a Elizabeth nuestro secreto de las granjas Tansi.
Öldür beni ve bunu yaptığında, adamlarım uyarılacak ve Elizabeth'e Tansi çiftliklerindeki sırrımız verilecektir.
Quería que supieras cuánto respeto tu dedicación.
Bağlılığınıza ne kadar saygı duyduğumu bilmenizi istedim.
También quiero asegurarme de que entiendas cuál es tu lugar en este matrimonio.
Bu evlilikteki yerini anladığından emin olmak istiyorum.
Estábamos cenando en una misión encubierta en Montreal y me dijo que todo lo que creía saber de mí era una mentira.
Montreal'deki gizli görevde akşam yemeğindeydik ve kendim hakkında bildiğimi sandığım her şeyin yalan olduğunu söyledi.
Espero que tengas la respuesta que estás buscando.
Umarım aradığın cevabı alırsın.
Cuando nos conocimos, me preguntaste cómo había obtenido mi cicatriz.
Tanıştığımız gün, yaramın nasıl olduğunu sordun.
Estoy furiosa contigo, con lo que soy, con el hecho de que quiero ayudarte a pesar de todo lo que te has hecho a ti mismo y a mí.
Sana, olduğum kişiye kızgınım... Bana ve kendini yaptığın her şeye rağmen sana yardım etmek istediğim gerçeğine de.
Creo que tiene que ver con la edad, una especie de desapego.
Ayrıca yaşlılığın bir tür önyargısızlık getirdiğini düşündüm.
Recuerdo que... cuando empecé a estudiar en la FAAP, había muchos gais, era una cosa de artistas.
FAAP'da öğrenim görmeye başladığımda onun hatırlıyorum. Orada pek çok homoseksüel vardı ve bu oldukça iddialıydı.
Y al mirar, resulta que eran mis amigos.
Ve baktığımda, hepsi arkadaşlarımdı.
Creo que no entiende mucho la manera en que yo veo, o cómo se ve la cuestión del género.
Bu yüzden sanırım gerçekten cinsiyet sorunlarını benim gördüğüm gibi ya da bugün anlaşıldığı gibi anlamıyor.
Le pregunté por qué y me dijo que fue cuando se sintió más próxima a la idea de ser mujer.
Ona neden diye sordum ve bir kadın olma fikrine en çok yaklaştığı anın bu olduğunu söyledi.
Me gustaba... Cuando iba a la playa, el río... Cuando llega al mar, excava la arena.
Eskiden, plaja gittiğimde nehrin denize ulaştığı yerde kumları kazmasını severdim.
No me gusta que venga gente a casa porque ven que esto es un caos, no es una casa normal.
İnsanların karmaşa görmek için ya da sıradan olmadığını düşündükleri için evime gelmesinden hoşlanmıyorum.
Cuando estaba en la camilla y me estaban depilando, veía partes de mí apareciendo.
Ama orada, ağda yapmış biçimde uzanırken bir parçamın açığa çıktığını gördüm.
Vas a ver cómo grita.
Çığlık attığını göreceksin.
- ¿ Quieres ver cómo grita?
- Çığlık attığını görmek ister misin?
Abrí una compuerta, abrí una puerta, que me llevaba a cosas que nunca había hecho.
Bir kabuğu kırdım, bir kapıyı açtım. Bu da beni daha önce hiç yapmadığım şeylere götürdü.
Siento, más que solo pensarlo, que estoy haciendo algo muy vital.
İnandığımdan çok daha hayati bir şey yaptığımı hissettim.
Cuando empecé esta transición, sabía que no me convertiría en mujer en el sentido de cambiar los genitales y volver a nacer.
Bu dönüşüme başladığımda üreme organlarımı değiştirerek yeniden doğarak bir kadına dönüşmeyeceğimi biliyordum.
Puede que la identidad que tengo ahora ya me valga.
Belki sahip olduğum kimlik yeterince işe yaradığı için böyledir.
Era el significado de la desnudez humana.
İnsan çıplaklığının anlamı buydu.
Hay un lado de mí que me gusta conocer.
O tanımaktan keyif aldığım bir yanım.
Bueno, es una confusión cada vez peor.
Şey... Giderek kötüleşen bir kafa karışıklığı.
Esta pregunta me perturba porque es respecto a lo que ven los otros.
Bu, başkalarından kaynaklandığı için rahatsız edici bir soru.
Aquello revela algo de la disponibilidad de la persona.
Birinin yararlılığı hakkında bir şeyler ortaya koyuyor.
Pienso que he hecho algo que he tardado 60 años en hacer.
Yapmamın 60 yıl aldığı bir şey yaptığımı düşünüyorum.
Porque cuando comprendí que eso era posible, también comprendí que era necesario para mí.
Çünkü bunun mümkün olduğunu anladığımda benim için gerekli olduğunu da anladım.
Cuando llegué al metro, pensé :
Metro girişine ulaştığımda düşündüm.
Depende de lo que haga.
Ne yaptığıma göre değişir.
Si hago una tira cómica, por ejemplo, es un universo donde puede ocurrir cualquier cosa, cualquier historia tiene cabida.
Örneğin karikatür yaptığımda orası her şeyin olabileceği bir evrendir tüm hikayelerin mümkün olduğu bir yerdir.
Cuando no sé qué es lo que me hace vibrar, juego con cosas para ver cómo responden.
Üzerine eğileceğim hiçbir fikrim olmadığında neyin karşılık vereceğini görmek için nesnelerle oynuyorum.
Fíjate en las tiras que hacía, están todas en la línea de una determinada idea.
Yaptığım son karikatür bantlarına bakıyorum ve hepsi belli bir fikre uygunlar.
que no anticipé la posibilidad de ir a la cárcel?
Hapishane olasılığını hiç düşünmedim mi sanıyorsun?
Ambos sabemos por qué estás aquí... para terminar lo que empezaste hace meses, para meterme una bala en la cabeza.
İkimizde neden burada olduğunu biliyoruz aylar önce yapamadığın şeyi bitirmek için kafama bir kurşun sıkmak.
Ella entiende que hay un modo normal y natural. En el que no tiene que usar comillas.
Tırnak işareti kullanmadığı doğal ve normal bir yolu olduğunu anlıyor.
Pero ¿ qué nos deja la muerte realmente?
Ama ölümün bize bıraktığı budur değil mi?
Decidí radicalizar las cosas que hacía en 2004.
2004'te yaptığım şeyleri tamamen değiştirmeye karar verdim.
Era una fantasía que reservaba para uso de mis personajes.
Karakterlerim için ayırdığım bir düştü.
- Siempre los tuve.
- Evet, vardığım nokta bu.
Lo comparé con unos momentos que tuve
Bunu, bu yıl yaşadığım ve kendilerini çoğaltan
- No los necesito.
- İhtiyacım olmadığını biliyorum.
Después de eso, en la vida de la tribu, de los indios, la cicatriz era una prueba de compromiso.
Bundan sonra, kabile yaşamı boyunca Kızılderililer için o yara, bağlılığın kanıtıdır.
Sé que quiero. Sé que no lo necesito. Sé que puedo.
İstediğimi, ihtiyacım olmadığını ve yapabileceğimi biliyorum.
"Lo que has hecho es muy valiente", yo no lo creo.
Bu yüzden insanlar bana cesurca bir şey yaptığımı söylediğinde buna katılmıyorum.
Los personajes, los que uso en esta serie, son bustos.
Yani bu seride kullandığım karakterler büstler.
La idea de que mi opinión va a... estar expuesta ahí como quien habla en un púlpito para los que lo escuchan.
Düşüncemin maruz kaldığı fikir birinin sürekli olarak dinleyen insanlar için nutuk atmasıydı.
Los momentos que vivimos no son momentos para bromas.
Yaşadığımız bu zamanlar oyun zamanı değil.
Es evidente que eso ocupa una parte central de lo que soy y de mi trabajo.
Bunun benliğimin ve işimin merkezi bir bölümünü kapsadığı çok açık.
A veces creo que estamos dando vueltas.
Bazen yerimizde saydığımızı düşünüyorum.