Translate.vc / французский → турецкий / Cleveland
Cleveland перевод на турецкий
1,685 параллельный перевод
Et regardez, à Cleveland, je suis mannequin.
Bak, Cleveland'da fotomodel oldum.
Je ne peux pas partir pour Cleveland.
Ben Cleveland'a gidemem.
Et c'est clair que Cleveland l'est aussi.
Cleveland da harika.
C'est vrai, si le monde entier s'installait dans son lieu de vacances préféré, alors le monde entier vivrait à Hawaii, en Italie et à Cleveland.
Dünyadaki herkes sevdiği tatil yerlerine taşınsa herkes Hawaii, İtalya ve Cleveland'da yaşar.
Mais savoir que Cleveland est là, en option pour le futur, ça rend tout ça plus facile...
C Şehrinin orada bir yerde olduğunu bilmek... - Liz... - İleride bir seçenek olabilir.
C'est juste un gentil gamin de Cleveland.
Cleveland'li düzgün bir çocuk.
Quelqu'un s'est introduit dans les vestiaires des Yankees, hier et a piqué le gant de Mickey Mantle.
Dün Cleveland'da birisi Yankee'lerin malzeme odasına girmiş. Mickey Mantle'ın en sevdiği eldivenini araklamışlar.
J'étais de Cleveland.
Eskiden Cleveland'lıydım.
Tout comme Grover Cleveland.
Grover Cleveland da öldü.
Et voilà le roi du carton de Cleveland.
Cleveland'in mukavva kralı geliyor işte.
Bon, si Karen appelle, je suis à un séminaire sur les cuvettes de toilettes à Cleveland.
Dinleyin, Karen ararsa Cleveland'da klozet seminerindeyim.
Tu vois, je ne suis pas à un congrès de plomberie à Cleveland.
Görünen o ki, Cleveland'da tesisatçılar konferansında değilim.
Hier soir, à l'Hôpital Général de Cleveland... le Dr Edmund Grand a permis à Billy, un garçon de salle de longue date... de réaliser son rêve.
Dün akşam, Cleveland General Hastahanesinde, Dr. Edmund Grand uzun zamandır hademe olan Billy'e rüyasını gerçekleştirmesi için bir şans verdi.
Une nouvelle touchante en provenance de Cleveland.
Cleveland'dan güzel bir hikaye
Le train Lake Shore Amtrak numéro 49 à destination de Cleveland, Toledo, South Bend et Chicago va partir.
Cleveland, Toledo, South Bend ve Chicago'ya giden 49 numaralı Amtrak Treni birazdan kalkıyor. Dokuzuncu peron.
Vous n'avez pas rencontré le Président Cleveland, pourtant vous racontez qu'il vous a appelé "le plus grand Indien vivant".
Başkan Cleveland'la henüz hiç tanışmamanıza rağmen böbürlenmeleriniz yüzünden sizi "Yaşayan En Büyük Kızılderili" olarak niteliyor.
On passe dans le Nord-Est, puis Chicago, Detroit, Cleveland...
Kuzeydoğudaki büyük şehirleri sallamalıyız, Chicago, Detroit...
C'est pas comme si je voulais sa bouffe, elle mange des trucs bio, du tofu, du lait de soja, et elle est devenue végétarienne, je sais pas ce que c'est, j'ai grandi à Cleveland,
Zaten onun yiyeceklerini istemiyorum. Hep tofu ve soya sütü gibi organik yiyecekler yiyor. Sonunda vegan da oldu.
et on mangeait des hot dogs.
Ben Cleveland'da büyüdüm. Biz sosisli sandviç yerdik.
Hé, Cleveland, avec qui tu le ferais :
Hey, Cleveland, Hangisini seçerdin :
Tu plaisantes, Meg? Je me suis mieux amusé avec toi que quand j'ai été voir Lost in Translation avec Cleveland et Quagmire.
Cleveland ve Quagmire ile Lost in Translation'u izlemeye gittiğimden daha çok eğlendim.
Allez, Cleveland, pousse.
Hadi, hadi, Cleveland, kaldır şunu.
- C'est affreux, Cleveland.
- Korkunç, Cleveland.
Puis Joe et moi, on va se faufiler dans la salle des employés, pendant que Cleveland distrait la sécurité.
Sonra Joe ve ben, Cleveland güvenlik görevlilerini oyalarken.... gizlice uçuş görevlilerinin odasına gireceğiz.
Cleveland, Joe et moi, on montera à bord en tant que faux employés.
Cleveland, Joe ve ben uçuş görevlileri olarak uçağa bineceğiz.
Cleveland regarde, elle vient de tomber!
Cleveland, bak, daha demin yere düştü.
- C'est Cleveland qui m'inquiète.
- Endişe ettiğim buranın Cleveland olması.
De Cleveland.
Cleveland.
En fait, je ne suis pas de Cleveland.
Aslında, Cleveland'dan değilim.
Ces fruits de mer étaient un cadeau de mon ami, le proprio des Browns de Cleveland.
Deniz ürünlerini Cleveland Browns'ın sahibi arkadaşım göndermişti.
Cleveland, c'était trop bien.
Cleveland, muhteşemdi.
Lois, il me reste toute ma vie pour ne pas entendre ce que tu dis, alors ce soir, je sors avec Cleveland.
Lois, senin daha demin söylediğin kelimeler gibi başka bir... kelime duymamak için birlikteliğimize bir son vermeliyiz... ve de bu gece, Cleveland ile planlarım var.
Je ne peux pas, Cleveland, j'ai un rendez-vous avec Lois.
Yapamam, Cleveland, Lois ile bir randevum var.
Après tout, j'ai appris à Cleveland à faire du pop-corn.
Cleveland'a popcorn yapmayı öğretmiştim.
Jeremy, a eu un vilain accident et il doit se rendre dans un centre de brûlés à Cleveland immédiatement.
Adı Jeremy... Kötü bir kaza geçirdi ve acilen Cleveland'daki yanık tedavi merkezine gitmesi gerek.
Je me demandais si tu pouvais donner un peu de temps à bord de ton jet.
Ne demiştin? Acaba vakit ayırıp jetinle arkadaşımı Cleveland'daki yanık tedavi merkezine götürebilir misin?
- Grover Cleveland.
- Grover Cleveland.
Ils me laissent voyager jusqu'à Cleveland, à mes frais.
Cleveland'a uçmama izin veriyorlar, masrafları benden.
Tous les mardi matin, j'appelle mon ami Cleveland et il me décrit toutes les scènes de Toi, Moi, et Dupree.
Her salı sabahı, arkadaşım Cleveland'ı ararım ve bana "You, Me, and Dupree" filmini kare kare anlatır.
- Ferme-la, Cleveland.
- Kapa çeneni, Cleveland.
Coucherais-tu avec Cleveland, pour pouvoir coucher avec Angelina Jolie?
Sonrasında Angelina Jolie ile sex yapabileceğini bilsen Cleavlend ile sex yaparmıydın.
T'as raison.
Haklısın, Cleveland.
Je l'ai pas revu depuis son départ pour Cleveland.
Floyd'u Cleveland'a gittiğinden beri görmedim.
Il y a même eu une tornade à Cleveland la semaine dernière.
Geçen hafta Cleveland'da bir tornado oldu.
Qu'est-ce qu'a New York que Cleveland n'a pas?
NY'da olup da Cleveland'da olmayan ne var ki?
Bonjour. Je m'enregistre pour le vol 1876 pour Cleveland.
Günaydın. 1876 sayılı Cleveland uçağına check-in yapacağım.
Tu as fait un choix! Je t'ai demandé de me suivre à Cleveland, tarée!
Senden benimle Cleveland'a gelmeni istedim, seni manyak karı!
Je viendrais à Cleveland quand vous aurez cet Ikea...
Cleveland'a ancak IKEA açıldığı zaman geleceğim. Yani ASLA!
Jamais! Ne prive pas les braves gens de Cleveland d'un Ikea!
Cleveland'ın iyi insanlarını IKEA'dan mahrum bırakamazsın!
Prends ça Cleveland.
Sana kapak olsun Cleveland.
Je suis le Michael Clayton de Cleveland.
Ben Cleveland'ın Michael Clayton'ıyım.