Translate.vc / французский → турецкий / Influencé
Influencé перевод на турецкий
3,540 параллельный перевод
Des sources nous rapportent que le membre du Congrès a été influencé par quelqu'un pour ne pas s'y opposer.
Birinin vekile, tersanenin kapanmasına karşı savaşmaması için baskı yaptığını söyleyen kaynaklarımız var.
Le temoin a aussi pris part à l'interférence de garde qui se déroule au coeur de ce cas, donc son témoignage est influencé.
Tanık aynı zamanda bu davanın temelini oluşturan velayete müdahaleye ortak oldu bu yüzden ifadesi olsa olsa yanlı olur.
Les forces qui ont déclenché ce grand événement ont aussi influencé le sort de la vie loin de ce champ de bataille en mer.
Bu büyük olayı tetikleyen kuvvetler... savaş meydanının çok uzağındaki... hayatları da şekillendirdi.
Tout au long de son histoire, l'Afrique a influencé toute la planète.
Afrika, tarihi boyunca tüm gezegeni etkiledi.
Mais, Sterling, vous ne voyez pas que les actions d'une femme perturbée ont profondément influencé votre vie?
Oldukça rahatsız bir kadının hayatını etkilediğini görmüyor musun?
Vous noterez l'influence d'Europe de l'ouest... géométrique, non ornementé, puissant.
Batı Avrupa etkilerini görebilirsiniz. Geometrik, sade, güçlü.
J'ai fait comme Reid, en faisant des recherches, il s'avère que les noix et les graines contiennent naturellement du magnésium, et le magnésium influence la production de sérotonine, qui est responsable de la bonne humeur dans le cerveau.
Reid gibilerin sevebileceği şeyleri araştırdım çerez ve çekirdeğin doğal olarak magnezyum sağladığını öğrendim ve magnezyum da seratonin üretmesini sağlıyor ve bu da kimyasal açıdan çok çok mutlu bir beyin demek.
Le Vice-Président n'a pas ce genre d'influence.
Başkan Yardımcısı'nın böyle bir etkisi yok.
Je veux garder l'influence que j'ai réussi à obtenir à la Maison Blanche, qui se transforme en influence que vous avez à la Maison Blanche par mon intermédiaire.
Beyaz Saray'da çalışarak edindiğim gücü korumak istiyorum, ki bu da sana Beyaz Saray'da güç olarak geri dönecek. Benim tarafımdan.
Vous y avez beaucoup plus d'influence que Garrett.
Sen orada Garrett'tan daha etkilisin.
Une âme à la fois, à la conquête du pouvoir et de l'influence sur nous.
Üzerimizde güç ve etki kazanıyorlar.
C'est la meilleure influence qu'il puisse avoir en ce moment.
Artık örnek alacağı harika biri var.
Le réchauffement climatique, qui influence la croissance des algues, et par conséquent, l'algue peut alors produire une substance toxique dangereuse pour les coraux, et les humains, qui les brisent lors de pêches industrielles on simplement en plongée de loisir.
Biri, algların büyümesini etkileyen küresel ısınma. Alglar buna bağlı olarak mercanlara zarar veren toksik maddeler üretir... İkincisi ise endüstriyel balıkçılık yaparken, hatta sadece tatilde dalış yaparken mercanları kıran insanlardır.
Il existe un autre monde, M. Castle. Un monde que peu de gens voient, mené par l'argent, l'influence, le pouvoir.
Dışarıda başka bir dünya var, Bay Castle birçok insanın göremediği parayla, nüfuzla, güçle dönen bir dünya.
Je crains qu'il n'ait une mauvaise influence sur nos pères.
Korkarım babalarımızı kötü etkiliyor.
Le département de latin ne possède pas autant d'influence qu'à Hollywood.
Biliyorsun, Latince Bölümü Hollywood'da o kadar söz sahibi değil.
Avoir de l'influence a un prix.
Güç sahibi olmanın bedeli vardır.
C'était un cas de conduite sous influence.
Bu davaya kaza olmuş diyemeyiz.
Liam Colson conduisait sous influence quand il a cogné Albert Chung.
Liam Colson, Albert Chung'a çarptığında kendinde değilmiş.
Attendez, et alors vous vous en foutez qu'il conduisait sous influence?
Bu gizliliği ihlâl ettin demektir. Bir dakika yani kendinde olmadan araba kullanmasını umursamıyor musun şimdi?
Je ne peux pas prouver qu'il était sous influence.
Kendinde olmadığını ispatlayamam.
Quand vous avez de l'influence et que les gens vous écoutent vous devez utiliser cette position pour faire quelque chose de bien.
Nüfuzunuz varsa ve insanlar lafınızı dinliyorsa bu konumuzunu hayırlı işler için kullanmanız lazım.
La politique confronte la réalité, les idéaux et les intérêts du monde des affaires, et cela a forcément une influence.
Parti politikaları gerçekler, idealizm ve senin izlemek istediğin politikalar doğrultusunda talepleri olan gruplar arasında belirlenir.
On n'est pas au supermarché. L'influence ne s'achète pas. - Ce n'est pas ça.
Burası masaya x miktar para koyan herkesin karşılığında nüfuz satın alabileceği bir market değil.
Je me réjouis de l'influence de notre parti. Le débat sur l'expulsion montre bien qu'il y a un consensus au Parlement. Le message aux immigrés est clair :
Partimizin sesinin duyulmasına seviniyorum tabii ama bu yasanın bu kadar tartışması gösteriyor ki Danimarkalılar suçlu göçmenlere nihayet bir mesaj veriyorlar :
Jang ne soutiendra personne. Et Jung et sa clique n'ont pas assez d'influence pour régner sur cette "famille", est-ce que je me trompe?
Jang kimsenin tarafını tutmayacak ve Jung'un çetesinin bu aileyle başedecek yeterli hakimiyeti yok değil mi?
En effet, il était à la tête du clan Jeil. Il n'a plus d'influence depuis l'alliance.
Jeil çetesinin patronuydu ama tüm çeteler Goldmoon altında birleşince tüm gücünü kaybetti.
Dans sa chambre, pour une relation extra-conjugale... sous l'influence de l'alcool et d'une prescription de médicaments, mentant sur ses activités.
Onun odasında, yasak bir ilişki yaşıyor alkol ve uyku haplarının etkisinde eylemleri hakkında yalan söylüyor.
Je sais, et je pense qu'il les a perdues parce que je n'étais pas la meilleur influence.
İyi örnek olamadığım için tutunacak dalını kaybetti.
Mais the Reach prend trop d'influence à travers la galaxie.
Peki ya Erişilenler? Baştan sona tüm galaksinin nüfuzunu topluyorlar.
Ton enquête reste ton enquête. L'exécutif n'a aucune influence sur le judiciaire.
Yürütmenin yargı üzerinde hiçbir etkisi olamaz.
Ouais, bref, j'ai besoin d'un stage de tir intensif donc retournes à ton minuscule domaine d'influence pour y exercer ton autorité et file moi une bonne caisse de cartouches de 9mm spéciales "tir de précision".
Peki, her neyse. Benim mühimmata ihtiyacım var, bu yüzden de gücünün olduğu o küçük alana dön ve bana 1000 atışlık dokuz mil kağıt hedef mermisi ver.
Oui. J'ai réalisé que malgré mes efforts, tu exerces une influence sur mon comportement.
En iyi çabalarımla bunu karara bağladım,..... benim davranışımı biraz sorgulayınca.
Je suis toujours sous l'influence de "L'étoile de la solitude".
Ben hala Yalnızlığın Yıldızı altındayım.
Mais vous étiez sous l'influence - de l'oxycodone?
- Ama oksikodonun etkisi altindaydiniz öyle degil mi?
L'utilisant comme une influence pour avoir cet enregistrement de nouveau était une erreur.
Onu koz olarak kaseti geri almak büyük bir hataydı.
bois, poisson salé et cire pour financer le syndicat et pour accroître son influence avec les doges de Venise.
"... yatırım yapmak için kereste, balık ve balmumu gibi... "... kaynaklarınızı biriktirerek, Venedik Düklerine nüfuz etmeye çalışıyorsunuz. "
Sous l'influence du climat sec au-delà des montagnes, les forêts ont commencé à dépérir.
Ama dağların ötesindeki kuruyan iklim... ormanları da solduruyor.
Aussi spectaculaire soit-il, le manteau nuageux de la montagne n'est qu'un signe de l'influence profonde qu'ont ces deux océans très différents sur le sort des être vivants, ici.
Dağın bu muhteşem dumanlı örtüsü... iki okyanusun buranın yaşamları üzerindeki... derin tesirine yalnızca küçük bir ipucu.
Cette influence ne s'étend cependant pas à l'infini.
Ama bu etki de bir yere kadar.
Même s'ils sont isolés au sommet de la montagne, ils ne sont pas à l'abri de notre influence.
Dağların tepesinde mahsur kalsalar da... etkilerimizden kurtulmuş değiller.
En exerçant de l'influence.
Koz kullanarak.
Il y a un club entier plein d'influence au dessus de nos têtes en ce moment.
Şu anda tepemizde bir kulüp dolusu koz var.
Elle a une influence apaisante.
Kız onun yatışmasını sağlıyor.
Franchement, c'était toujours sous influence de drogues.
Açıkçası gerekli olduğu içindi hep.
Richard et son père, Preston, n'ont pas peur d'utiliser leur pouvoir et leur influence pour décourager des recherches plus poussées.
- Richard ve babası Preston soruşturmanın devam etmesini engellemek için güç ve etkilerini kullanmaktan hiç çekinmiyordu.
Parce que j'ai une mauvaise influence.
"Fazla Amerikan'mışım."
Je ne suis pas sûre qu'il aura une bonne influence.
Ben onun iyi bir etkisi olacağından emin değilim.
20 mns après l'accident du juge. Landon Boyce s'est fait arrêter pour conduite sous influence sur la même route.
Yargıç Ludwig arabasını çarptıktan 20 dakika sonra,... Landon Boyce aynı yolda uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmaktan kenara çekilmiş.
Oui, mais cela ne me donne que peu d'influence sur la police nationale.
Evet ama polis işleri konusunda pek bir şey yapamıyorum.
Non, mais on fera tout pour gagner de l'influence.
Hayır ama etkili olmak için tüm seçenekleri değerlendiriyoruz.