Translate.vc / французский → турецкий / Joie
Joie перевод на турецкий
7,514 параллельный перевод
Sauf, bien sûr, si vous vouliez continuer cette mascarade ridicule, je resterais avec joie.
İzin verirseniz. Tabi bu anlamsız maskaralığa devam etmek istiyorsan Sherlock, seve seve beklerim.
C'est des larmes de joie.
Bunlar mutluluk gözyaşları.
On l'a tous vu, Phil a eu un petit accident. - On l'accepte pour lui avec joie.
Hepimizin bildiği gibi Phil bu akşam ufak bir kaza atlattı fakat bu ödülü onun namına seve seve...
Ça me rend fou de joie putain!
Bu da beni coşturuyor!
Ce sera comme un Woodstock géant, sauf qu'au lieu de se rouler dans la boue, les gens se rouleront dans la joie.
Bu dev bir woodstock gibi olacak Yalnız herkes çamur içinde yuvarlanmak yerine Mutluluk içinde yuvarlanacak.
Maintenant ta joie et ma joie sont toutes deux... tiens toi prête retenues dans un Kiss.
Şimdi, senin sevincin ve benimki, bekle bir "Öpücükte" saklı. * * *
La tenir à l'instant... est une joie que je n'ai pas ressentie depuis longtemps.
Onu kollarıma almak bir çağdır hissetmediğim mutluluk.
Oh, joie.
Ne güzel.
Vous manquiez de peps, d'énergie, de joie de vivre, donc je vous ai apporté une tarte.
Coşkun yoktu, tadın tuzun kaçmış gibiydi. Neşeli değildin, o yüzden pasta getirdim.
Quelqu'un a retrouvé sa joie de vivre.
Birisinin yüzünde yine güller açtı.
S'il te plaît, dis-moi que ce sont des larmes de joie, Winona.
Lütfen sevinç gözyaşları olduğunu söyle Winona. Evet.
Tu pourrais au moins essayer de cacher ta joie que je ne puisse plus être sur le terrain.
Bunu gizlemeye çalışabilirsin ama artık sahaya çıkmayacağım için mutlusun yani.
J'étais avec Victoria à Lisbon. C'est une dur à cuire et une rabat-joie, je te l'accorde mais vous ne la croyez tout de même pas capable d'une telle chose?
Agresif biridir ve partilerde oyunbozandır, bu kesin ama cidden onun buna muktedir olduğunu düşünüyor musun?
Bientôt, des femmes à travers le monde vont revivre le miracle de la maternité et la joie de la maternité.
Çok geçmeden, dünyadaki tüm kadınlar çocuk doğurmanın mucizesini tekrar yaşayacak ve anneliğin tadını çıkaracak.
Rempli de joie, de rire, et d'enfants.
Neşeyle, kahkahalarla ve çocuklarla dolu bir dönem.
Je te vois passer sur le plateau, et répandre de la joie à tout le monde...
Sette dolaştığını, herkese mutluluk dağıttığını görüyorum.
calmer votre joie.
Ağırdan almanız gerek.
Un truc que vous pouvez pas comprendre, puisque vous n'êtes pas programmé pour ressentir la joie.
Keyif almaya programlanmadığınız için sizin anlayamayacağınız bir şey.
Je peux encore t'entendre rire et siffler avec joie à chaque fois que tu m'attrapais.
Hâlâ beni yakaladığın zamanki neşeli çığlıkların kulaklarımda.
Elle va exploser de joie.
Buna bayılacak.
Un boîte pleine d'amour et de joie est une très belle boîte.
O kutu, sevgi ve neşe dolu güzel bir kutu.
Ne soit pas rabat-joie.
Oyunbozanlık etme.
Max, je suis désolée d'avoir gâché ta joie aujourd'hui.
Max geçit törenini batırdıysam özür dilerim.
Ou plutôt d'avoir pissé sur ma joie.
Aslında üstüne işedim.
Ses parents ont pleuré de joie pendant dix minutes.
Anne babası on dakikadır sevinçten ağlıyor.
J'étais le sous-bock de la joie avant, mais il y avait... un autre sous-bock ailleurs appelé comme ça, et puis il y a eu ce grand procès à propos de ça, et c'est devenu vraiment compliqué, et alors...
Eskiden eğlence yaratan bira denilirmiş, ama yerine başka bira gelmiş ve ismi mutluluk veren olmuş ve sonra işler karışmış...
Enfin bref, pour aujourd'hui seulement je vais te donner la bière de la joie.
Herneyse, sadece bu günlük mutluluk veren biramı sana veriyorum.
Ellie dit que je me nourris de la joie des autres, alors je ne sais pas si c'est ça, mais, putain tu m'as convaincu!
Ellie diğer insanların heyecanlarından yararlanmamam gerektiğini söylüyor bu nedir hiç bilmiyorum ama kahretsin, yakaladın beni!
Y a plus d'amour, plus de joie.
Ne sevgimiz ne de neşemiz kaldı.
- Je suis transporté par la joie.
- Çok memnunum.
Ce sont des larmes de joie, j'espère.
Lütfen sevinç gözyaşları olduğunu söyle Winona.
Alors tu trouveras la joie ailleurs...
Mutluluğunu başka yerde bul öyleyse...
N'est-ce pas possible que ce petit quelque chose porte toute la joie du monde?
Nasıl oluyor da bu ufacık şey dünyanın mutluluğunu taşıyabiliyor?
Nous prendrons ton argent avec joie, Datak.
Paranı seve seve kabul ederiz Datak.
Je pleure de joie et de tristesse et de gratitude et parce que je vais avoir des triplés et pour une cinquième raison que je ne trouve pas. Leslie, ne pleure pas.
Şu an mutluluktan, üzüntüden, minnetten hamileliğimden ve şu an çözemediğim 5. bir sebepten dolayı ağlıyorum.
Et son sourire contagieux me manquera. et la joie qu'il apportait chaque jour.
Onun o bulaşıcı gülümsemesini ve her günümüze kattığı neşeyi özleyeceğim.
Il semblerait que Jeffrey et Lauren veuillent que nous partagions leur joie.
Görünüşe göre Jeffrey ve Lauren mutluluklarını paylaşmamızı istiyorlar.
Essaie de contenir ta joie.
- Heyecanını bu kadar belli etme.
Et cela va sans dire mais, si je le pouvais, je porterais ton enfant avec joie.
Ve söylememe gerek yok eğer yapabilseydim, çocuğunu taşımaktan mutluluk duyardım.
"qui vous procurera des décades de joie " ainsi qu'à votre famille, si vous l'entretenez correctement. "
"uygun şekilde korunursa ailenize uzun yıllar neşe verecek narin bir yadigardır."
Aussi incroyables que puissent être ces métamorphoses cérébrales toute la neurobiologie du monde ne peux expliquer la joie de tenir un nouveau-né,
Beynin değişimleri ne kadar harika olsa da, dünyadaki nörobiyologların hiç biri açıklayamıyor... yeni doğan bir bebeği kucağınıza aldığınızdaki mutluluğu
Comprenez, que ça ne m'apporte aucune joie.
Ş unu bil ki bu hiç hoşuma gitmiyor. - Annem ne olacak?
Cette catin de traitresse vous aurait prêté avec joie l'argent.
Bu ikiyüzlü orospu sana seve seve borç verirdi.
L'arrivée de notre nouveau fils a apporté une grande joie à notre famille.
Yeni doğan oğlumuzun gelişi ailemiz için büyük bir mutluluk kaynağı oldu.
Gens de Storybrook, c'est notre joie de vous présenter notre fils... le Prince Neal.
Storybrooke halkı... Oğlumuzu size takdim ediyor olmak bizim için büyük mutluluk. Karşınızda Prens Neal.
Une joie simple, désencombrée des traumatismes de la guerre ou de l'épuisement à son terme.
Savaş travması veya sonundaki bitkinlik yüzünden doğan engellenemeyen basit neşe.
Si personne saute de joie, c'est à cause du bizutage de notre dernière stagiaire.
Burada kimse sevinçten zıplamıyorsa sebebi son adayımızdır. Biraz münasebetsiz şakalar oldu.
Une tarte "joie de vivre"?
Neşeli değildim diye pasta mı?
C'est pas la joie pour moi non plus.
Ben de kendime göre zor bir gün geçiriyorum.
C'est toujours une joie.
Hoşça kal, Tammy.
sa joie de vivre.
Onun joie de vivre'ı.. ( Yaşama Aşkı )