Translate.vc / французский → турецкий / Kase
Kase перевод на турецкий
957 параллельный перевод
Allons manger un bol de chop suey et nous réécrirons le spectacle.
Hadi bir kase çin usulü balık söyleyip gösteriyi yeniden yazalım.
Je mangerai un bol de n'importe quoi pour en faire partie.
Eğer gösteriye yeniden sokacaksa, bir kase zıkkım olsa yerim.
On trouve un peu de tout dans un bol de chop suey.
Neyseki elimizde sadece bir kase Çin usulu balık var.
Allons manger un bol de chili.
Hadi, gidip bir kase Çin yemeği yiyelim.
Pas "plâtre", "pâte".
"Kase" değil. "Koza"
Les voilà comme des coqs en pâte.
İkisi de bir kase de iki bezelye gibi.
Cuvette et broc sont là.
Kase ve sürahi hazir.
- Pourquoi les assiettes à soupe?
- Neden kase çıkardınız? Çorba yok.
Nous allons prendre un pichet de punch et des côtes de ce jeune goret.
Bir kase o kokteylden ve bir dilim de şu taze domuzun filetosundan alacağız.
Il va avoir une bonne soupe.
Bir kase dolusu şahane et suyu yiyecek, efendim.
Des harengs marinés, deux gros bols de soupe aux pois... un steak de la taille d'un tapis de porte... quatre légumes plus des tomates, un seau de salade... du fromage et une coupe glacée au chocolat avec des noix.
koca bir marine edilmiş ringa... iki büyük kase bezelye çorbası... paspas büyüklüğünde bir biftek... sebze, domates... bir kova salata... biraz peynir ve çukulatalı fındıklı dondurma.
- Il a trouvé le Saint Graal.
- Kutsal Kase'yi bulmuş efendim.
Un chat qui veut un bol de lait!
Bir kase süt ihtiyacı olan başka bir sokak kedisi.
Donnez-moi un bon potage.
Bir kase makarna verir misin?
Chez vous, elle n'est qu'une femme de plus... comme un bol de riz n'est qu'un bol de riz.
O, evinizde yaşayan, sıradan kadınlardan biri. Bir kase pirinç, bir kase pirinçtir, bir diğerinden farksızdır.
Quand elle s'assied, elle tremble et remue comme un bol de gelée un matin d'hiver.
Oturduğu zaman yeri göğü bir kase jöle gibi titretiyor!
Un bol de nouilles?
Kase de mi olsun?
On le tondit et armé d'un bol, il mendia son riz.
Kafasını tıraş etti, pirinç dilenmesi için ahşap bir kase verildi ona ve mutluydu.
avec une coupe d'albâtre sur un guéridon en ébène.
Koyu kahverengi masa üzerinde mermerden bir kase ile birlikte.
Les gosses mangeraient la pomme. On n'aurait que le bol et le trognon.
Elmayı çocuklar yer, elimizde yalnızca elma koçanlı mermer bir kase kalır.
Aussi, Je vais de nouveau ceindre la mitre et la chape dorée et la grande crosse d'argent et je vais revenir et combattre avec les armes qu'il T'a plu de me donner.
Yani... yeniden tacımı giyeceğim, ve kutsal kase üzerine, ve büyük gümüş haç üzerine yemin ederim ki geri döneceğim.
Apporte-lui un bol!
Ona bir kase getir.
Eh bien... à vrai dire... À chaque repas, un bol d'un tiers de riz et de deux tiers d'orge. Un seul bol par repas.
Eee şey, ben... 7 tutam buğday ve 3 tutam pirinç, her öğünde yalnız 1 kase.
Sept bols de riz à 20 mons et un plat à 30 mons... ça fait 170 mons.
Yedi kase pirinç her biri 20 mons ve bir et 30 mons... toplam 170 mons.
Avant que ne se rompe la chaîne d'argent et ne se déchire le bandeau de brocart et ne se brise la cruche à la source et ne s'effondre le tour du puits.
Ya da gümüş zincir gevşeyip yok olur ya da altın kase kırılır. Ya da su testisi şu çeşmede kırılır. Ya da çarkıfelek sarnıçta kırılır.
Un bol de nouilles, s'il vous plaît.
Bir kase erişte, lütfen.
" Salade verte, entrées diverses, croque-monsieur, yaourt et café.
Bin Ada soslu küçük kase yeşil salata. Kızarmış peynirli sandviç, yarım kase yoğurt ve kahve.
Donnez-nous deux bols de riz.
- İki kase pirinç, Iütfen.
"Ceci est la nouvelle alliance en mon sang."
"bu kase kanımdaki yeni ahittir."
Apportez-lui en d'autres, et pour moi un thé.
Başka bir kase daha getirin, bana da bir fincan çay.
Regarde, Arthur, voici le Saint Graal.
Bak Arthur, bu Kutsal Kase.
Est-il ici?
Kase burada mı?
- Il n'y a pas de Graal ici.
- Burada kase falan yok.
Elle a allumé notre fanal. Il a la forme d'un Graal.
Kase biçimindeki meşalemizi yakmış.
Ce n'est pas le vrai Graal?
Gerçek kase değil mi?
Ici, nous avons un châtiment pour ceux qui allument le fanal en forme de Graal.
Şarbon Şatosunda kase şeklindeki meşaleyi yakmanın bir cezası vardır.
- Et le Graal?
- Ya kase?
Le Graal est là-bas?
Kase orada mı?
Mais où est le Graal?
Peki kase? Kase nerede?
La quête du Saint Graal pouvait continuer.
Kutsal Kase arayışı devam edebilirdi.
Au nom de Dieu, nous n'arrêterons le combat qu'une fois que vous serez tous morts et que le Saint Graal sera entre les mains de ceux que Dieu a choisis.
Tanrı adına, savaşımız bitmeyecek... ta ki hepiniz geberip Kutsal Kase... Tanrının seçtiği insanların eline geçinceye dek.
Donne au gentleman une serviette et du potage à la tortue.
Yağ içindeymiş! Beyefendiye bir havlu ve bir kase de kaplumbağa çorbası ver.
Je vais vous dire. Je vous peins une nouvelle enseigne pour un bol de soupe.
Bir kase çorba için levha boyarım.
Vérifie. La cuvette est-elle vide?
Natale, bak bakalım kase boş mu.
La cuvette numéro 2 est vide.
- Bitti, kase de boş.
J'adore!
Senin kase daha büyük!
Les séquences coupées ont été considérées comme le Saint Grall du cinéma.
Kaybolmuş o çekimler, sinemanın Kutsal Kase'si olarak adlandırılır.
Voici le poil de chameau. Touchez ça, c'est de la vigogne.
Deve tüyünden olanlar ama buna bir dokunun, kaşe.
Puisque c'est la dame qui paye, pourquoi ne pas prendre la vigogne?
Bayan ödediğine göre neden kaşe olanını almıyorsunuz?
Du caviar!
Sorun değil, kase kase havyar.
À ton âge, il faut manger!
Büyüme çağındaki bir kıza bir kase yetmez.