Translate.vc / французский → турецкий / Mono
Mono перевод на турецкий
219 параллельный перевод
L'idée de chantres en stéréo plutôt qu'en mono me plaît assez.
Mono-kantor yerine stereo kantorlar düşüncesi bana cazip gelir.
- Vous ne l'avez pas en mono?
- Bu plağın monosu yok mu?
Si, au bas de la boîte, après glutamate de monosodium.
Yazıyor, kutunun altında, mono sodyum glütamattan sonra.
Le mono-chef s'appelle Paul.
Kursu veren Paul'u tanıyorum.
Mlle Brückner, d'après ce livre, aucune porte n'a été ajoutée depuis le Moyen Âge, c'est donc le seul moyen de sortir.
Bayan Brückner. Kitap diyor ki, yapı mono portal. Orta Çağlardan beri burası tek giriş ve çıkış.
Une ligne mono filament.
Misina.
J'ai cru avoir la mononucléose une année, mais c'était juste l'ennui.
Bir yıl için mono hastalığına yakalandığımı düşünmüştüm. Aslında sadece halsizliktenmiş.
On peut attraper la mononucléose en prenant le monorail.
You can get mono from riding the monorail.
Donc, mono veut dire "un" et rail veut dire "rail".
Demek ki, "mono" demek "tek" demek. ... ve "ray" demek "ray" demek.
Je suis le plus fort des conducteurs de mono-trucs.
Ben bugüne kadar gelmiş geçmiş en iyi raylı zımbırtı herifiyim.
- Charges multipolaires haute fréquence.
Yüksek frekanslı mono-polar patlamalar tespit ediyorum.
Sotto fureru mono motomeru koto ni muchu de
Umutsuzca bir şeye dokunmak için... Bir rüyadaki şefkatli bir an gibi...
Sotto fureru mono motomeru koto ni muchu de
100 ) } Sotto fureru mono 100 ) } Motomeru koto ni muchuu de
Pour l'instant, je suis assis sur 4 pulsateurs mono directionnels neufs.
Şu anda elimin altında dört tane çok yönlü darbe silahı var.
Une mono, NFS, un scan de l'abdomen et aussi une radio du thorax.
Litlerini ölç, CBC... ... karın tomografisi. Metz için göğüs röntgeni çek.
J'aimerais gagner sans que tu parles d'un nez cassé, d'une sonnerie ou d'une mononucléose imaginaire.
Seni yenmek istiyorum öyle ki kırık burnunu, düdüğü, ya da mono ( hastalık ) oluşunu bahane edemeyeceksin.
J'ai une mono.
Ben de mono var.
C'est simplement une mono.
- Sadece öpücük hastalığı. - Öpücük hastalığı mı?
Laurie a la mononucléose?
Laurie mono mu oldu?
Mono- - D'oh!
Mono...
Elle est munie d'un stimulateur mono-filament.
Hmm. Monofil uyarıcı ile donatılmış.
On s'en est emparé quand il était encore au stade de mono-contamination.
Virüsü halen bulaşma dönemindeyken yakaladık.
Un truc à la mode, genre mononucléose ou Epstein-Barr.
Mono ya da Epstein-Barr virüsü gibi moda bir şeydir.
Chaque bloc peut exercer un champ d'énergie réactif modulaire et mono polaire sur les autres blocs, ce qui permet aux réplicateurs de s'assembler sous diverses formes. L'intérieur de chaque bloc contient les éléments suivants : deux millions de voies de kiron isolées... Attendez... Qu'est-ce qu'un kiron? En termes simples, une particule d'énergie.
( Thor ) Her yapı bloğu diğer bloklar üzerinde..... reaktif modülatif monopolar enerji alanı uygulayabilme yeteneğine sahip,..... ve böylece çoğalıcılar çeşitli biçimlerde kendilerini yapılandırabiliyorlar. Bilgilerimize göre, her bloğun içinde şu yapı var : iki milyon ayrı kiron hattı...
Vous développez des cellules normales en laboratoire et elles se reproduisent pour former une mono couche, puis elle se divisent 20 ou 50 fois, mais elles finissent pas mourir.
Laboratuvarda, doku kültüründe normal hücreler üretirken... çoğalarak tek hücre kalınlığında tabaka oluşturuyorlar. Sonra 20 ya da 50 kere bölünüyorlar, ama sonunda ölüyorlar.
Au moins, en monopolisant la mono, tu as appris à plonger.
En azından sen, tüple dalmayı öğrendin. Eğitmeni kaptın.
- C'est un laser mono-moléculaire
Mono moleküler kamçı.
Non. Mais il y a des pédales et un vieux poste de radio mono!
Hayır ama ayrı bir şoför koltuğu ve 8 kanallı bir kasetçaları var!
La fille qui écrit les slogans des pom pom sort, évidemment, en mono.
Amigo kızların gösterisine şarkı yazan kız, kafiyesiz kalmış.
C'est laid, un mono-sourcil.
Kimse tek kaşı olsun istemez.
Elle lui a refilé la mono avant qu'il ne la jette.
Victor ona basmadan önce, ona mono vermiş.
- Peut-être une mono.
- Belki de öptüğüm için olmuştur.
Vous n'avez pas la mono mais vous avez mauvaise haleine.
Bayan monositli anjininiz yok. Fakat nefesiniz kötü kokuyor.
- C'est probablement la mono.
- Dur şöyle. Muhtemelen monosit'tir.
Je crois qu'il s'agit d'un virus, peut-être une mono.
Viral sendromla karşı karşıya olabiliriz. Belki de mononükleoz.
Dis-moi, Mono Pompe, qu'est-ce que tu sais, au juste?
Ee, tek ayakkabı. Ne hatırlıyorsun?
Tu sais quoi, Mono Pompe?
Ne düşünüyorum biliyor musun Tek Ayakkabı?
La mienne a la mono. Je l'ai trop bécoté.
Benim ki biraz farklı, beraber pek bir şey yapamıyoruz.
Ça date de 1950 : Mono, piste optique.
Film 1950'nindi ve tek ses çıkışı vardı.
On croirait entendre un mono de colo.
Kamp danışmanı gibi konuşuyorsun.
On fêtait la fin de la mononucléose de Jenny von Slaniker.
Jenny von Slaniker'ın "Back From Mono" partisinde nasıl tanıştığımızı.
Problème à la chambre 3!
Mono, Koğuş 3'teki hasta acil.
Madame...
Mono.
Docteur, c'est à propos de la mononucléose que vous pensiez que j'avais...
Geçen sefer mono olduğumu söylediğiniz için geldim.
La mononucléose?
- Mono mu?
Je ne peux pas avoir de mononucléose.
Bende mono olamaz. Kendimi hasta hissetmiyorum.
C'est El mono.
Bizim Maymun işte.
Mono...
Raylı sistem!
Depuis quand?
Ne zaman mono oldu?
Pour moi, tu seras Mono Pompe.
Sana "Tek Ayakkabı" diyelim.
Hé, Mono Pompe!
Hey, Tek Ayakkabı kimse seni görmeye gelmeyecek.