Né перевод на турецкий
3,383,894 параллельный перевод
Il a été consulté pour la défense, mais quand il a donné son avis à l'avocat de la défense, celui-ci a décidé que ce ne serait pas avantageux pour lui.
- O... - Savunmaya bilgi verdi. Ama savunma avukatına görüşlerini söylediğinde adam bunun davası için iyi olmayacağına karar verdi.
Toutes ces années, le fait qu'on m'a dit que c'était un indice, qu'ils ne pouvaient pas me la rendre, m'a fait penser :
Bunca yıldır onun delil olarak tutulması ve bu yüzden bana verememeleri beni düşündürdü.
Je me demande souvent si, lorsque Madame X est venue en 1994 dire que le père Maskell l'avait emmenée voir le cadavre de sœur Cathy, la police du comté de Baltimore a toujours pensé que son histoire ne tenait pas debout.
Ben de merak ettim, gizli tanık 1994'te öne çıkıp Rahip Maskell'ın ona Rahibe Cathy'nin cesedini gösterdiğini söylediğinde Baltimore İlçe Polisi onun hikayesini hep mantıksız mı bulmuştu?
Phillips ne m'a rien dit à moi, ni à personne d'autre de ma connaissance, mais je répète qu'elle est la clé pour tout élucider.
Phillips bana veya tanıdığım birine hiçbir şey anlatmadı ama ben hâlâ bu gizemin çözümünün onun elinde olduğunu düşünüyorum.
On ne connaît pas encore l'autopsie.
Otopsi sonuçlarını henüz bilmiyoruz.
Selon eux, ils ne veulent pas le faire car si un criminel se présentait et devenait suspect, ça pourrait leur servir.
Otopsi bilgilerini açıklayamazlarmış çünkü biri suçu üstlenip şüpheli olursa bilgiler önemli olabilirmiş.
Ils ne veulent donc rien diffuser.
O yüzden bu bilgilerin açıklanmasını istemediler.
Et qu'ai-je fait une fois là-bas?
Peki, oraya gittiğimde ne yaptım?
Ne bougez rien.
Hiçbir şeyi kıpırdatma.
Ne touchez pas le corps.
Cesede dokunma bile.
Et qu'est-ce que ça montre?
Peki, ne görülüyor?
Qui sait combien de temps elle est restée en vie?
Kim bilir ne kadar hayatta kaldı?
Ça rend cela encore plus triste que ça ne l'était déjà.
Bu yüzden durum daha da üzücü hâle geldi.
Je ne voulais rien entendre de quiconque qui s'en souvenait aussi.
O yüzden bu olayları hatırlayan başka biriyle yüzleşmek istememiştim.
Je ne peux même pas...
Evet. Ben ona...
Maintenant que je suis une adulte, je ne peux même pas lui en vouloir.
Artık bir yetişkinim ve ona karşı öfkelenemiyorum.
" Nancy a dit de ne pas faire ça, car, tu sais...
" Nancy bunu yapmamanı söyledi çünkü...
On finira par en souffrir, nous, car les enfants et moi ne t'aurons plus. "
Bunun acısını sonra biz çekeriz çünkü benim ve çocuklarının yanında olamazsın. "
Il savait ce qu'il ferait. Il ne l'a pas fait parce que je le lui ai demandé.
Ne yapacağını biliyordu ve ondan bunu yapmamasını istediğim için yapmadı.
Je lui ai dit : "Ne vous approchez pas de moi ou je vous tuerai."
Ben de ona, "Benden uzak dur yoksa seni öldürürüm" dedim.
Je suis contente qu'il soit mort, parce que... Je ne sais pas si je pourrais me contrôler, à présent.
Öldüğü için çok mutluyum çünkü şu an yaşasa kendimi kontrol edebileceğimi sanmıyorum.
On ne fait pas sortir quelqu'un d'un bâtiment pour le mettre dans une voiture sans qu'il y ait de documents.
Birisini bir binadan çıkarıp, bir arabaya tıkıştırıp bir yere götürdüyseniz kayda geçmiştir.
Ça ne marche pas comme ça.
Başka türlü yapamazlar.
Une fois fournies... je ne sais pas.
Bu belgeleri devrettikten sonra ne oldu, bilmiyorum.
Le service des crimes sexuels m'a dit ne pas avoir de dossier sur Maskell.
Cinsel suç birimi, Joseph Maskell'a dair dosyaları olmadığını belirtti.
La section criminelle m'a informée ne pas avoir de dossier concernant Joseph Maskell.
Cinayet masası da Joseph Maskell hakkında dosyaları olmadığını söyledi.
Navrée de ne pouvoir vous aider. "
Yardım edemediğim için üzgünüm. "
Pourquoi ces documents ne sont pas disponibles?
Bu belgelere neden ulaşamıyoruz?
Pourquoi ne les trouve-t-on pas?
Neden bulamıyorlar?
Oui, je ne comprends pas comment ça se pourrait, à moins que les rapports aient été supprimés.
Evet, bunun nasıl olduğunu anlayamıyorum. Kayıtlar kasten ortadan kaldırılmadıysa tabii.
On dirait que tous les documents papier qu'on a tenté d'obtenir de la ville... ont disparu. Ils ne sont plus là.
Polis arşivinden almaya çalıştığımız tüm kağıt belgeler sanki ortadan kaybolmuşlar.
S'il n'y a pas de preuves pour établir la culpabilité au-delà de tout doute raisonnable, on ne peut rien faire.
Şüphe götürmeyecek nitelikte bir deliliniz yoksa dava açamazsınız.
Je ne peux pas continuer avec cette colère en moi.
İçimdeki bu öfkeyle yaşamaya devam edemezdim.
Je ne peux m'empêcher de penser, pour ceux d'entre nous élevés dans une communauté catholique...
Şunu düşünüyorum : Katolik olarak yetiştirilen bizler için, bu ne demek?
On ne s'aimait pas beaucoup, au début.
İlk başta pek iyi geçinmemiştik.
Reste là. Ne bouge pas. Ne l'ouvre pas.
Orada kal, kıpırdama ve zarfı açma çünkü bu bir delil olabilir.
Ne l'ouvre pas, Marilyn. "
Lütfen zarfı açma Marilyn. "
On peut imaginer combien j'avais envie d'ouvrir cette lettre.
O zarfı açmayı ne kadar çok istediğimi tahmin edebiliyorsunuzdur.
Il ne portait pas d'uniforme.
Üniforması yoktu.
" Qu'y a-t-il dans cette carte?
O kartta ne yazıyordu?
Que disait-elle? "
Ne yazıyordu?
Quelque chose à signaler?
Ne gelişmeler oldu?
Je comprends que ce soit un indice et que je ne puisse pas la toucher, mais pourrait-on... Pourrais-je la regarder?
Delil olduğunu anlıyorum ve dokunmama izin veremeseniz de acaba bir bakabilir miyim?
Ils ont dit qu'ils ne pouvaient pas la retrouver.
Bulamadıklarını söylediler. Kaybolmuş.
Pour autant que je sache, la lettre ne fait plus partie des indices.
Ama bildiğim kadarıyla o mektup delillerin arasında yok.
La ville en aurait pris possession. On ne l'a jamais vue.
O delil şehir polisinin elinde olmalı ve biz onu hiç görmedik.
Ce que vous dites, je crois, Robin, est que... Vous savez qu'elle ne fait pas partie des indices fournis à la police du comté?
Yani Robin, diyorsun ki bu mektup en azından şu an ilçe polisine gelen deliller arasında değil.
Alors, je ne peux rien vous dire.
O yüzden size yardımcı olamam.
Marilyn ne l'a jamais lu et elle veut que cette information soit publique, car elle pense que c'est important que les gens fassent ce que j'ai fait.
Marilyn bunu hiç okumamış ve bu bilgilerin kamuya açık olmasını istiyor çünkü sanırım herkesin benim yaptığım şeyi yapmasını istiyor.
Je ne peux pas commenter sur la crédibilité de ce témoin... pour un autre enquêteur.
Başka bir dedektifin soruşturmasındaki tanığın güvenilirliği hakkında bir yorum yapamam.
Je ne lui ai jamais parlé, ni ne l'ai interrogée.
Onunla hiç konuşmadım. Hiç ifadesini almadım.