Translate.vc / французский → турецкий / Parapluie
Parapluie перевод на турецкий
890 параллельный перевод
- Que fais-tu avec le parapluie?
Şemsiye ne için?
Fermez votre parapluie.
Kapat gitsin.
Pourquoi n'ouvrez-vous pas le parapluie?
Atlar! Açsana şu şemsiyeni!
Madame, votre parapluie!
Hanımefendi, şemsiyeniz. Teşekkürler.
Voulez-vous un parapluie neuf?
Yeni ve şık bir şemsiyeye ne dersiniz bayım?
Qui veut un parapluie?
Şemsiye! Şemsiye!
Attendez ici, je vais vous chercher un parapluie.
Burada bekleyin, gidip şemsiye getireceğim.
Je vais chercher ce parapluie, attendez ici.
Şemsiye getireceğim, bekleyin burada.
Vous n'avez pas de parapluie?
Şemsiyen yok mu?
J'ai emprunté un parapluie à Sagami-ya hier soir.
Dün akşam Sagami-ya'dan ödünç bir şemsiye almıştım.
Isuke, n'oublie pas de rendre le parapluie à Sagami-ya, de l'autre côté du pont.
İsuke, şemsiyeyi vermeyi unutma. Sagami-ya'ya, köprünün öbür tarafında...
Il a fermé son parapluie.
Tahtalıköyü boyladı.
J'ai fait tomber le parapluie des mains d'une dame. - Pourquoi?
Yaşlı bir bayan bana doğru geliyordu yanlışlıkla elindeki şemsiyeye çarpıp şemsiyeyi düşürdüm.
- Vous avez toujours un parapluie?
- Şemsiye hep taşır mısın?
Un tapis rouge et un parapluie... n'auraient pas été mieux.
Kırmızı halı serseydi bu kadar ideal olmazdı.
Ton parapluie est dans ce coin.
Üzerine yağmurluk giy. Şemsiyen orada, köşede.
Prends son parapluie... et file-lui un bon coup sur les doigts.
Neden elinden şemsiyesini kapıp güzelce pataklamıyorsun?
Mettez-les dans le porte-parapluie.
- Hemen şemsiyeliğe koyuver.
De sa fenêtre, on pouvait le héler. Le tram s'arrêtait et attendait. Le temps de prendre son chapeau, son manteau, de descendre et d'attraper son parapluie, de donner des consignes pour le souper et de sortir de la maison.
Bir hanım üst kat penceresinden arabaya seslenebilirdi ve araba hemen durup kadın pencereyi kaparken, şapkasını ve mantosunu giyip, alt kata inerken, şemsiyesini bulup, kızıyla yemek konusunu konuşurken ve evden dışarı çıkarken onu beklerdi.
Un parapluie ouvert, ça porte malheur.
Evde şemsiye açmak uğursuzdur.
Pourquoi casser son parapluie?
Şemsiyesini kırmamalıydın.
Voyons si ce parapluie est solide! Autant qu'un aéroplane. Pour vingt lires, on vous ouvre les portes du Destin!
Bu şekilde açarsan... bir uçak gibi uçar... 50 cente geleceğin kapıları senin için açılır.
Quel goût! Il a l'air d'un parapluie!
Onları çekiştirebilirsin!
J'étais sortie, mais il va pleuvoir... mon parapluie, je vous prie.
Yürüyüşe çıkmıştım, ama sanırım yağmur yağacak... - o yüzden şemsiyemi almam gerekiyor. - Tabii ki efendim.
Quand son mari est mort, elle m'a donné son parapluie, ses caleçons en flanelle et son gobelet.
Kocası öldüğünde, şemsiyesini, uzun fanilasını ve, özel bardağını bana verdi.
Il a une valise et un parapluie.
Şemsiyesi var ve bitkin halde.
Vous n'aviez pas de parapluie.
Şemsiyen yok, ceketin de ıslak.
Mon parapluie, si vous voulez bien.
Şemsiyem, bir sakıncası yoksa.
Tu n'as pas de parapluie!
Hey, senin şemsiyen yok ki!
Il a écrasé un parapluie ouvert sur le sentier.
Atı yolu üzerindeki açık duran bir şemsiyeyi ezdi.
Sans être poète, j'ai un parapluie.
- Nasılsınız? - Bir şair değilim ama şemsiyem var.
Maudie, j'ai ton parapluie.
Maudie, şemsiyeni aldım.
Tu n'as ni parapluie ni imperméable.
Şemsiye veya yağmurluk almadığını biliyordum.
- Ton parapluie?
- Şemsiyeni mi?
Supposons que ton parapluie soit un fusil.
Şimdi farz edelim ki elindeki şemsiye bir tüfek.
Un parapluie?
- Niye şemsiye aldın?
Regarde ce parapluie ridicule.
Şu komik şemsiyeye bakın.
Ils ont une sorte de parapluie électronique impénétrable.
Elektronik şemsiyelerini delebilmek imkânsız.
Don Saverio, le parapluie de Don Carmine.
Bay Saverio, bu Bay Carmine'nin şemsiyesi.
Autrefois, par la fenêtre du garage, je vous regardais aller et venir, avec votre Homburg noir sur la tête et votre serviette et votre parapluie.
Çocukken garajın üstündeki pencereden seni izlerdim. Başında siyah şapkan, elinde şemsiyen ve..... çantan, gelip giderdin.
Autre chose. Jamais de serviette à Paris. Ni de parapluie.
Bir de, Paris'te doküman çantası ve..... şemsiye taşıyamazsın.
Pas de parapluie à Paris quelles que soient les circonstances, pluie le tout premier jour.
Paris'te şemsiye taşımayacaksın ve..... ilk gün muhakkak yağmur bulacaksın.
Je vous apportais votre parapluie!
Size şemsiye getiriyordum.
Mon parapluie!
Ver şemsiyeyi bana.
Mais avec la pluie, je préfère mon parapluie.
Zarif bir alet, fakat bu yağmurda ben eski şemsiyemi tercih ederim.
- Chez moi, au lieu du parapluie, vous auriez un sombrero de paille et vous passeriez la récréation dans un hamac. Perdon, senora.
Benim ülkemde, senin o çirkin şapkanın yerine sombrero takarlar ve boş vakitlerini hamakta geçirirler.
vous oubliez votre parapluie.
İçeride unutmuşsunuz.
Tout va bien. Elle etait repartie chercher son parapluie!
Sadece unuttuğu şemsiyesini almak için geri dönmüş.
Ensuite, j'étais steward. On se prend des coups de parapluie!
Sonra, denize host olarak gittiğimde, insanlar şemsiyeleriyle dürterdi.
- Viens sous mon parapluie.
- Şemsiyemin altına gir.
La patrie d'un Anglais, c'est son parapluie...
Bir İngiliz'in evi onun şemsiyesidir.