Translate.vc / французский → турецкий / Plus
Plus перевод на турецкий
690,524 параллельный перевод
Les comics ne sont plus réservés aux nerds pathétiques maintenant.
Çizgi romanlar artık sadece üzgün ineklere hitap etmiyor.
Je cherche à faire plus d'argent et je me demandais si tu avais des corvées que je pourrais faire.
Fazladan para kazanmak istiyorum. Sizin için yapabileceğim birkaç ev işi var mı diye merak ettim.
En parlant au nom du Comic-Con, on ne le veut pas non plus.
Comic-Con adına konuşmam gerekirse, biz de öyle bir şey istemeyiz.
Non, mais c'est honnête, et un peu plus honnêteté ne serait pas de trop dans ton couple.
Hayır, ama dürüst ve ilişkinde biraz daha dürüst olabilirmişsin gibi geliyor.
C'est plus compliqué que ça.
Bundan daha karışık bir mevzu.
Penny non plus, c'est pourquoi elle ne veut pas y aller.
Penny de öyle düşünmüyor. Bu yüzden gitmek istemiyor.
Plus ou moins.
Sayılır.
Avec toutes les dettes que tu as, l'année prochaine non plus.
Sahip olduğun bu kadar borçla muhtemelen seneye de gidemezsin.
Il y a plus qu'assez pour aller au Comic-Con.
Orada Comic-Con'a fazlasıyla yetecek kadar var.
Vous savez quoi, je n'y vais pas non plus.
Ben de gitmeyeceğim.
Quoi? Un homme ne peut pas être heureux de voir sa femme et la caresser sur la deuxième articulation la plus érogène?
Bir adam kadınını görmekten ve onda en fazla cinsel istek uyandıran ikinci eklemini okşamaktan mutlu olamaz mı yani?
Tu disais qu'il avait imaginé un faux souvenir plus tôt durant l'entretien cognitif.
Daha önce bilişselde sahte anı yarattığını söylemiştin.
Je suis plus éloigné maintenant que lorsque j'ai commencé.
Şu an başladığım yerden daha gerideyim.
Ça rends le travail au BAU beaucoup plus, je ne sais pas... Plus violent que ce que j'ai l'habitude en temps normal.
Bu da DAB'de çalışmayı her zamankinden daha hassas hale getiriyor.
Je t'appelle quand j'en sais plus.
Olup biteni öğrenince ararım.
Ne vous approchez pas plus.
Daha fazla yaklaşmayın.
Celle-ci nous atteint plus près que prévu.
Bu seferki vaka bize çok yakın.
L'empoisonnement de Litvinenko en 2006 avec du polonium-210 est le plus connu de ces dernières années, mais cyanure, dioxine, thallium, le fluorure de sodium ont aussi été utilisés comme armes de crimes par les agents-secrets russes.
Yakın tarihteki en meşhur olay Litvinenko'nun 2006'da polonyum 210 ile zehirlenmesi, ama Ruslar siyanür, dioksin, talyum ve sodyum florür de kullanmış.
Ou alors il était sur quelque chose de beaucoup plus important que ce qu'il pensait.
Belki de sandığından büyük bir şeyle karşı karşıyaydı.
Il ne vit plus en Russie.
- Artık Rusya'da değil.
Mais vous étiez l'une des plus grandes critiques de la corruption dans le gouvernement de Poutine.
Ama Putin hükümetindeki yolsuzluğa en çok karşı çıkanlardandınız.
L'intégrité n'est plus un luxe que je peux m'offrir.
Artık namuslu olma lüksüm yok.
Maintenant que t'es souvenu du plus gros détail qui était que la personne était une femme...
Odadaki kişinin kadın olduğunu hatırladığın için de...
Je peux me rappeler de plus.
- Daha fazlasını hatırlayabilirim.
Je veux dire, c'est peut être beaucoup plus vaste que juste lui.
Ondan fazlası da olabilir.
Je me dis que si je reste ici encore longtemps, je n'aurais plus de famille à qui retourner.
Burada biraz daha kalırsam döndüğümde bir ailem olmayabilir.
Je ne suis plus le garçon dans la bulle maintenant.
Artık balonda yaşamıyorum.
Tu ne présentes plus un risque de contaminer les autres.
Artık başkalarını etkileme riski taşımıyorsun.
Mais tous les deux, on plus rien à se dire depuis bien longtemps, et... je ne veux pas qu'elle me voit dans cet état.
Ama birbirimize söyleyeceklerimiz uzun zaman önce tükendi ve beni böyle görmesini istemiyorum.
Il faut évacuer ce secteur au plus vite.
Bölgeyi hemen boşaltmalıyız.
Ça, et le fait qu'elle avait envie de tuer d'autres personnes innocentes en plus dans le but d'en atteindre une.
Ayrıca tek bir kişiyi öldürmek için masumları öldürmekten de çekinmedi.
Et depuis, il est dans un coma artificiel, ça lui donnera plus de temps pour atteindre une nouvelle victime.
O zamandan beri de komada, bu da yeni bir kurbana saldırması için yeterli süre demek.
Moi non plus.
Ben de göremiyorum.
Je n'ai aucun visuel non plus.
Ben de görmüyorum.
Moi non plus.
J.J.? - Benim de değil.
La même chose se serait produite, sauf que ça aurait mis plus de temps.
Sonuçta yine aynı şey olacaktı, sadece biraz daha zaman alırdı.
C'est bien plus que ça.
Çok daha fazlasıdır.
Parce que ce genre d'amour est beaucoup plus grand qu'une maladie cérébrale.
Çünkü bu tarz sevgi beynin hastalığından ötedir.
De plus, j'ai trois amis.
Ayrıca, benim üç dostum var.
En plus, je ne veux pas que Cabe ou Sly soient bouleversé.
Ayrıca, ne Cabe ne de Sly'ın dışlandığı için üzülmesini istemem.
Je suis le plus vieil ami de Toby et son employeur, je suis le choix logique.
Pekâlâ, Toby'nin en eski arkadaşı ve işvereni olarak en mantıklı seçim benim.
Ça augmentera la longévité des nouvelles turbines sans lame de plus de 60 %.
Aşınma yok. Bunlar yeni bıçaksız türbinlerin dayanıklılığını % 60'ın üstünde artıracak.
Et bien Fantaisies et Émois couvre plus de 12 éons de bataille, de la montée du Minotaure aux Conflits des Trolls.
- Fantasies and Frolics Minotaur İsyanı'ndan Troll Çatışması'na kadar 12 uzun savaş içerir.
Leur plus grande échelle fait 30 mètres
- En uzun merdivenleri 30 metreymiş.
Le plus proche aide un randonneur qui est tombé dans un ravin.
En yakın olanı, hendeğe düşen bir yürüyüşçüye yardım ediyormuş.
Les gars, toutes les 15 secondes nous sommes 5 cm plus près de du sol, et je ne veux pas que Ralph soit élevé par 4 lunatiques.
Çocuklar, her geçen 15 saniye çarpmaya 5 cm yaklaşıyoruz ve Ralph'ın beş deli tarafından büyütülmesini istemiyorum.
Ça ne doit pas peser plus de 2 kilos. Personne n'a un bras aussi bon.
İki kilodan fazla olamaz.
Non, ne t'inquiètes pas parce que, pour les prochaines minutes de notre vie, cette stupide pom-pom girl ne te dérangera plus.
- Paige. - Hayır, üzülme çünkü hayatımızın önümüzdeki bir kaç dakikası bu salak pon pon kız artık seni rahatsız etmeyecek.
C'est plus léger que l'air et très inflammable.
- Havadan hafif ve çok yanıcıdır.
Tu sais quoi, j'espère qu'ils vont accélérer ce treuil parce que je ne veux pas passer une seconde de plus avec toi dans cette boite.
Ne var biliyor musun, umarım bu vincin çıkışını hızlandırırlar çünkü bu kutuda seninle bir saniye dahi geçirmek istemiyorum.
Donc on va mourir parce qu'il n'y a plus de vent.
Hava rüzgârlı değil diye öleceğiz yani.