Translate.vc / французский → турецкий / Porter
Porter перевод на турецкий
18,089 параллельный перевод
Pour pouvoir porter une queue de cheval.
Böylece saçımı at kuyruğu yapabiliyorum.
Tu peux porter ça si tu veux.
İstersen giyebilirsin.
Porter des fringues ridicules, taille small, small, stylées, débiles, ridicules.
Saçma sapan ufacık, dapdar ama tarz kıyafetler giymeye çalışıyorum.
Tu peux porter ton poids?
- İş yapabilir misin?
Je n'ai aucun souci à porter l'uniforme, saluer le drapeau et faire mon devoir.
Üniformamı giymek ve bayrağımı selamlayıp vazifemi yapmakla bir sorunum yok.
Cela inclut dans ce cas sa désobéissance aux ordres de porter une arme.
Bu haklara silahlanma emrine itaatsizlik etmesi de dâhildir.
Tu ne feras pas porter le chapeau aux autres.
Bugün suçu başkalarına yıkamayacaksın.
Comment Becky va-t-elle nous porter?
Peki Becky bizi tam olarak nasıl taşıyacak?
Tu ne peux pas porter ces chaussures.
O terlikleri giyemezsin.
On est venu me dire qu'un enfoiré me faisait porter des cornes.
Birisi gelip, götün birinin bana boynuz taktığını söylüyor.
Nous n'allons pas les porter sur notre dos.
Sırtımızda taşımayacağız onları.
Je sais que tu voulais porter quelque chose de spécial.
Özel bir elbise giymek istediğini biliyordum.
Bien, tu n'as pas de problèmes à les porter.
Ama postlarını giyiyorsun.
Tu vas porter un message à ton patron.
Şimdi, patronuna bir mesaj ileteceksin.
Trois jours de cheval pour aller à Sacramento porter la mauvaise nouvelle, un jour pour que Bogue prépare son plan, trois jours pour revenir.
Kötü haberin Sacramento'ya ulaşması üç gün, Bogue'un plan yapması bir gün, gelmesi üç gün.
Oui, les attardés que l'on force à porter un après-rasage.
Doğru. Losyon kullanmaya zorlanan geri zekâlılar gibi.
Il devait porter le cercueil, mais il avait de la difficulté à soulever son bout du cercueil.
Tabutu taşıyanlardandı. Baya zorlanıyordu. Tabutun ucunu tutarken yani.
Mon père l'a convaincu de pas porter plainte si je m'engageais le jour suivant.
Babam... Babam, suçlamalardan vazgeçmesini sağladı. Ertesi gün askere yazılmaya gittim.
D'abord, vous allez porter quoi?
Tamam. Öncelikle, ne giyeceksiniz?
Tu veux le porter?
- Takmak ister misin? - Evet.
Je vais te porter.
Seni taşıyacağım.
Les rangers doivent porter des chemises blanches, bleues ou beiges.
Yönetmelik beyaz, mavi veya bronz gömlek giyebilirsin diyor.
Il va de soi que de temps à autre, on risque de porter les mêmes.
Buna göre arada bir, aynı giyineceğiz.
Merci de porter la chose à mon attention.
Dikkatime sunduğunuz için teşekkürler.
Je devrai porter cet uniforme?
O üniformayı giymem gerekecek mi?
Porter mes habits, t'allonger dans mon lit?
Pantolonumu da sen mi giyeceksin? İçeri girip yatağıma mı serileceksin?
Pensez à porter une jupe plus longue.
Biraz daha az açık şeyler giymek isteyebilirsiniz.
Quand on porte une robe pareille, Clark, il faut la porter avec assurance.
Böyle bir elbise giyeceksen Clark kendinden emin şekilde giy.
Il n'y a que toi, Will Traynor, pour dire à une femme comment porter une robe.
Sadece sen, Will Traynor bir kadına bir elbiseyi nasıl giyeceğini söylersin.
Tu dois les porter et faire un truc avec.
Herhalde onları giyip kendini farklı hissediyorsun.
James veut porter un toast!
James kadeh kaldırmak istiyor!
Le Projet d'intégration de mammifères commence à porter ses fruits.
Memeli Programı meyvelerini vermeye başladı.
Tu dois être le seul à le porter.
Bahse girerim bunu da kendin kazanmışsındır.
La maladie de Mr. Vernon m'empêchait de lui porter l'attention que le devoir et l'affection requièrent.
Mr. Vernon'un hastalığı da ona hem sorumluluk hem şefkat gerektiren yeterli ilgiyi göstermeme mani oldu.
ils ont laissé quelqu'un derrière, et lui ont fait porter le chapeau.
Bir kişiyi geride bıraktılar. Tuzak kurdular. Zor duruma soktular.
- 30 ans, c'est très long pour porter un fardeau aussi lourd.
Bir şeyin peşini 30 yıl boyunca bırakmamak abartılı, değil mi?
Elle est censée me porter aux nues, me remonter le moral.
Beni yüreklendirip iyi hissetmemi sağlaması gerekiyordu.
Je suis Charles Porter.
İsmim Charles Porter.
Et ensuite, vous allez porter ces menottes jusqu'à la prison.
Ve ikincisi hapse girmek üzere giderken bu kelepçeleri siz giyiyor olacaksınız.
Vous devriez porter ce soir.
Bu gece bunu giymelisin.
Que vas-tu porter?
Ne giyeceksin?
Un regard extérieur sur nos activités, peut porter un certain intérêt.
Gözetim düşünülmeden reddedilebilecek bir fikir değil.
Quelqu'un lui ferai porter le chapeau pour qu'on l'attrape.
Birinin onu bulmak için komplo kurduğunu söylüyorsun.
- Si ça peut porter chance...
- Biraz şans fena olmaz aslında.
Je pensais réellement que rien ne pouvait atteindre Arthur, avant de te voir porter cette montre.
Arthur'un kalbini yumuşatacak bir şey olduğunu hiç düşünmemiştim. Ta ki sana bu saati verdiğini görene dek.
Je suis dans l'groupe, et je l'ferai pas porter du maquillage.
Ben gruptayım ve makyaj falan yaptırmayacağım.
♪ Vous portez une robe ♪ ♪ Et me dites de pas porter de chaussures marron ♪
# Bir kıyafet giyip Kahverengi ayakkabı giymememi söylüyorsun #
En fait... On ne veut pas porter plainte à tout prix.
Şikayetçi olmak istemiyoruz.
Je crois que monsieur a plus de raisons de porter plainte contre vous.
Bence adamın sizden şikayet olması için daha geçerli sebepleri var.
Je suis le seul au monde à porter ce nom.
Dünyada her birimizden sadece bir tane var.
Que dois-je porter?
- Ne giyeyim?