Translate.vc / французский → турецкий / Prôné
Prôné перевод на турецкий
120 параллельный перевод
Vous êtes au courant que ce procédé n'a pas été inventé par les nazis, mais qu'il était prôné depuis des années à destination des malades mentaux et des criminels?
Toplu kısırlaştırma uygulamalarının Nasyonel Sosyalizm'e özel olmadığını ve bundan yıllar önce suçla ve zihinsel engelli insanlarla başa çıkabilmek için..... bir silah olarak geliştirildiğini biliyor muydunuz?
Et n'est-il pas vrai que le point commun de ces gens est le fait qu'ils ont prôné la violence contre le gouvernement?
Peki sizce bu insanların hepsiyle ilgili bir gerçeğin Güney Afrika devletine karşı şiddeti desteklemek olduğu doğru değil mi?
Elle a prôné l'élimination des derniers restes du virus de la variole, et a fait détruire les dernières fioles à Atlanta et en ex-Union soviétique.
- Çiçek hastalığı. Buradaki, Atlanta'daki tesislerde ve Sovyetler Birliği'ndeki çiçek hastalığı virüsünden arda kalanların yok edilmesine ön ayak olmuştur.
Je le respecte pour avoir ouvertement prôné l'apaisement.
Bunu kimsenin söylemesine gerek yoktu. Adlai'nin bir korkak olarak gözükmeyi göze almasına saygı duyuyorum.
Mon père a toujours prôné l'harmonie.
Lütfen. Babam hep uyumun önemini vurgulardı.
C'est pourquoi j'ai toujours prôné la fermeté en matière de sécurité.
Ve bu yüzden güçlü savunma önlemleri almak konusuna çok önem veriyorum.
Je n'ai jamais prôné la violence... jamais.
Şiddete asla başvurmadım, asla.
Sa politique. Il a prôné une réduction de budget pour l'éducation spécialisée.
Özel eğitime olan bütçe kısıtlamalarına onay verdi.
Cette liberté que l'Angleterre prône pour ses sujets.
İngiltere'nin herkes için istediği özgürlüğü istiyorlar.
Je prône toujours la paix.
Ben daima sulh taraftarıyım.
- Et iI prône Ia désertion, alors qu'on a plus que jamais besoin d'hommes compétents à bord.
- Ve şimdi de bu deniz altıda her sağlam insana bu kadar ihtiyacımız varken gemiyi terk etmeyi onaylıyor.
Tu disais pourtant toi-même qu'il fallait quelqu'un qui prône une nouvelle voie, qui incarne l'homme du nouveau millénaire.
Ama... imparatorluğu değiştirecek birine... sizi anlayacak birine ihtiyacınızın olduğunu siz kendiniz söylediniz Sezar. 1000 yıllık Roma'yı kuracak olan adam...
Mon Frère, vous êtes un brillant prêcheur. Mais un jour, vous direz votre prône en haut d'une potence.
Dinle Rahip, yüce bir vaizsin ve konuşmalarınla celladın ilmiğini boynuna geçireceksin.
L'opinion américaine prône la non-intervention.
Amerikan halkı başkalarına karışmamaya inanır...
- Si vous voulez mon avis... Je ne prône que les livres sur le bien et le mal.
Kendi fikrimi söylüyorum, ben yalanları değil, doğruları söyleyen kitapları tercih ederdim.
Mais Jim prône la génération du "nous", et nous devrions tous l'imiter.
Jim,'biz'neslinin başlaması gerektiğini düşünüyor. Hayatını bu şekilde yaşıyor.
Notre race prône la coexistence pacifique.
Biz barışçıl bir ortak yaşam arıyoruz.
Vous parlez d'un Empire qui prône l'honneur à tout bout de champ!
Şerefe bu kadar değer veren İmparatorluk, buna ne der?
O'Brien prône le renversement violent du gouvernement, et a ouvertement professé son admiration pour Hitler.
Bay O'Brien devletinin şiddet dolu geçmişini savunuyor. Adolf Hitler'e ne kadar hayran olduğunu kendisi de açıkça belli etti.
Il prône la haine du dollar. Arrête!
Para için nefret tohumları ekmek!
"BEWITCHED" NE PRONE PAS LE SATANISME
"Büyülenmiş" demek satanizmin reklamını yapmak değildir.
Elle prône la consultation.
Bu konuda başvurabileceğin tek kişi.
Doucement, Danny. L'Ancien Testament prône le pardon pour tout un chacun.
- Eski ahite atıfta bulunuyorum Haham tümüyle affı emreden.
Ce n'est pas ce que PETA prône...
PETA'nın savunduğu bu -
Le gouverneur prône la fermeté.
Vali'nin suçlara karşı çok katı olduğunu biliyorsunuz.
Korn vénère Satan et prône la violence.
KoRn, vahşi müzik yapan satanist bir gruptur!
Je prône la paix.
Hangi barış sever adam bunu yapmazdı ki?
Une attaque surprise est contraire à tout ce que prône les E-U.
Habersiz bir saldırı Amerika'nın gerçek amacını ortaya çıkaracaktır.
Je ne prône pas la vente libre des armes à feu.
Silah taşıma yasasından falan bahsetmiyorum ben burada.
Le monde de l'art prône la culture et l'éducation.
Christobel, sanat dünyası kültür ve üretme yeridir.
Car Sa loi prône la fraternité.
Onun kanunu kardeşlik diyor.
Sa loi prône le pardon.
Onun kanunu bağışlamak diyor.
Sa loi prône la célébration de l'amour.
Onun kanunu aşkı kutsuyor, herkesin aşkını.
Pour quelqu'un qui prône l'ouverture d'esprit, tu juges vite les gens.
İnsanları çok çabuk yargılıyorsun. Selam Whitney.
Il prône toujours l'originalité tout comme toi.
Yaratıcılık vaat ediyor. Tıpkı senin gibi.
C'est un parti qui prône les intérêts des anciens combattants, mais parfois il faut savoir bâtir une base à partir de la base.
Parti önlemeyle ilgileniyor fakat... bazen üsten üsse inşa etmeniz gerekir Öyle mi?
Nous, on prône l'intégration.
İslam Milleti bir Afro-Amerikan yaşam biçimi.
- Il prône la guerre! - C'est ridicule. Il y a plus d'un million de juifs dans ce pays, de toute condition et de toute profession.
bu çok saçma. bu ülkede her meslekten yarım milyon yahudi yaşıyor.
Je prône l'action, ils agissent.
Ben proaktifim. Bu insanlar olaylarla ilgileniyorlar.
Je prône le pragmatisme.
Ben pragmatistim, Doktor.
Il prône le jardin d'enfants en journée continue. Qui est-ce que ça va déranger?
Sonra, şu ana okullarından biri için çalıştı..... yani kim ana okulu kurulması karşı çıkar ki?
"Tant que les dons affluent, " il prône sa religion écolo anti-homme " comme une noble cause.
Bağışlar geldiği sürece, anti insancı çevre dininiz, yüce bir gaye olduktan sonra, gerçeklik kimin umrundaki? "
Elle est allée au Prone.
Prone'a gitmişti.
On a trouvé votre empreinte sur ce film de menthe au Club Prone cette nuit.
Prone'da bulduğumuz naneli şeridin üstünde parmak izin çıktı.
Mais moi je prône l'esprit sportif.
Ama Ben Centilmenlik Üzerinde Yoğunlaşmak İstiyordum.
À ce que j'ai compris un groupe qui prône la mort de l'être humain et dont vous ne savez rien va faire exploser une autre bombe dans quelques heures.
- Sahi mi? Hakkında hiçbir şey bilmediğin bir ölüm tarikatı ilerleyen saatlerde bir bombalama daha yapmaya kararlı.
Quand M. Ammer vous a décrit, un visionnaire qui prône l'originalité, je me suis dit : Au diable les conventions, redéfinissons l'élégance.
Bay Ammer, bana sizin nasıl biri olduğunuzu yenilik peşinde koşan ileriyi gören biri olduğunuzu anlattığında kendi kendime "Eski âdetleri kıralım, zarafeti tekrar tanımlayalım." dedim.
Pour quelqu'un qui prône la tolérance, il a des contacts bizarres.
Hoşgörü hakkında ders veren bir kişiye göre, gerçekten çok tuhaf dostları var.
J'ai lu une interview dans un magazine de whisky où Tex prône les vertus du seigle.
Yeni dergimiz MYW'nin beynini, çok satan kitapların yazarını ve editörünü tanıştırmak istiyorum.
Tu écoutes une de ces chansons qui prône le sexe et le meurtre encore?
Yine o saçma sapan, vurdulu kırdılı şarkılardan birini mi dinliyorsun?
La visite contreversée du président vénézuélien s'achève aujourd'hui par un repas offert par le Maire, durant lequel on attend qu'il renouvelle son attaque contre le soutien britannique à la politique étrangère US, et prône une diplomatie plus indépendante pour la Grande-Bretagne.
Nerede? "Venezuela Başkanı'nın tartışmalı ziyareti Belediye Başkanı'nın ev sahipliği yaptığı bir ziyafetle bugün sona eriyor." "Etkinlikte, İngiltere'nin Amerikan dış politikasına verdiği desteğe yönelik saldırısını yenilemesi ve İngiltere'ye dünya meselelerinde daha bağımsız bir tutum sergilemesi yolunda baskı yapması bekleniyor."