Sá перевод на турецкий
267,845 параллельный перевод
Mon patron insiste pour que je travaille sur sa campagne tous les deux ans.
Patronum her iki yılda bir kampanyasında çalışmamda ısrarcı.
Sa célébrité lui permet de rencontrer les chefs du gouvernement, de voir des parties de la nation auxquelles les habitants normaux n'ont pas accès.
Ünü, ona devlet yetkilileriyle görüşme ve ülkenin sıradan vatandaşların görme yetkisi olmayan yerlerini görme olanağı veriyor.
Si n'importe qui peut gagner leur entrée dans le tournoi en si peu de temps, c'est Scorpion.
Bu kadar kısa sürede kazanıp o turnuvaya katılacak biri varsa o da Scorpion'dur.
Attends de voir sa danse de la victoire.
- Sen bir de zafer dansını gör.
Non, ce ne sera pas une sortie mais une chute de 12 mètres jusqu'à sa mort.
Hayır, burası bir çıkıştan daha çok onun ölümüne giden 12 metrelik bir dalış.
Tu es celle qui a dit qu'être mesquin n'est pas un moyen de vivre sa vie.
Dark kafalı olmak bir yaşam tarzı değildir diyen sendin.
Nous devons en finir ici pour que l'un de nous puisse s'asseoir face à elle le plus vite possible.
Burada işleri toparlamamız lazım ki birimiz kadının karşısına en kısa zamanda otursun.
Il va vouloir sortir de cette salle le plus tôt possible, ce qui le fera disqualifier.
En kısa sürede o odadan çıkmak isteyecek... -... ki bu da onu diskalifiye ettirecek.
Perozzi a quitté la scène, apparemment très malade, perdant sa position!
Perozzi sahneyi terk etti, belli ki bayağı hasta... -... pozisyonunu feda ediyor.
Walter ne peut pas dire à Natalya d'aller aux toilettes sans que tout le monde entende, y compris sa sécurité!
Walter, Natalya'ya güvenlik de dâhil olmak üzere herkes duymadan tuvalete gitmesini söyleyemez.
Il vient de bouger le cavalier en C3, et l'oriente vers l'extérieur, vers les chiffres.
- Atı C3'e oynadı ve yüzünü dışa çevirdi, numaralara doğru. - Neden?
Je lui devais de finir sa mission.
Ona görevini tamamlayacağıma dair yemin ettim.
- Son père déteste sa patrie. - Vous faisiez quoi, là-bas?
Babası, anavatanından, geldiği topraklardan nefret ediyor.
Sa soeur arrive d'Afrique du Sud dans 3 semaines, pour le voir.
Üç hafta sonra Güney Afrika'dan ziyarete kız kardeşi gelecek.
Pourriez-vous nous dire comment vous avez gagné sa confiance?
Güvenini nasıl kazandığına dair söyleyebileceğin bir şey var mı?
Cherchez plutôt qui a tué Frank Gaad à Bangkok et pourquoi. Au lieu de vous en prendre au type qui vous a filé le tuyau du siècle avant de reprendre sa vie chez lui.
Bize yüzyılın ihbarını veren ve sonrasında hayatını yaşamak için yuvasına dönen adamla uğraşmak yerine Frank Gaad'ı Bangkok'ta kimin, neden öldürdüğünü bulmaya ne dersiniz?
Burov nous a filé le tuyau du siècle avant de reprendre sa vie chez lui.
Bize yüzyılın ihbarını veren ve sonrasında hayatını yaşamak için yuvasına dönen adam Burov.
Il se foutait de ce que pensait sa famille.
Adam buraya gelip önemli biri olmak istedi.
Un pilote et sa femme hôtesse de l'air.
Bir pilot ve hostes eşi.
Il touche à peine à sa nourriture et sa mère lui dit quoi manger, comme pour un bébé.
Yemek seçiyor.
Après, mais avant sa mort, il n'y avait pas assez à manger.
- Savaşta mı? - Yok, sonrasında. Ama öncesinde...
Sa mère a déserté, il s'est fait arrêté, et maintenant il est venu ici pour voir un père qu'il n'a jamais vu.
Annesi iltica etti, kendini tutuklattı şimdi de hiç görmediği babasının peşinden buraya geldi.
Eh bien, la vie est courte.
- Hayat kısa.
Pasha a dit que sa mère avait obtenu le travail.
Pasha, annesinin işi aldığını söyledi.
Assez pour que sa mère veuille rentrer avec lui à Moscou?
Annesinin onu da alıp Moskova'ya dönmesini isteyeceği kadar mı kötü?
On coincera sans doute son patron, avec ou sans sa collaboration.
Muhtemelen patronunu da alacağız, kadın işbirliği yapmasa bile.
On enquête aussi sur d'autres gens de sa liste.
Ayrıca listesindeki diğer insanlarla ilgili de çalışmaya başladık.
- C'est sa petite amie?
- Sevgilisi mi şimdi bu kız?
Il a écrit qu'il détestait sa vie ici. Qu'ils l'ont obligé à vivre aux États-Unis.
Buradaki hayattan nefret ettiği ve onu Amerika'da yaşamak zorunda bıraktıkları için yaptığı yazıyor.
Elle garde sa petite fille deux matinées par semaine.
Haftanın iki günü, sabahları torununa bakıyor.
Sa taille et son âge correspondaient à ceux d'Anna Prokopchuk.
Boyu ve yaşı, Anna Prokopchuk'la çok yakın bir şekilde eşleşti.
Comment pourrait-il accepter le sort de Jessica quand, grâce à vous, chaque jour, il doit venir au travail et voir une machine qui peut remonter le temps et ramener sa femme à la vie?
Her gün "senin sayende" işe gelip bu kahrolası makineye bakıp da zamanda geri gidip karısını hayata döndürebilecekken Jessica'nın ölmesine nasıl izin verebilirdi?
C'est la seule raison pour laquelle il ne décroche pas sa demi-douzaine d'appareils.
Onca çağrıma cevap vermemiş olmasının tek nedeni bu olabilir.
Rufus, il ne doit pas finir dans sa chambre.
Rufus, kızın odasına gitmemeli.
On suit sa trace.
Onu takip ediyoruz.
J'ai été chez lui, frappé à sa porte.
Evine gittim ve kapısını çaldım.
Il est petit et a l'air bizarre.
Kısa boylu, garip görünümlü.
Ils sont partis dans sa chambre.
Onun odasına gittiler.
J'ai vu sa clé.
Anahtarlığını görmüştüm.
Je connais le numéro de sa chambre.
Oda numarasını biliyorum.
Qu'allez vous dire à sa famille?
Ailesine ne söyleyeceksiniz?
Mais quand elle regarde, je mets mes lèvres vers sa fente et je chuchote mes vœux.
" Ama o baktığında dudaklarımı kumbara deliğine dayayıp dileklerimi fısıldıyorum.
Betty, notre carlin Betty, elle passe sa jambe autour de la tête d'Arnold et le met dans une position de cunnilingus
Betty... Pug cinsi köpeğimiz Betty ayağını, Arnold'ın başına doluyor ve onu zorla oral seks pozisyonuna getiriyor.
Et... mon mari remonta son pyjama, jusqu'à sa barbe.
Ve... Kocam, pijama donunu minik sakalına kadar çekti.
Et sa limite de Weissman n'avait rien à voir.
Weissman sınırı da o zamanlar farklıydı.
On s'inquiète de sa vision.
Bunlar Richard'ın vizyonu hakkındaki endişelerim.
Où tu veux en venir? Lui et sa bande de truands et d'égorgeurs, ils vont te trahir.
O ve o at hırsızı, zalim ekibi seni anında harcayacak.
Voler l'idée d'un homme et dévaloriser sa boîte?
Bir adamın fikrini çalıp, şirketini değersizleştiriyorsunuz demek.
Il m'a raconté toute l'histoire. Son entretien chez Periscope. Sa découverte de la photo des parties de Bachman sur son écran lors de la présentation.
Bana bütün hikayeyi anlattı, Periscope'la olan görüşmesini, uygulamayı denerken, Bachman'ın cinsel organının fotoğrafı sayesinde bulduklarını, ve bir anda aklına gelen fikri, "sosisli değil" teknolojisini Periscope'un kendi teknolojisi haline dönüştürmesini anlattı.
Tu as loupé l'histoire de ces idiots qui se sont vendus pour travailler avec cet enculé de Belson dans sa dégoûtante débauche de luxe.
Gavin Belson'un iğrenç zengin kucağında oturan bu aptallar, ruhlarını satmalarının zorluklarını anlatıyorlardı. Onu kaçırdın.
Ce samedi, sa sœur se marie.
Cumartesi kız kardeşinin düğünü var.