Translate.vc / французский → турецкий / Trouble
Trouble перевод на турецкий
2,913 параллельный перевод
- Exactement. Toi et tous les Trouble Tones.
Sen ve diğer Troubletone'lar.
Cette semaine, les Trouble Tones et les New Directions vont chanter des chansons créées
Bu hafta TroubleTones ve New Directions, bayanlar tarafından...
Brittany est ma partenaire chez les Trouble Tones, mais que Dieu bénisse les votes à bulletins secrets arce que si la copine de Santana gagne ces élections je ne finirais jamais d'en entendre parler.
Brittany Troubletones'dan kankam ama çok şükür ki gizli oy veriyoruz. Çünkü eğer Santana'nın kız arkadaşı seçimi kazanırsa, artık hiç susmaz.
Excusez-moi, Les News Directions! et le groupe de chant Trouble Tones.
Pardon, New Directions ve TroubleTones şarkı grupları.
C'est notre "trouble".
Bizim sorunumuz bu.
Mon "trouble" est revenu à cause de cette bagarre avec Duke, et je ne pense pas qu'il s'en soit jamais soucié.
Duke ile dövüştüğüm için sorunum geri geldi ve ben onun yüzünden olduğunu bile düşünmedim.
Stanley a un trouble obsessionnel compulsif.
Stanley'de obsesif kompulsif bozukluk var.
- Il y a eu un silence, une sorte de trouble peut-être, oui, mais un trouble tout à fait sain.
Sessizlik oldu. Bundan rahatsız oldular sanırım. Ama bence onlar için iyi oldu.
Un trouble entraînant l'ossification des muscles et des tissus.
Yani, dokuların ve kasların, kemikleşmesine neden olan hastalık.
Il a un passé trouble, Dr Brennan.
Kuşkulu bir geçmişi vardı, Dr. Brennan.
Je reparle de notre baiser parce que ça me trouble.
Öpüşme olayını büyütmemin sebebi kafamın karışık olması. Yani.
Le trouble de l'éruption?
Büyükbaba, sertleşme sorunu ne demek?
Stanley a un trouble obsessionnel compulsif.
Stanley'de obsesif-kompulsif bozukluk var.
Mon père disait que la faim trouble la vision.
Babam, açlığın gözleri kararttığını söylerdi.
Et pourtant ce n'est pas ce qui vous trouble.
Ama seni rahatsız eden bu değil.
C'est la fouteuse de trouble.
Bütün nu olanlar onun yüzünden.
Dis lui qu'elle n'est pas allergique au gluten, elle dissimule juste un trouble alimentaire.
Glütene alerjisi olmadığını, yalnızca yeme bozukluğuna kılıf uydurduğunu söyle.
J'étais un peu fauteur de trouble à l'école.
Sadece okulda biraz baş belasıydım.
C'est un trouble mental, et la thérapie ne peut pas le guérir.
Bu bir akıl hastalığıdır ve terapiyle tedavi edilemez.
Jusqu'à ce que quelqu'un arrive... et trouble la tranquillité.
Ta ki birisi gelip huzuru kaçırana kadar.
J'ignore le trouble mental qui te pousse à agir de la sorte, mais je suis contrainte de te l'apprendre. que ça te rend fort déplaisant.
Nasıl bir kişilik yetmezliği böyle davranmana yol açıyor bilmiyorum ama bunun seni ne kadar çirkin gösterdiğini söylemeliyim.
Iris a un trouble dissociatif de l'identité.
Iris'te disosiyatif kimlik bozukluğu mevcut.
Un trouble génétique caractérisé par une déficience rénale, des myomes bronchiques, lignes de Beau et surdité.
Genetik bir hastalıktır, böbrek yetmezliği bronşial tümörler, tırnak çizgileri ve sağırlıkla kendini gösterir. Aptal.
- Un trouble génétique!
Bu genetik bir hastalık!
Ou c'est chronique : un trouble d'anxiété généralisée.
Ya da kroniktir ve bu da GAD otoimmüniteye işaret eder.
Un trouble schizoïde non traité qu'il ne maîtrise plus.
İşlenmemiş bir şizoid bozukluğunu bastırma kabiliyetini nihayetinde kaybetmiş.
Les méthodes ont changé depuis les dix dernières années. Nous avons une bien meilleure connaissance de ce genre de trouble, et c'est une bonne chose.
Son on yılda hastalığı daha iyi anladık ve artık tanı süreci de biraz değişti.
Le patient 135 souffre de comportement compulsif accompagné d'un trouble de la personnalité.
135. hasta kompülsif davranış bozukluğu yaşıyordu. Ayrıca borderline kişilik bozukluğu vardı.
Ma maîtresse de CM1 n'avait pas dit que j'avais ADD ( Trouble du Déficit de l'Attention ) ou quelque chose comme ça?
3. sınıftaki öğretmenim OKB'm falan olduğunu söylememiş miydi?
Et bien, il trouble les méchants avec sa rapide syncope et attrape un peu de sable dans sa fidèle bourse, et splat!
Senkop ritimle kötü adamların kafasını karıştırıyor ve sadık torbasından biraz tap kumu alıp, şaplatıyor.
elle a été hospitalisée pour trouble alimentaire.
Henüz ergenken, yeme bozukluğu yüzünden burada hastanelik olmuştu.
Votre passé trouble votre opinion, et j'attend plus de vous que ça.
Geçmişin, muhakemeni gölgeliyor ve ben senden daha iyisini umardım.
vous n'arrivez pas à surmonter vos crises? c'est pour ça que ça s'appelle un trouble. non?
O halde neden üstesinden gelemiyorsun? Buraya bak, No Eun Seol. İşte bu yüzden benim için bir engel.
Je vois que sa mort vous trouble beaucoup.
Ölümünün sana büyük elem verdiğinin farkındayım.
Quoi, vous êtes devenue une fauteuse de trouble?
Sorun çıkarmaya mı çalışıyorsun?
Pourquoi ça ne vous trouble pas?
Bunu nasıl sorun olarak görmezsin?
Le passé trouble d'une chercheuse complique l'enquête au laboratoire
Araştırmacının sorunlu geçmişi laboratuar soruşturmasını gölgeliyor
À ce moment de ma vie, tout ce que je sais Ѕіхѕmіth, c'est que ce monde est bouleversé par les mêmes forces invisibles... Qui trouble nos coeurs.
Hayatımın bu anında, anladığım tek şey, Sixsmith bu dünyayı da, kalbimizi döndüren görünmez güçlerin dönderiyor olduğuydu.
Tu souffres d'un trouble dissociatif paranoïaque suite au traumatisme causé par un fantasme chimique.
Yaşadığın şeyi Paranoid Dissosiyatif Bozukluk olarak adlandırıyorlar. Kimyasal fantazi sonrası travma bu durumu tetiklemiş.
Avez-vous déjà eu un trouble de l'érection?
Hiç sertleşmeme sorunu yaşadın mı?
C'est la mère de Zach. L'année dernière, on lui a diagnostiqué un trouble de déficit de l'attention et il a reçu un ballon aux testicules. Alors, il vaut sans doute mieux qu'il se tienne le plus loin possible du ballon.
Geçen yil oğluma dikkat eksikliği teshisi koydular ve testislerine fena bir top geldi o yüzden onu toptan mümkün olduğunca uzak tutmak iyi olabilir.
Je suis troublé, Finn.
Aklım karıştı, Finn.
Le dernier est un cas de trouble domestique.
Son arama 4.
Détective, je suis troublé. Avez-vous l'impression qu'il est arrivé quelque chose à ma femme?
Dedektif hanım, kafam karıştı.
Ce n'est pas un bon moment. Je voulais juste apporter ça... en gage de réconciliation, car Addy a troublé votre sommeil.
- Addy'nin sizi uykunuzu bölmesini affettirmek için bunlari getireyim dedim.
Vous avez l'air encore plus troublé que votre ami.
Sen arkadaşından da dertli görünüyorsun.
Park Hae Young est très troublé à ce sujet également.
Bu yüzden Park Hae Young'un da başı dertte.
je ne parlais pas de vous. je me sens légèrement troublé. je ne connais pas encore leur intensité.
Bu düşündüğümden daha fazla senden, düşündüğümden daha fazla hoşlanıyorum No Eun Seol.
Il est troublé par ta physionomie.
Yüz ifadenden rahatsız oldu.
Nous nous rasons la tête pour nous déconnecter de ce monde troublé.
Saçlarımızı kestirip bu sorunlu dünyayla ilişkimizi kesiyoruz.
- Trouble à l'ordre public. - Génial.
Mükemmel.