Al перевод на турецкий
247,567 параллельный перевод
Tira dois se quiseres.
İstersen ikisini birden al.
Dobra-te pelos joelhos e aponta para as flechas na linha.
Dizlerini kır ve yerdeki oklara nişan al.
Mas nós podemos criar uma noção das pessoas, e por vezes podemos verificar as suas informações.
Ama onlardan bir izlenim alıyoruz bazı durumlarda da söylediklerini kontrol edebiliyoruz.
Nós tomamos precauções.
Gerekli önlemleri alıyoruz.
Como é que arranjam os vossos produtos?
Ürünlerinizi nasıl alıyorsunuz?
Por favor, leve as tangerinas.
Lütfen şu mandalinaları alın.
"Nenhum assassinato sem a aprovação de todos os departamentos da Central e dos residentes locais."
Merkez'deki tüm bölümlerin ve bölge Meskenlerinin onayı alınmadan hiçbir şekilde suikast düzenlenmeyecek.
Não há aqui dinheiro, mas... tome.
Burada para yok ama alın.
... saiu do supermercado, deixou-o com um carrinho de compras meio cheio.
Süpermarketten çıktı, yarısı dolu bir alışveriş arabasını ardında bıraktı.
Agora, eu sei que é um pouco anormal a meio do ano escolar, mas nós conseguimos a sua atenção agora. Nós não queremos perder isso.
Eğitim yılının ortasında sınıf yükseltmek alışılmadık bir şey, biliyorum ama çocuğun dikkatini çekmişken kaybetmek istemiyorum.
Se ela conseguir um emprego a ensinar Russo na CIA...
CIA'de Rusça eğitme işini alırsa...
É refeição principal no Eid Al-Adha depois do jejum.
Kurban Bayramı'nda ana yemek olarak verilir, oruç sonrası.
Muito fixe que o Henry tenha sido mudado para uma turma de matemática avançada.
Henry'nin bir üst matematik sınıfına alınması bayağı güzelmiş.
Mas eu posso ir buscá-la.
Ben alırdım ama.
Queres ir ao centro comercial ou algo assim?
Alışveriş merkezine falan mı gitsek?
Bem, nós... nós recolhemos as variedades de trigo mais fortes em todo o mundo, nós cruzamos essas variedades, depois arranjamos as pragas mais destuctivas que conseguimos encontrar, testamos as novas plantas e voltamos a reproduzi-las.
Dünyanın dört bir yanından en güçlü buğday tohumlarını alıp çaprazlıyoruz ardından bulabildiğimiz en zararlı böcekleri bulup yeni bitkiler üstünde deniyoruz, sonra yeniden üretiyoruz.
Velhos padrões entre pais e filhos criam barreiras que nos impedem de ver o que realmente lá está.
Ebeveynler ve çocukları arasındaki eski alışkanlıklar gerçekte orada olanı görmemizi engelleyen duvarlar koyar.
Vocês não conseguem experienciar o amor que os vossos pais têm para vocês, ou vocês com os vossos filhos, quando velhos hábitos e sistemas de crenças... todas as coisas as vossas mentes estão a dizer-vos sobre quem eles são, quem vocês são... a meter-se no caminho.
Zihniniz, eski alışkanlıklarınızla ve inanç sistemlerinizle bütün o şeylerle aranıza girip de onların kim olduğunu, sizin kim olduğunuzu söylediğinde anne-babanızın size olan sevgisini ya da sizin evlatlarınıza olan sevginizi hissedemezsiniz.
Toma.
Al bakalım.
Levem o que quiserem.
Ne istiyorsanız alın.
Eu recebo as minhas remessas das quintas.
Mallarımı çiftliklerden alıyorum.
Sim, eu soube que tu conseguiste... transferência para uma turma de honra ou algo assim. Sim.
Evet, üst sınıfa falan alınmışsın galiba, öyle duydum.
Eu lembro-me de quando foste para a primeira classe. Ele disse, " Vocês precisam de um lápis, um bloco de notas e um cérebro. Vocês compram-lhe as duas primeiras.
Birinci sınıfa başladığın günü hatırlıyorum da "Ona bir kurşun kalem, bir defter, bir de beyin lazım" demişti "İlk ikisini siz alın, üçüncüsü zaten bolca var kızda."
- Leva o seu tempo.
- Zaman alıyor bu işler.
E... a seu tempo... tu irás conseguir utilizar estas coisas.
Ve zamanla da bu tarz şeylere alışıyor insan.
Iria ganhar peso e ser despedida.
Kilo alır, kovulurum sonra.
Suficientemente más de modo à mãe dele querer levá-lo para casa em Moscovo?
Annesinin onu da alıp Moskova'ya dönmesini isteyeceği kadar mı kötü?
Era suposto eu passar por lá amanhã, mas a Evgheniya pediu-me para ir às compras com ela, e tenho que fazer isso.
Yarın gidecektim ama Evgheniya alışverişe çağırdı oraya gitmem gerek.
Conseguir apoio?
- Destek alıyor musun?
Bem, como o a da Paige... eles não são tão rigorosos, os miúdos brincam em serviço, e iria ser difícil captar a atenção dos professores.
Paige'inki gibi okullar, ciddi değil, herkes dalgaya alıyor.
Aqui, aqui têm uma brochura.
Alın, broşürü de burada.
Quando eles a levaram... Eu pensei em matar-me.
Onu alıp götürdüklerinde kendimi öldürmeyi düşündüm.
Quando foi a última vez que fez compras num gastrónomo?
En son ne zaman halk marketinden alışveriş yaptın?
Quando eu percebi os sinais disto, eu simplesmente desapareci de perto deles.
Bu iş için sinyal alınca onları bırakıp gittim.
Eles suspeitam que é uma espécie parcialmente criada a partir de uma casta Kazakh, o que é surpreendente.
Kazakistan'daki bir türden de bir kısım alındığından şüpheleniyorlar. Bu şaşırtıcı bir şey.
Tu devias sair. Apanhar ar.
Dışarı çık, biraz hava al.
Eu não quis tirar o filme para revelar nem nada.
Filmi alıp da fotoğrafçıya götürmek istemedim.
Ainda não me habituei à ideia.
Daha alışamadım hâlâ.
Leva entre dois a três anos até uma verdadeira adaptação.
Tam anlamıyla alışması iki ila üç yıl sürer.
- Meu Deus... - Mais devagar. Façam uma pausa.
Sakin ol, derin bir nefes al.
Você acha que... nós poderemos alguma vez levar a Paige e o Henry... de regresso... a casa?
Sence herhangi bir noktada Paige'le Henry'yi alıp ülkemize dönebilir miyiz?
Nós não sabemos se... eles irão alguma vez adaptar-se de verdade a viver lá...
- Oradaki hayata alışabilirler mi, hiç bilmiyoruz...
É difícil imaginar todos os problemas que dois miúdos Americanos terão para se adaptarem a viver lá.
İki Amerikalı çocuğun oradaki hayata alışmaya çalışırken yaşayacağı sorunları hayal etmesi zor.
E vocês não podem ocultar-lhes os desafios que irão modificá-los.
Kişiliklerini belirleyecek zorluklardan alıkoyamazsınız onları.
Eles estão a tirar o pão que o povo devia comer e a fazer fortunas com isso.
İnsanların ekmeğini ellerinden alıp üstünden servet elde ediyorlar.
Depois de ela se habituar às coisas.
Her şeye alıştıktan sonra.
Não quis tirar o filme para revelar nem nada.
Filmi alıp da fotoğrafçıya götürmek istemedim.
A Chris que devemos ter uma resposta de St. Edwards na próxima semana ou na seguinte.
Chris, St. Edwards'tan önümüzdeki bir-iki hafta içinde haber alırız dedi.
É perto daqui. Vou levar-te comigo.
Buralarda, seni de alırım.
Podes comprar qualquer coisa para a tua mulher.
Eşine bir şeyler alırsın.
Se a minha mulher se habituasse a essas comidas finas... o que é que iria fazer?
Karım o süslü yemeklere bir alışsın ne yaparım ben ondan sonra?