Translate.vc / португальский → турецкий / Fast
Fast перевод на турецкий
560 параллельный перевод
Fast Eddie, vamos jogar Snoker.
Hızlı Eddie, hadi biraz bilardo oynayalım.
Jogue Snoker, Fast Eddie.
Oynamana bak Hızlı Eddie.
E você também, Fast Eddie.
Sen de öyle Hızlı Eddie.
Fast Return adianta-se...
Dışarıya doğru hareketlendiler.
Só arranjou outro emprego num restaurante de fast-food, que durou 28 minutos?
Bulduğunuz tek diğer iş bir hamburgercide. Ne kadar sürmüş? 28 dakika mı?
Esperar duas semanas pode ser o vosso estilo mas o Bobby e eu somos o "Senhor Rápido" e o "Capitão Mais Rápido".
Pekala, bir "belki-olur" için iki hafta beklemek, sizin çocukların stili olabilir, ama Bobby ve ben Jumpin'Jack Flash ve Captain Go-Fast'iz.
- Parece uma empresa de transportes.
Aynı fast-food zinciri gibi.
Mesa número sete para o Fast Eddie.
Hızlı Eddie için masa yedi.
Este é o Fast Eddie Felson.
Ya sen kimsin...
Para ele, trato de tudo por 15, visto que o Fast Eddie investe nele.
Ondan yüzde 15 alacağım at yarışçısı Hızlı Eddie tarafından yarışa konduğu için.
É uma mesa para anões. Anda lá, Fast Eddie.
Cüceler falan için bu masa.
- Preparo o jogo para o Fast Eddie.
Bay Hızlı Eddie için topları topla.
Fast Eddie, este é o Moselle.
Hızlı Eddie, bu Moselle.
- Qual é a aposta? - 50 no Fast Eddie ganha 100.
Hızlı Eddie'ye 50 koyan 100 kazanır.
O Larry vai jogar com um homem de St. Louis, Missouri o campeão regional de pool bola 9, Lorenzo Kennedy, vai jogar com o regressado Fast Eddie Felson.
Larry St. Louis, Missouri'den gelen bölgesel 9-top şampiyonu Lorenzo Kennedy...
Estivemos a perder tempo, se não conseguirmos apresentar amostras... à Autoridade de Comida Rápida Nalic Nod.
Nalic Nod - Fast Food Kuruluna örnek sunamazsak, zamanımızı boşa harcadık demektir.
Assim que a Autoridade de Comida Rápida verificar as amostras... e enviar a permissão de Abate em Massa... este planeta nojento tremerá... perante o poder da cadeia de restaurantes Lord Crumb!
Fast Food Kurulu, örnekleri inceledikten... ve Toplu Katliam iznini verdikten sonra bu ufak iğrenç dünya Lord Kıtırık'ın lokantalar zincirinin kudreti altında titreyecek.
- Estamos a 24 horas da fama ou do total esquecimento. - Vais assinar ou não vais?
Fast food'da şöhrete ulaşmamıza veya unutulmamıza 24 saat var.
O ambiente'fast food'é um dos mais stressantes... por causa das exigências que te são feitas.
Hazır yemek, taleplerinden dolayı en stresli işlerden biridir. Çünkü sizden çok fazla şey beklenir.
É usado em rolos fotográficos e como conservante da fast food. É também um herbicida potente.
bu ; suni ipek yapmada, film ve yiycekler için katkı maddesi üretmekte kullanılır aynı zamanda kuvvetli bir herbisittir herbisit mi?
Se de facto é assim, óptimo, não irei dizer a ninguém... mas, se pretende tratar deste caso... com os seus dons de feirante chico esperto... que parece usar a toda a hora, vai acabar por negligenciar algo... e não vou permitir que aqueles dois... fiquem presos mais tempo do que o necessário... só porque o advogado deles prefere a maneira mais fácil!
Durum buysa, sorun değil. Kimseye anlatmam. Ama benim kanaatimce, eğer bu dava, aynen fast-food, düzenbaz, İran pazarı tarzıyla ele alınırsa ki sizin her şeyi bu şekilde ele aldığınız görünüyor o zaman bazı şeylerin eksikliği hissedilir.
* Rápido
# Fast
* Tempo para uma mudança, movin'real rápido
# Time for a change, movin'real fast
Construir centros, cadeias de comida rápida, diversões.
Güzellik salonları, fast food zincirleri, popüler eğlence.
Claro. Só teria de ficar à porta de um restaurante e comer-nos quando saíssemos.
Yapması gereken tek şey, bir fast-food restoranın karşısında beklemek,... ve biz çıktığımızda bizi yemek.
- Olha, pedi o carro ao Fast Eddie.
- Hey, arabayı Fast Eddie'den ödünç aldım.
- Mas quem é o Fast Eddie?
- Fast Eddie de kim?
A semana passada, antes de me meterem neste buraco, pedi um hambúrguer num "fast food".
Geçen hafta, aslında beni bu cehenneme sürüklemelerinden hemen önce! Bir fast-food dükkanında hamburger ısmarlıyordum.
Não quero ser chato, pessoal, mas acabamos de passar por outra lanchonete e estou morrendo de fome.
Çocuklar sizi sıkmak istemiyorum ama az önce bir fast food daha geçtik ve ben açlıktan ölüyorum.
Já trabalhei num fast-food.
Daha evvelden fast food tecrübem var.
Comida, fast food, para o faminto e o apressado.
- Yemek hızlı yemek ( fastfood ), aç ve acelesi olana.
Fast food. Como chama essa coisa?
- Neden öyle diyorsun ki?
Não como fast-food.
- Hayır. Abur cubur yemem.
Os empregados do restaurante de comida rápida.
Fast Food çalışanları.
Podia comprar comida de plástico e disfarçá-la como meu cozinhado?
Ama ya fast food alıp kendi yemeğimin arasına sokuştursam?
Que há uma ligação com o tiroteio no restaurante.
- Fast-food restoranındaki olaylarla bir bağlantı.
E viver de fast food.
Abur cuburla besleniriz.
Tens razão, mas lembra-te... desde que o Maxwell's saiu, que nunca tivemos um "fast break".
Haklısın, ama unutma Maxwell gittiğinden beri hızlı hücum yapamıyoruz.
Nenhuma equipa chegou à final sem um "fast break".
Hızlı hücum yapamayan hiçbir takım finallere çıkamamıştır.
Os Celtics... em meados de 80... não tiveram nenhum "fast break".
Celtics çıktı. 80'lerin ortasında hızlı hücumları yoktu.
Que bom que a tua mãe parou de trabalhar pra te ajudar a vestir.
Tanrım! İyi ki annen, fast food restoranmdaki işinden vaktinde ayrıIıp seni giydirmiş.
O quê? Restaurante fast-food? Supervisor de acampamento?
Lokantada çalışmaya ne dersin?
Tenho experiência em servir.
Daha evvelden fast food tecrübem var.
São 4 a 1. O "Trivial Gastronómico" é comigo, querido.
Şey, fast food benim oyunum, tatlım.
Repara nas lojas de fast food.
Butun hayatini hamamda geciremezsin
Todos os dias abre uma e têm sucesso garantido!
Fast-food Dukkanlarini bir dusun
Nestes tempos modernos e caóticos da fast food e dos atendedores e de amores de uma só noite, as pessoas andam cada vez mais fulas.
Abur cuburların, telesekreterlerin ve tek gecelik ilişkilerin olduğu bu modern zamanda, insanlar daha da öfkeli oluyorlar.
Restaurantes de quatro estrelas, fast food, não parava.
Dört yıldızlı restoranlar, Denny'nin yeri. Fark etmezdi ve durmadı.
Sem "fast food" e sem salsichas.
Sosis ve fast food yok.
Too Fast To Live, Too Young To Die e depois Let it Rock, que passou a chamar-se Sex.
Too Fast To Live, Too Young To Die ve Let it Rock mağazasını kurdu sonra adı Sex oldu.
Tenho uma cadeia de restaurantes em todos os planetas do universo.
Evrendeki tüm gezegenlerde fast-food restaurantlar zincirim var.