Lê перевод на турецкий
5,214 параллельный перевод
Sim, gostaria de ver isso, porque posso lê-la como toda a gente.
- Evet, ben de görmek istiyorum. Çünkü herkes gibi ben de okuyabilirim.
- Lê isto.
- Şunu okusana.
Consegues lê-lo?
- Okuyabiliyor musun?
Tens que lê-la, agora.
Hemen okumalısın.
Era um daqueles relógios chiques de desportistas que lê os batimentos cardíacos, a localização por GPS e até a altitude.
Bu yüksek teknoloji saatlerin fantazilerinden biri, kurbanın kalp atışlarını, yer bilgilerini hatta yükseklik bilgilerini okuyor.
Quero lê-las.
Okumak istiyorum.
Então, lê tudo, fala com a Sarah e a Cosima.
Sonuç olarak anlaşmayı oku ve Sarah ve Cosima ile konuş.
Apenas lê, Daniel
Oku, Daniel.
Lê o que os tios escreveram!
Baba, sadece senin için yazılanı oku.
Lê!
Evet... - Oku.
Despacha-te e lê isso!
Bunu zaten okudun!
Lê as próprias palavras dele.
Kendi sözlerini oku.
Ela lê muito, e vê muitos noticiários.
Başka? Bol bol kitap okuyor ve haber seyrediyor.
Lê.
Oku.
É por isso que eu gosto de lê-los.
O yüzden onları okumayı seviyorum.
Esquece a luta de robôs e lê a porcaria do texto!
- Krieger! Robot dövüşünü unut, oku şu lanet metni!
Mas lê a parte de trás.
Evet, arkasını da oku.
Ela segurava a minha mão e apertava forte por causa das bruxas com maçãs envenenadas... E esperava o beijo do amor verdadeiro. Então, ela sorria e pedia,'mãe, lê outra vez.'
Çarpık ve korkunçtular ve cadılarla, zehirli elmalarla dolu masalları dinlerken ellerimi sımsıkı kavrayıp sıkardı ve gerçek aşkın öpücüğüyle ilgili kısımların gelmesini beklerdi o kısımlar gelince de gülerek "Anne bir daha okusana." derdi.
Quando te organizares, começa a fazer chamadas a partir desta lista. E lê deste itinerário.
Hazır olunca şu listeden kişileri arayacak ve burada yazanları okuyacaksın.
Lê-me os meus direitos. - O quê?
Hey, hey, haklarımı oku.
- Lê-me os meus direitos.
- Ne? - Haklarımı oku.
Qualquer um, lê.
Oku.
Está declarado, lê isso aí.
Durum açıklandı. Elinizdeki okuyun lütfen.
Se ele lê isso na internet... a sua próxima inspiração pode vir de qualquer lado.
Eğer bu bilgilere web üzerinden ulaşıyorsa bir sonraki fikri her an ortaya çıkabilir.
- A mãe diz que quem lê apenas ao seu nível escolar, é um drogado em formação.
Annem, kendi seviyesinde şeyler okuyan birisi, derslerinde zehir gibi olur, diyor.
Olha, Maggie, eles também alguém que lê uma história.
Bak, Maggie, masal anlatıcısı var.
Lê o resto do título.
Başlığın geri kalanını oku.
- Querido... vai deitar-te que a mãe lê um pouco.
Tatlım yatağına git, annen sana hemen okuyacak.
Lê para a próxima vez.
Gelecek sefer sana o okur.
E agora quer lê-lo e não sei o que fazer.
Şimdi okumak istiyor ve ne yapacağımı bilmiyorum.
- Que ninguém lê.
Kimsenin okumadığı raporları.
Lê e chora.
Hazmet.
Ele lê mentes.
Doğru ya.
A Mary deve lê-la antes de enviá-la para onde quer que seja.
Sen bir yere göndermeden önce Mary okumalı.
Agora percebem porque não queria ser eu a lê-la.
Neden okumak istemediğimi şimdi anladınız mı?
Estas mulheres assediam os agentes constantemente, pois querem sair daqui e obter uma pensão do governo. Lê as normas, Fig.
Bu kizlar buradan çikip bir devlet maasina konma düsüncesiyle kendilerini memurlarin önüne atiyorlar.
Devia lê-lo.
Okusan daha iyi.
Como é que parece que ele lê a tua mente?
Nasıl zihnini okuyormuş gibi görünüyor?
O que significa que uma das pessoas que lê esses relatórios tem que ser o "Replicador".
Ve bu raporu okuyanlardan birinin kopyacı olduğunu gösteriyor.
Queria lê-lo contigo.
Seninle okumak istiyorum.
Henry, vamos lê-lo juntos, prometo.
Henry, birlikte okuyacağız, söz veriyorum.
Não consegue tomar uma decisão, não lê o horário dos comboios nem faz o balanço do livro de cheques.
Karar veremiyor, tren programını okuyamıyor, çek defterinin hesabını tutamıyor.
- O rato de biblioteca que lê Rimbaud e Gibran.
Kitap kurdunun teki, Rimbaud ve Jünger seviyor.
Escrevo tudo o que gravo sobre a Molly no meu ficheiro "Lê-me Todas as Manhãs".
Her sabah Molly hakkında yazılmış, kaydedilmiş şeyleri okuyorum.
Lê isto e diz-me que é um palhaço.
Bunu oku ve bana onun soytarı olduğunu söyle.
Tornámo-nos numa nação que depila o peito, lê revistas, faz pilates, come iogurte.
Göğüs tıraşı olan, dergi okuyan pilates yapan ve yoğurt yiyen bir millet olduk.
O Roger Cordrey não é o único que lê livros...
Roger Cordrey kitap okumayan biri değildir.
Faz o trabalho de casa e lê os relatórios, Adam.
Eğer ödevini yapıp
- Lê.
- Oku sadece.
- Lê.
Oku.
Lê.
Niye okumuyorsun peki?