Translate.vc / португальский → турецкий / Pés
Pés перевод на турецкий
18,729 параллельный перевод
Vais implorar aos pés dela pelo que fizeste a esta alma inocente.
Bu masum ruha yaptıklarınız için onun ayaklarına kapanacaksınız.
A corda com que se enforcou mede três metros e os seus pés estão a 30 cm do chão.
Kendini asmak için kullandığı ipin uzunluğu üç metreymiş ayakları ise yerden yirmi beş santim yüksekteymiş.
Meu pai pôs o laboratório a trabalhar nas pegadas dos pés, mas estamos os dois um pouco mistificados como pés com garras de lobisomem gigante voltam para umas sapatilhas.
Babam, ayak izlerini laboratuvara gönderdi ama ikimiz de dev pençeli bir kurt adam ayağının nasıl bir çift spor ayakkabıya dönüştüğüne şaşırmış durumdayız.
Creio que vamos descobrir muito solo comum por baixo dos nossos pés.
Bence bir sürü ortak görüşümüz olduğunu keşfedeceğiz.
De repente, os meus pés estavam lá mas as escadas, não.
Aniden ayaklarım merdivenden kesildi.
"Ketorolac, efeitos colaterais incluem : suor nas mãos e pés, aumento de apetite, infecções e alucinações".
Ketolorac. Olası yan etkilerinin içinde eller ve ayaklarda şişme iştah artması ve enfeksiyon riski var. Güzel, güzel, güzel.
- Cavar? O paraíso que procuro não está em cima, mas por baixo dos nossos pés.
Aradığım cennet yukarıda değil daha ziyade ayağımızın altında.
Nos meus pulmões E até aos meus dedos dos pés
Akciğerlerimde, tepemden tırnaklarıma kadar yer etmiş
Muito bem, Judds, toca a arrastar os pés.
Pekâlâ, Judd'lar! Paytak paytak yürüyün bakalım.
Nesta cidade só podem comprar álcool se estiverem vestidos com ganga da cabeça aos pés.
Bu şehirde sadece tepeden tırnağa kot kıyafet giyenler alkol satın alabilir. - Ne? Bu yasayı kim çıkardı be?
Todos batam os pés comigo porque a terra e o céu balançam sou como uma brisa não consegue tocar-me continuo a voar para longe faço o que quero é difícil agradar-me
# Herkes adım atıyor benimle... # #... dünya ile gökyüzü sarsılırken. # # Esen meltem gibiyim... # #... elleyemezsin bana. # # Uçar giderim, kafama estiği gibi... #
Os meus pés estão rígidos como a terra
# Toprak gibi serttir ayaklarım oysa ki. #
E eu oficialmente pus os pés num arquipélago alternativo.
Resmi olarak takımadalara adım atmış bulunuyorum.
Os meus pés são como pardais.
Ayaklarım bir serçe gibidir.
Voem, pés.
Uçun ayaklarım.
Com a manta e os pés levantados. Juntos.
Ayaklarını da bu battaniyeyle örtebiliyorlar, birlikte.
Eu e tu sabemos que, um dia, terás de voltar a pôr os pés na terra.
Anlaşıldı. Komiserim seninle konuşmak istiyor. Bu taraftan.
Sabia que quando o Arcebispo de Boston visitava Harvard... andava a gabar-se por não lavar os pés?
Biliyor musunuz, Boston Baş Piskoposu Harvard'ı ziyaret ettiğinde ayaklarını hiç yıkamadığını söyleyerek övünürmüş?
Na Páscoa, na cerimónia do lava-pés, todos morriam de medo do Arcebispo de Boston ser o escolhido.
Paskalya'da, ayak yıkayıp öpme ayininde ya Boston Baş Psikoposu seçilirse diye herkes dehşete kapılırmış.
Até aos 100 mil pés.
100.000 fit yukarı doğru.
Um dia disseste que querias a cabeça dela como um banquinho para os pés.
Bir keresinden kafasını tabure gibi kullanmak istediğini söylemiştin.
Como uma criança cheia de curiosidade, uma adolescente cheia de opiniões, ou uma mulher com o mundo a seus pés.
Meraklı bir çocuk olarak.. .. fikirlerle dolu bir genç olarak.. .. veya dünyanın ayaklarının altında olduğu bir kadın olarak..
Neste momento, deve estar a desejar nunca ter posto os pés no Bairro.
.. muhtemelen buraya hiç adım atmamış olmayı diliyordur.
Elas foram levadas para o cadafalso, todas em fila.
Kadınların hepsi peş peşe darağacının önünde dizilmiş.
Nós não vamos desistir.
Pes etmeyeceğiz.
- Mantém-te firme, está bem?
Pes etme, tamam mı?
Quando o Aiden morreu, houve dias em que me sentava na Jackson Square a desafiar-me a tirar este anel.
Evet. Aiden öldüğü zaman Jackson Meydanı'nda günlerce oturup yüzüğü çıkarmaya cesaret edebilirdim pes edebilirdim sanırım benim bir tarafım bir daha asla öyle mutlu olamayacağımı biliyordu.
- Estás a desistir?
- Pes mi ediyorsun?
E confio que, agora que vocês conhecem este ponto de vista, saibam que eu não desisto sem luta.
Şimdi bu bilgiyle beraber benim mücadele etmeden pes etmeyeceğimi bildiğinize güveniyorum.
Última oportunidade, Malcolm.
Son şans, Malcolm. Pes et!
Uma tem de desistir, ou isto vai durar eras.
Birimiz pes etmeli yoksa bu yıllar sürecek.
Tivemos um contratempo, mas não desistimos.
Bir aksilik yaşadık, ama pes etmiyoruz. Aksilik mi?
Não desistes.
Sen asla pes etmiyorsun çünkü.
Largue as suas dúvidas.
Pes etme. Şüphelerini bir kenara bırak.
A dizerem-me para continuar a lutar. Para nunca desistir. A dizerem-me para ter esperança.
Mücadele etmeye devam etmemi, pes etmememi umudumu kaybetmememi söylüyordunuz bana.
Nunca desistes!
Sen asla pes etmezsin!
Eu recuso-me a acreditar que vais desistir agora!
Şu an pes edeceğine inanmak istemiyorum!
Então, eu sei que parece difícil, mas não podemos apenas desistir.
Hadi ama, zor göründüğünü biliyorum ama pes edemeyiz.
E se o Thomas Edison tivesse desistido? O que é isso?
Yani ya Thomas Edison pes etseydi?
Lembre-se, James. O único fracasso é desistir.
Unutma James asıl, pes edersen başarısız olursun.
Nunca a encontraremos.
- Asla bulamayız. - Pes etmek mi istiyorsun?
Só para que saibas, eu não desisti.
Bak, bilesin diye söylüyorum, pes etmedim.
A Daisy é forte demais para ceder sem dar luta.
Daisy karşı koymadan pes etmeyecek kadar güçlü.
Como podes desistir?
Sen neden öylece pes ediyorsun?
Não estou a desistir.
Pes etmiyorum ki.
Como pequenos ficámos. Como a nossa grande influência declinou quando decidimos ceder, sucumbir, recuar, para sermos comodistas e conformistas.
Ne kadar küçüldük, nüfuzumuz ne kadar azaldı... teslim olmaya, pes etmeye, geri çekilmeye,..
Se desistir agora, que enfrenta o fardo da responsabilidade e a sua consciência culpada, quando vai crescer?
Tam da şimdi, sorumluluğun ve suçlu bir vicdanın yüküyle karşılaştığın anda pes edersen sen ne zaman büyüyeceksin?
E você não desiste pois não?
- Pes etmeyeceksin, demi?
Eu não vou desistir.
Pes etmem.
Desiste sempre assim tão facilmente?
Hep bu kadar çabuk mu pes edersiniz?
Pelo menos, a Cami morreu a lutar.
En azından Cami kaybedeceğini bildiği halde pes etmedi.