Translate.vc / португальский → турецкий / Thompson
Thompson перевод на турецкий
1,913 параллельный перевод
Se esta merda é verdade, passei por idiota na casa do Thompson e entreguei-lhe os nossos planos.
Tüm bunlar doğru diye mi? Thompson'ın karşısında aptal durumuna düştüm ve stratejimizi açıkladım.
Por favor, acredita que pensei mesmo que ias voltar e me ias dizer que tínhamos o Thompson no saco.
İnan bana, geri dönüp Thompson'ı ikna ettiğini söyleyeceğine gerçekten inanıyordum.
Vamos dizer-lhe que se não oferece ao Thompson um lugar no governo, não vai conseguir a nomeação.
Ona, Thompson'a kabine sözü vermezse başkan adayı olamayacağını söyleyeceğiz.
Governador, se perdermos o Ohio e eles têm os delegados do Thompson, a seguir ficam com a Carolina do Norte e depois com a liderança.
Sayın Vali, Ohio'yu kaybedersek, Thompson'ın delegelerini alacaklar sonra da Kuzey Karolina'yı alacaklar. Ondan sonra da öne geçecekler!
Mas se sairmos do Ohio... obtemos o Thompson e damos-lhe o lugar, depois ganhamos a Carolina do Norte, o estado dele.
Ama Ohio'dan çekilir ve Thompson'ı da yanımıza alıp ona kabine üyeliğini verirsek o zaman onun bölgesi olan Kuzey Karolina bizim olur.
Se obtiveres os delegados do Thompson, a corrida termina.
Thompson'ın delegelerini de yanına alırsan yarışı kazanmış olursun.
O Thompson é assim tão mau?
Thompson o kadar kötü mü?
Esquece o Duffy. O que aconteceu no encontro entre o Paul e o Thompson?
Paul ve Thompson'ın buluşmasında neler oldu?
Ela está a tentar chantagear-me. Quer informações sobre o Thompson.
Thompson'la ilgili bilgi istiyor.
Se lhe conto sobre o Thompson, vou ter que lhe dizer que ele te apoia.
Ona Thompson'dan bahsedersem, seni desteklediğini de söylemek zorunda kalırım.
O Paul disse-lhe que tínhamos o Thompson.
Paul ona Thompson'ın bağladığımızı söylemiş. Bunu anlatırsam aptal gibi görünmesine neden olurum!
Vai parecer um idiota! Vai parecer sempre um idiota, quando o Thompson nos endossar.
Thompson bizi desteklerse her halükârda aptal gibi görünecek zaten.
Continua a não aceitar o endosso do Thompson.
Thompson'ın desteğini almayı hâlâ düşünmüyor ama.
Diz que vai libertar a história, a não ser que lhe conte detalhes do teu encontro com o Thompson.
Thompson ile görüşmenin tüm detaylarını ona anlatmazsam bu haberi yayınlayacağını söyledi.
O Paul deu tudo ao Thompson.
Paul hepsini Thompson'a vermiş.
Marco uma reunião consigo e com o Thompson e promete-lhe o bilhete.
Sana Thompson'la bir görüşme ayarlayacağım sen de onu aday listesine sokacağına söz vereceksin.
Está a reunir-se com o Thompson.
Thompson ile görüşüyor.
Senador Thompson.
Senatör Thompson...
Senador Thompson, é uma honra estar aqui consigo hoje.
Senatör Thompson, bugün burada sizinle birlikte olmaktan dolayı onur duyuyorum.
Entreguei a história que dizia que estavas fora da campanha e que o Thompson endossava o Pullman.
Kampanyadan çekildiğini ve Thompson'ın da Pullman'ın yanında olduğunu yazdım.
Diz que abordaste o Thompson, conseguiste os 356 delegados, abordaste a nomeação e tudo o que pediste em troca foi o lugar do Paul.
Söylenene göre Thompson'ın desteği ile 356 delegeyi de yanına alarak adaylığı sağlamışsın. Karşılığında ise sadece Paul'un işini istemişsin. - Bunu doğruluyor musun?
Senador Thompson, estamos orgulhosos que tenha trazido integridade a estas eleições.
Senatör Thompson, bu seçimlere dürüstlüğü yeniden kazandırdığınız için onur duyuyorum.
Stephen Meyers, na Universidade Xavier, onde o senador Thompson acaba de endossar o Governador Morris, pondo um fim às primárias.
Senatör Thompson, Vali Morris'e olan desteğini orada açıklayıp ön seçim yarışını sonlandırmıştı.
- O Donaldson?
- Thompson?
É o Donaldson.
Thompson arıyor.
Vamos enviar isto ao Thompson. Ao Thompson?
- Bay Thompson'ı devreye sokacağız.
Chamo-me Thompson.
Adım Thompson.
O Thompson acabou o trabalho.
- Bitti.
Eu sei.
Thompson halletti.
O Thompson mentiu quando te disse que não podias ficar com a Elise porque ela traz ao de cima o teu lado mais imprudente. Então porquê?
Thompson, Elise ile olamayacağını söylediğinde sana yalan söyledi çünkü o kız senin pervasız tarafını açığa çıkarıyordu.
O Thompson não mentiu.
Thompson yalan söylemiyordu aslında.
O Thompson não te vai deixar aproximares-te dela.
Thompson yakınına yaklaşmana asla izin vermez.
Quero que aprendas a movimentares-te no substrato, para que o Thompson não te consiga localizar. A sul do restaurante há uma porta vermelha, saio na Broadway, perto da Leonard Street. Está bem.
Ben sana alt tabakalarda kalmayı öğreteceğim ki Thompson ne yaptığını anlamasın.
Está bem, viro para Este, para a Lafayette.
Diyelim ki Thompson orada? - Doğuya, Lafayette'in yerine girerim.
Perguntaste que faria se o Thompson me encontrasse na Crosby Street.
- Ya Crosby Sokak'ta karşına Thompson çıkarsa diye sormuştun.
O senhor Thompson enviou a equipa de intervenção.
Bay Thompson Müdahale Ekibi'ni devreye soktu.
- Até o Thompson tem um chefe.
Thompson'ın bile bir patronu var.
A Thompson Needles vai lançar uma linha de agulhas de segurança.
Thompson Şırıngaları, kendi güvenli şırıngalarını üretiyormuş.
Então, a Central de Compras, neste caso a União de Equipamentos Médicos, faz um contrato exclusivo com a Thompson Needles, que em troca lhes dá uma percentagem por cada agulha vendida.
Davamızdaki GPO yani davamızdaki UMHS satılan her şırınga için kendilerine komisyon veren Thompson Şırıngaları şirketine özel bir anlaşma teklif edecek.
Arrumam os concorrentes apesar de terem um produto superior ou mais seguro.
Ürün ne kadar kaliteli veya güvenli olursa olsun rekabet istemiyor. Thompson, güvenli şırınga ucu üretmek isterse makinelerini yenilemesi ve fabrikayı yeniden tasarlaması gerek. Doğru.
Esse generoso fabricante será a Thompson Needles?
Bahsettiğiniz bu cömert şirketin adı Thompson Şırıngaları olabilir mi?
Mr. Weiss, eu trabalhava para a Thompson Needle.
Eskiden Thompson Şırıngaları'nda çalışırdım Bay Weiss.
A Thompson Needle recusou mudar para as seringas de plástico, apesar do dinheiro que ganharia, porque as agulhas de plástico não podem ser esterilizadas.
Thompson Şırıngaları, kârlı olmasına rağmen plastik şırıngaya geçmeyi reddetti çünkü plastikler steril edilemiyordu.
Dito e feito. Em 1966, no ano em que morreu, a Thompson Needles mudou para seringas de plástico.
"Cesedimi çiğnemeleri gerek." dedi öyle de oldu, 1966'da ölünce Thompson Şırıngaları plastik şırıngaya geçti.
A Thompson Needle não só não faz nada, como oculta conhecimento disto.
Thompson Şırıngaları, bu konuda önlem almayı bırak insanların öğrenmesi bile engelliyor.
Não se conseguir o endosso do Thompson.
- Thompson'ın desteğini almadığın takdirde.
O Thompson, não.
Thompson olmaz.
Muito bem, imagina que o Thompson está lá.
- Peki.
Parte do princípio que quem usa chapéu, trabalha com o Thompson.
Şapka takmış herkesi Thompson'ın adamı farz et.
Para a Thompson Needles lançar uma agulha de segurança terá de se reequipar, alterar os moldes e fazer uma nova linha de montagem.
Üretim bandını toptan değiştirmek yani sıfırdan başlamak zorunda.
O fundador da empresa, James Thompson disse : "Faremos seringas de plástico quando eu morrer."
Şirketin kurucusu James Thompson...