Translate.vc / португальский → турецкий / Truman
Truman перевод на турецкий
905 параллельный перевод
E que, no dia do casamento, ela deixou à porta da igreja e fugiu com um homem chamado Richard Truman.
Düğün gününüzde, sizi kilisede bırakmış ve kaçmış. Richard Truman isimli biriyle.
A minha última história... Bem, o editor disse que estava bem escrever como Somerset Maugham... e que não havia mal escrever como Truman Capote... mas não em simultâneo.
son öyküm - şeyy, editörler, Somerset Maugham gibi yazmak güzel..... ve Truman Capote gibi yazmak da güzel... ama ayni zamanda ikisi gibi değil, diyorlar.
Como foi que saíu? Somerset Maugham ou Truman Capote?
Nasıl bir öykü, Somerset Maugham veya Truman Capote gibi mi?
Eu bem disse ao Truman "Foi um erro venderes os fuzileiros por pouco."
Başkan Truman'a bu gibi durumlara destek vermemesinin yanlış olduğunu söyledim.
Porque eu disse ao Truman, quando ele foi lá a casa,
Truman eve geldiği zaman ona ne dediğimi biliyor musun?
Falaste-me do Harry Truman, dos americanos de Nova Iorque e sexo, e dos americanos de Nova Iorque, do Harry Truman e sexo.
Bana Harry Truman'ı anlatıyordun. New York Yankilerini ve seksi. New York Yankilerini, Harry Truman'ı ve seksi.
"O Presidente Truman respondeu à crise... " solicitando uma ampliação do treinamento militar.
"Başkan Truman askeri eğitimin geliştirilmesini istedi."
- Como sabia o meu nome? - Costumava servir à mesa no clube onde o senhor ia dançar, com a mesma jovem.
Başkan Truman müdahaleyi, polis hareketi diye adlandırdı.
O presidente Truman chamou à intervenção uma acção policial.
Açık adres, Hollywood. Telgraf almadım.
O caixa do supermercado diz que tu andas com a mulher do Truman Peters.
Marketteki görevli, Truman Peters'ın karısıyla görüştüğünü söylüyor.
- Aquela é a mulher do Truman Peters?
- Truman Peters'ın karısı mı yanındaki?
Esta loura oxigenada é a Sra. Truman Peters.
Bu doğal olmayan sarışın Bayan Truman Peters.
MAJOR TRUMAN H. LANDON Forca Aérea do Exército dos EUA
BİNBAŞI TRUMAN H. LANDON A.B.D. Kara Kuvvetleri Havacı Sınıfı
O Presidente Truman virá cá amanhã, por isso, apareçam, pessoal de Dallas.
Başkan Truman, yarın burada olacak. Dallas'lılar hepiniz gelin.
O seu sucessor, Harry Truman, era um desconhecido tanto para eles como para os conselheiros.
Halefi Harry Truman ise, hem onlar hem de kendi danışmanları için belirsiz bir kişilikti.
Saí para... Assim que Roosevelt morreu, fui ver Sr Truman.
Roosevelt öldükten hemen sonra, Truman'ı ziyarete gittim.
A minha primeira experiência com o Presidente Truman...
Başkan Truman hakkındaki ilk gözlemlerim onun hırslı bir okuyucu olduğuydu.
A chegada do ministro dos Negócios Estrangeiros, Molotov, a Washington, a 23 de Abril, deu uma oportunidade a Truman de provar como ele disse que "Faríamos frente aos russos."
Dışişleri Bakanı Molotov'un 23 Nisan'da Washington'a gelmesi, Truman'a, kendi ifadesiyle "Ruslara karşı dik duracağı" nı kanıtlama şansı tanıdı.
Molotov visitou Truman, e o secretário de Estado Stettinious, chefe de Alger Hiss...
Molotov Truman'la ve Alger Hiss'in amiri, Dışişleri Bakanı Stettinius'la görüştü.
Truman decidiu fincar o pé. Ele tinha um dom para isso.
Truman kartları açık oynamaya karar verdi.
E Truman disse : "Se mantivesse os acordos, não lhe falaria assim."
Truman da, "Sözlerinizi tutarsanız, buna maruz kalmazsınız."
Foi uma das primeiras conversas diplomáticas que Truman teve e não foi uma declaração diplomática da parte de Truman.
Truman'ın ilk diplomatik görüşmelerinden biriydi. Sadece diyebilirim ki Truman açısından diplomatik bir ifade değildi.
Quando tomou posse duas semanas antes, Truman disse que ia seguir as políticas de Roosevelt.
Truman, iki hafta önce başkanlık yemini ederken Roosevelt'in politikalarını takip edeceğini ifade etmişti.
No dia a seguir ao confronto, Stimson falou a Truman de algo que podia mudar estas relações.
Olayın ertesi günü Stimson Truman'a Amerika-Rusya ilişkilerini dönüştürebileceğini düşündüğü bir konudan söz etti.
Stimson escreveu a Truman :
Stimson Truman'a şunu yazdı :
Stimson explicou a Truman que a sua visão da política estrangeira, era dominada pela perspectiva iminente de um poderio atômico, e os acordos que se poderiam fazer com a Rússia em troca da partilha de segredos atômicos.
Ertesi gün, 25 Nisan'da, Stimson Truman'a dış politika hakkındaki bakış açısında eli kulağında olduğu görülen nükleer gücün ve Rusların razı olabileceği şartlara karşılık nükleer sırların paylaşımı düşüncesinin egemen olduğunu açıkladı.
Era a primeira vez que Truman era informado sobre a bomba atómica e do seu potencial diplomático.
Bu Truman'ın, atom bombasından ve onun diplomatik potansiyelinden ilk haberdar oluşuydu.
Mas Truman não iria negociar.
Ne var ki Truman müzakere etmeyecekti.
Truman enfrentava agora dois grandes problemas :
Truman iki büyük sorunla başbaşaydı :
Na Alemanha, tropas russas e ocidentais trocavam brindes, mas Churchill já enviava mensagens urgentes a Truman a avisar que a Rússia erguia uma cortina de ferro na Europa.
Almanya'da, Rus ve batılı güçler tostlarını değiş tokuş ederken Churchill Truman'a ivedi mesajlar gönderiyor Avrupa'ya Ruslar tarafından demir perde indirildiği konusunda uyarı yapıyordu.
Truman tinha um novo secretário de Estado, James Byrne.
Truman'ın yeni Dışişleri Bakanı James Byrnes olmuştu.
Apesar de concordar com alguns conselheiros de Truman, que os japoneses deviam receber um ultimato que deixaria claro que poderiam ficar com o Imperador, ele opôs-se a anunciar isto até a bomba ter sido testada. Mas depois da guerra, escreveu :
Truman'ın bazı danışmanlarıyla imparatorun yerinde kalabileceğine dair ültimatom verilmesi fikrine katıldıysa da bunun bombanın test edilmesinden önce yapılmasına muhalefet etti.
Nesse dia, na Casa Branca, pede-se a Truman que aceite os planos dos secretários de estado para invadir o Japão em Novembro.
Aynı gün Beyaz Saray'da, Truman'dan Japonya'nın Kasım'da işgâl edilmesine dair askerî plânları onaylamasını talep etti.
Sr. Truman disse : " Quais são os seus termos?
Bay Truman da, " Şartlarınız nedir?
Mas Sr. Truman disse : "Era mesmo isso que eu pretendia, ter tudo isso por escrito."
Bunun yapmamanız beklenir. Fakat Bay Truman, "Benim varmaya çalıştığım nokta da burası."
Quando Truman foi para a Europa a 7 de Julho, para se reunir com Estaline e Churchill, ele sabia, por mensagens interceptadas, que o Japão queria o fim, mas não se rendia incondicionalmente.
Truman, Stalin ve Churchill'le görüşmek üzere, 7 Temmuz'da yola çıktığında ele geçirilen mesajlardan, Japonların savaşa son vermek istediğini biliyordu.
Truman decidiu largar bombas atómicas no Japão sem avisar.
Ancak Truman, uyarı yapılmaksızın atom bombasının kullanılmasına karar verdi.
A decisão já tinha sido tomada quando Truman chegou à reunião em 15 de Julho.
Truman, 15 Temmuz'da "üç büyükler" toplantısına geldiğinde karar çoktan verilmişti.
Ele deu informações sobre o teste atômico a Truman e Byrnes, que, como disse no diário, ficaram muito satisfeitos.
Yapılan testler hakkında Truman ve Byrnes'e ayrıntılı bilgi vermiş günlüğüne, görüşmeden son derece memnun kaldığını yazmıştı.
"Quando Stimson contou a Churchill do teste bem sucedido, " Churchill disse que isso explicava o entusiasmo de Truman e que ele também se sentia assim. "
Stimson ertesi gün Churchill'e, testin başarısı hakkında bilgi verdiğinde Churchill ona, Truman'ın nasıl neşelendiğini artık anladığını söyledi.
Depois de uma reunião, quando estávamos de saída, Truman pegou no intérprete e foi ter com Estaline e disse-lhe em poucas palavras o que tinham descoberto e o efeito que a bomba atómica teria.
Bir toplantıdan sonra, ara vermemizin akabinde Truman çevirmeniyle Stalin'in yanına gitti ve ona kısaca neyi keşfettiğimizi ve etkisinin ne olabileceğini söyledi.
Truman e Byrnes decidiram não modificar a rendição incondicional ao oferecer a hipótese de manterem o Imperador.
Truman ve Byrnes, kayıtsız şartsız teslimiyet formülünü yumuşatan Japon imparatorunun yerinde kalabileceği ifadesini koymamaya karar verdi.
Estaline contou a Truman a abordagem dos japoneses.
Stalin Truman'a, Japonların yaklaşımını açıkladı.
Truman sabia tudo, os códigos japoneses tinham sido decifrados.
Truman hepsini biliyordu. Japon kodlarını kırmışlardı.
Ambos concordaram em ignorar as negociações de paz e Truman foi para casa a 3 de Agosto.
Liderler barış konusuna kulaklarını tıkamaya karar verdi ve Truman 3 Ağustos'ta yola çıktı.
Acho que o presidente Truman fez bem em usar a bomba, porque se calhar acelerou as negociações e mesmo poupando um dia, acho que valeu a pena.
Ancak ben Başkan Truman'ın, bunu kullanmakla uygun bir karar verdiğine inanıyorum. Çünkü bu durum muhtemelen müzakereleri hızlandıracaktı. Çünkü böylelikle bir günü kurtardıysak bana göre buna değer.
Escreveu a Truman :
Truman'a şunları yazdı :
Truman garantiu a Stimson :
Truman Stimson'a tekrar güvence verdi.
Sr. Truman disse : " Sr. McCloy, ninguém sai daqui sem votar.
Bay Truman beni gördü ve :
Truman e Byrnes tinham várias opções à escolha :
Fakat kayıtsız şartsız değil. Truman ve Byrnes'in önünde birçok seçenek mevcuttu.
"as suspeitas deles e a desconfiança dos nossos objectivos irão aumentar." Com as armas atómicas quase prontas para usar, era altura de Truman fazer um ultimato final aos japoneses e mais uma vez, o conselho de Stimson foi rejeitado.
Nükleer silâhların neredeyse kullanıma hazır olmasından mütevellit Japonlara son bir ültimatom vermenin vakti gelmişti.