Translate.vc / португальский → турецкий / Verão
Verão перевод на турецкий
9,876 параллельный перевод
Não que precise de desculpa para fugir às seis semanas de chuva quente que constituem um verão inglês.
Gerçi altı haftalık ılık yağmurlardan ibaret İngiltere yazından kaçmak için bahaneye lüzum yok.
E estamos no verão.
Üstelik mevsim yaz.
Verão, Natal...
Yaz, Noel...
Greg, como foi o seu verão? Verão.
Greg, yaz tatilin nasıl geçti?
Como foi o teu verão? "Verão".
- Merhaba, yaz tatilin nasıldı?
Lembra-me uma que fumei no verão passado, chamada "Aí Vem o Autismo".
Geçen yaz içtiğim "Otizme Merhaba" dedikleri mal gibi.
"# 0 meu verão magnífico."
"# harikayaztatili."
Lou, o que achas de, talvez este verão, eu ir trabalhar contigo na Lougle?
Lou, ne dersin, bu yaz Lougle'da seninle çalışmaya geleyim mi?
A Michelle esteve a trabalhar no ultimo verão como primeira-guia em França.
Michelle geçen yaz Fransa'da koç lideri olarak çalıştı.
Estou por aqui quando os miudos estão, e férias de verão, e semanas como esta, quando abrimos durante o ano escolar.
Çocuklar geldiği zamanlarda geliyorum,... yaz tatillerinde, bir de şimdiki gibi okul zamanı haftalık tatillerde açtığımız zaman.
A mulher para quem trabalhei este Verão, tem um cliente que vai fazer uma exposição em Charlotte e quer a minha ajuda.
Bu yaz yanında çalışacağım kadının bir müşterisinin Charlotte'ta resim sergisi varmış. Ona yardım etmemi istiyor.
E temos de ter a Wildwood Collection no próximo Verão.
Wildwood Koleksiyonunu yaza kadar oraya taşımalıyız.
" O verão e a primavera contigo...
Senleyken yaz ve kış boyunca.
Passámos o verão juntos.
Yazı birlikte geçirdik.
Este verão, no meu emprego, um tipo chupou-me as mamas toda a noite.
Bu yaz işteki bir çocuk memelerimi elleyip durdu
Mesmo nas noites quentes de verão com todas as janelas abertas.
Çok sıcak yaz akşamlarında açık pencerelerden giren hava gibi olacak.
Talvez treinasse alguém mais novo do que eu para dirigir o dia a dia para eu poder ir ao Maine com a família no verão.
Aslında benden küçük birini her gün koşuda eğitebilirim... böylece yazı ailemle Maine'de geçirebilirim
Assim que os borregos estiverem fortes o suficiente para fazer a viagem... Nós vamos montar o nosso campo de verão aqui.
Koyunlar yolculuğa çıkacak kadar güçlendiğinde yazlık obamıza doğru yola koyulacağız.
Pois só o Sr. Turgin tem autorização. Mas como verão, fui coagido. Primeiro, a rapariga tirou-me as chaves.
Sadece Bay Turgin'in yetkisi olurdu ama gördüğünüz gibi mecbur bırakıldım.
Florida no verão? Parece-me um pouco obvio.
Yazın Florida biraz kalabalık olmuyor mu?
Fomos à tua procura à praia, ao bar, havia uma espécie de tempestade, sabes, quando o vento muda subitamente no verão...
Seni sahilde ve kafede aradık ama fırtına vardı biliyorsunuz yazın hava aniden değişir...
Estava a pensar que podíamos levá-lo à praia no verão.
Yazın onu deniz kenarına götürürüz diye düşünüyordum.
A casa de verão do Lloyd George ainda não está concluída.
- Lloyd George'un yazlık evi hala bitmemiş.
No verão.
Yazın.
Louis, no Missouri, no verão de 1980, dei com livro de finalistas do meu pai.
1980 yazında babamın lise yıllığını buldum.
Quero dizer, fiz de tudo. E consegui entrar nos Jogos de Verão e de Inverno de BC, para atletas com deficiências.
Ayrıca engelli atletler için düzenlenen BC yaz ve kış oyunlarında... yarışlara katılabildim.
Qualquer pessoa com 15 anos ou menos, não sei, a menos que os pais lhes mostrem o Regresso ao Futuro, se é um filme importante para elas, se o verão.
Muhtemelen 15 ve altı yaş grubu, filmi ancak aileleri onlara gösterdiyse bilebilir. Ebeveynleri için önemli bir filmse izleyeceklerdir.
Foi uma aventura de verão de três semanas, sabes?
Üç haftalık yaz aşkıydı.
Verão no clube de natação e inverno na YMCA.
Yazları yüzme kulübünde, kışlarıysa Hristiyan Gençler Birliği'nde.
Mas ninguém manda no verão.
Ama kimse yazı idare edemez.
Vocês amadureceram este verão.
Bu yaz çok olgunlaştınız sanki.
É o último fim-de-semana do verão.
Yazın son haftası.
Tenho estado a preparar a Rachel durante todo o verão.
Bütün yaz Rachel'ı tava getirmekle uğraştım.
A festa dos funcionários é o culminar de todo o verão.
Çalışanlar partisi bütün yazın zirve noktası.
É o baile de finalistas de verão.
Yaz mezuniyet balosu gibi.
No último fim-de-semana de verão, quando éramos nadadores-salvadores, antes de ser promovido a gerente, acima de ti, fazíamos uma festa dos funcionários.
Garip çünkü ben yöneticiliğe terfi etmeden önce cankurtaranlık yaptığımız zamanlar... yazın son hafta sonu... çalışan partisi yapardık.
Não precisamos. É verão.
Buzdan heykele ihtiyacımız yok.
E ainda há um dia de verão para estarmos juntos.
Ve hala birlikte geçireceğimiz son bir yaz günü var.
Não ia perder a maior festa de piscina do verão.
Yazın en büyük havuz partisini kaçıramazdım.
E, quando o Victor matar o Chuck, poderás voltar para trabalhar aqui no próximo verão.
Hem Victor, Chuck'ı öldürünce gelecek yaz yine burada çalışmaya başlayabilirsin.
Se não, nem tu, nem as minha filhas me verão novamente!
Aksi takdirde, ne benim kızlarım ne de beni tekrar görmek asla!
Ou nunca me verão novamente.
Benim kızları ve beni tekrar görmek asla.
O Aziz tem uma bola de neve no coração, que nunca conheceu o verão, nem a primavera.
Yaz ya da bahar görmemişti... Bir dağ Aziz kalbimde bir karlı dağ... oldu.
Há 11 anos, numa gloriosa tarde de verão, nasceu o nosso filho mais velho, Alexander.
En büyüğünüz Alexander, 11 yıl önce bugün muhteşem bir yaz akşamında doğdu.
Acho que tenho até ao fim do verão para decidir.
- Yazın sonuna kadar karar verme sürecim var.
No verão, antes de ele ir conhecer o mundo os habitantes pediram-lhe que exibisse o seu talento uma última vez.
Kasabadan ayrılmadan önceki yaz yöre sakinleri ondan yeteneğini son bir kez sergilemesini istemişler.
Rapaz na praia, no último verão.
Geçen yaz sahilde bulunan çocuk.
São bons para o verão.
Yaza iyi gider.
Naomi, és uma maravilha Como o vinho de Verão
Naomi çok güzelsin Yaz şarabı gibisin
E não é muito divertido estar lá, a treinar no calor do verão durante dois dias, batendo cabeças. Não é algo natural.
Yazın kavurucu sıcağında günde çift antrenman yapıp kafaları birbirine vurmanın pek de eğlenceli ve normal olduğu söylenemez.
e o homem mais orgulhoso que alguma vez verão.
Efendiniz ve görüp görebileceğiniz en gururlu adam.