Offer перевод на турецкий
36 параллельный перевод
И он сказал : "Я был уполномочен моим родственником, братом моей супруги... And he said :" I've been authorized by my brother - in-law Джэком Кеннеди, чтобы предложить вам занять пост министра финансов. "... Jack Kennedy, to offer you the position of secretary of the treasury. " Я сказал :" Вы сошли с ума.
Ve dedi ki : "Kayınbiraderim Jack Kennedy bana size hazine bakanlığı görevini teklif etme yetkisi verdi."
"Меня предупредили, что вы можете так ответить, избранный президент... " Anticipating you might say that, the president-elect уполномочил меня, чтобы предложить вам ещё, - пост министра обороны. "... authorized me to offer you the secretary of defense. "
"Bunu diyeceğinizi tahmin ederek, yeni başkanımız savunma bakanlığı görevini teklif etmemi istedi."
After much contemplation, locke accepted jack's offer.
Saklanmaya son verebilirsin. Bu üzücü hikayeyi ve aldatmacaları durdurabilirsin.
Then I offer to withdraw.
O zaman geri çekilmeyi öneriyorum.
That's a very appealing offer.
Bu oldukça cazip bir teklif.
I could offer to baby-sit again, let her have the night out.
Dışarı çıkabilmesi için yine bebeğe bakmayı öneririm. Tabii.
If he wants me to offer you the job, something's going on.
Seni işe almamı istiyorsa bir şeyler dönüyor demektir.
I've thought about it, and I'd like to formally offer you the job.
Bu konuyu düşündüm ve sana resmen iş teklif etmek istiyorum.
How about the feds offer full immunity?
Federallerden dokunulmazlık teklifine ne dersin?
I can't offer full immunity without going up the ladder.
Daha üstteki kişilerle konuşmadan tam dokunulmazlık öneremem
Thanks for the offer, though.
Teklif için teşekkürler yine de.
Bill made him an offer he couldn't refuse.
Bill reddedemeyeceği bir teklif yaptı.
I have premium, something I offer to preferred customers only.
Sadece ayrıcalıklı müşterilere bu teklifi yapıyorum.
Carefree soul, tasting all the low-hanging fruit life has to offer, a lot less complicated, a lot more fun.
Kaygısız daha basit ve eğlenceli, alt tabakanın sunduklarıyla mütevazi bir hayat.
- OK. So, that's your final offer?
- Tamam, son önerin bu mu?
If we can find him or her, offer some amnesty, who knows?
Onu bulabilirsek ve belki bir af teklifi götürürsek belli mi olur?
Can't you even offer help without sounding like a trumpeter onthe peak of the moral high ground?
Etik değerlerini, bir trompetçi gibi herkese ilan etmeden yardım teklif edemez misin sen?
Because all that's on offer isa chamber pot behind that screen.
Çünkü sadece şuranın arkasındaki portatif tuvalet aynasında var.
I'd like to offer what we believe to be a deferential solution.
Değişik bir çözüm olacağına inandığımız bir önerimiz var.
And I offer you a chance to be free of this place.
Size bu yerden kurtulma fırsatı veriyorum.
I go to the crew and I offer to be your caretaker.
Tayfaya gidip, senin bakıcın olmayı teklif ederim.
Eleanor, Captain Hornigold has extended me an offer to join his crew.
Eleanor, Kaptan Hornigold bana tayfasına katılmam için teklifte bulundu.
Мегги, Уэйн и я много думали о том, что произошло, и мы были бы рады принять тот щедрый подарок. Настоящий медовый месяц на Гавайях!
- maggie, wayne and i have been thinking about it, and we would love to take you up on your generous offer.
You're gonna sign this and then you're going to offer a public apology on behalf of this firm.
Bunu imzalayacaksın ve firma adına kamu özrü önereceksin.
I was only interested in the Boston offer as leverage.
Boston teklifiyle bir avantaj olduğu için bu kadar ilgilendim.
Does the offer still stand?
Teklif hala geçerli mi?
- Здравствуйте миссис Оффер.
- Hey, Mrs. Offer.
- Досвиданье миссис Оффер.
- Hoşçakalın, Mrs. Offer.
The thing I could offer to England or Spain or whomever arrived here and threatened to reorder things, and say, "Take this and leave me be."
İngiltere'ye, İspanya'ya veya kim gelip işleri yoluna koymaya zorlarsa "Alın bunu ve beni rahat bırakın" diye tek önerebileceğim şey.
Time is short, so I will be plain and offer you the same terms as accepted by the late Captain Hallendale's men.
Vaktimiz kısa o yüzden açık konuşacağım ve sizlere Kaptan Hallendale'in adamlarının kabul ettiği aynı şartları sunacağım.
Surrender, and I am authorized to offer you full, unqualified pardons.
Teslim olursanız size koşulsuz af sunmakla yetkiliyim.
They say they will pardon us all, but I say to offer to pardon something one fears is the act of a coward.
Bizi affedeceklerini söylüyorlar. Ama bence korkulan bir şeye af sunmak ödleklikten başka bir şey değildir.
To offer them in volume suggests that their fear of us is becoming unmanageable, that we have shown them what we are capable of and it terrifies them.
Böyle büyük şeyler vermeleri bizden gitgide daha çok korktuklarını gösteriyor. Neye muktedir olduğumuzdan korktuklarının göstergesidir.
I'm just here to offer a helping hand.
Ben yardım eli sunmak için buradayım.
He'll offer me his daughter's hand, then, five years from now,
- Kızıyla evlenmemi istecek.
- before I make the offer.
-... test sürüşüne çıkarayım dedim.