Aydın перевод на английский
3,842 параллельный перевод
İfadesinin cinayeti ve kadın pazarlama olayını aydınlatacağını onaylamışlar.
They agreed that her statement will help make the murder and pandering charges stick.
Kesintinin sebebini hâlâ bilmiyoruz. Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.
We still don't know why the power went out, but we're hopeful that someone will come and light the way.
Ona Aydınlanma, aklın çağı diyoruz... Aydınlık, ilim ve irfan ışığı hurafelerin izini süpürüp attı.
We call it the Enlightenment, an age of reason, in which the bright, clear light of science and learning flushed away the shadows of superstition.
Ve böylece ağırbaşlı ve sakin Aydınlanma Çağı kızgın ve kanlı Devrim Çağı'na dönüşecekti.
And so the Age of Reason, so calm, so cool, would become the hot and bloody Age of Revolution.
Aydınlanmanın ilk olarak burada parladığını düşünebilirsiniz.
You might have thought that the Enlightenment would shine here first.
Buradaki insanlar kendilerini İngiliz olarak görüyor İngiliz yasalarını kullanan ve İngiliz aydınlanmasının özgürlük düşüncesine bağlı yönetimler tarafından yönetiliyorlardı.
People here thought of themselves as British, and they were ruled by courts using British laws, suffused by British Enlightenment ideas of liberty.
Bu belge, Aydınlanmanın ne demek olduğu hakkında her şeyi anlatmaktadır.
"Among these are life, liberty and the pursuit of happiness." Here, in one document, was everything essential the Enlightenment stood for.
Ama İngiliz Aydınlanmasının yüksek idealleri dünyayı keşfettiklerinden ve yeni insanlarla karşılaştıklarından beklenen seviyeye ulaşamayacaktı.
But the highest ideals of the British Enlightenment would also fail to measure up as they explored the world and encountered new peoples.
Kadın ve çocukların da bulunduğu yüzlerce insanı asmak aydın ve müşkülpesent bir toplum yaratmak demekti.
The hanging of hundreds of people, including women and children, was making an enlightened society queasy.
Vali Phillip aydın biriydi, bu yeni topraklarda köleliğin olmaması ve yerlilere saygılı davranılması gerektiğini düşünüyordu.
Governor Phillip was an Enlightenment man, who was determined there should be no slavery in this new land and that the natives would be treated with respect.
Aydınlanmanın onlara ait devrimci versiyonu, insanların eşitliği düşüncesi Avrupa sınırlarının ötesine de yayılıyordu.
Their revolutionary version of the Enlightenment, the equality of man, was also spreading beyond Europe.
Nereye baksak, aydınlanmanın en saf politik idealleri toprak hırsı ve çıkarlar veya kanlı aşırılıklar yüzünden yozlaşmış durumda.
Wherever we look, the purest political ideals of the Enlightenment seem to be corrupted, by greed for land and profits or a drive to bloody extremism.
Aydınlanma Çağı'nın çok ikiyüzlü olduğu sonucuna varabilirsiniz.
You could conclude that the Age of Reason was so much hypocrisy.
Araştırıcı bir zihne sahipti bir aydın ve bir köy doktoru olmak üzere yetişti.
He grew up to be an Enlightenment man, a country doctor with an inquiring mind.
Bu odayı aydınlatıyorsun. Gittiğim her yeri de böyle aydınlatmanı istiyorum. O yüzden seni öğle yemeğine çıkaracağım, sonra akşam yemeğine, sonra tekrar öğle yemeğine, yarın, yarından sonra.
You light up this room, and I want that light everywhere I go, so I'm gonna take you to lunch, and then dinner, and lunch again tomorrow, and every day after that.
Sisifos bir Fransız aydınında hayranlık uyandırmış olabilir ama ben insanların, hayatın haksızlıklarına teslim olmasında çekici bir yan göremiyorum.
Sisyphus may seem admirable to a French intellectual, but I don't see the appeal of resigning oneself to life's injustices.
- Bu eleman için pek aydın değil.
Not for this poor sod.
Günün aydın olsun, aşağılık herif.
Have a lovely day, asshole!
Sikmişim aydınlanmasını.
Oh, fuck enlightenment.
Bizleri bırakıp, hiçbir acının bulunmadığı... kutsal bir aydınlığa yol aldı.
He has left us to go to a sacred place of illumination... where there is no suffering.
Yıllarca aşkınla onun dünyasını aydınlattın.
For years, you lit her world with your love.
Bunlardan ayrı olarak gelecek neslin özgür ve aydın bir Pakistan'da doğmalarını istiyorlar.
.. Apart from all this... they want their future generations.. ... should born in a free and enlightened Pakistan...
Hatırlarmısın odayı nasıl aydınlatırdı?
Remember how she used to light up a room?
# Işığın karanlığı aydınlatacaktır
♪ For you light up the darkness ♪ You glow
# Işığın karanlığı aydınlatacaktır
♪ For you light up the darkness
# Işığın karanlığı aydınlatacaktır
♪ You glow
Aydınlanacaksın ve eğleneceksin.
You'll lighten up and you'll have fun.
Paul öldürüldüğü zaman, ölmedi, çünkü... Mesih, tüm insanlığın aydınlanabilmesidir.
When Paul get killed, he doesn't die because the Messiah is all the humanity can get enlightened.
Sonsuz ışığından gelir Sığ yerlerde yolumuzu aydınlatsın diye bize ışığından bahşeder...
From His lighthouse evermore But to us He gives the keeping Of the lights along the shore
Komik.Sanırsam aydınlatılması gereken insanın ta kendisiymişim.
it's funny. I think I was the person which had to be informed.
O hikayenin amacı benim hayatımdaki bir değişim noktasını aydınlatmaktı.
That story was meant to illuminate a changing point in my life.
Olgunluğa kavuştuğunda, aydınlığa çıkacağın zamandır işte o zaman kitabın sonsuz gücünü bilecek, onları karanlıklardan kurtarıp, aydınlığa götüreceksin.
When your training is complete you'll spontaneously understand Then you'll know the infinite power of the 300 Nursery Rhymes.
Buda'ya olan aşkın, seni aydınlatsaydı Buda bunu bilirdi merhametini esirgemezdi.
If you did in fact experience enlightenment, he'd know. He'd never give up on you.
Bu mücadelede bana yapacağın yardım, aydınlık yolunu işaret eder.
Help me tame the Pig Demon to show you're doing good. It's your chance to fight evil and give back to society.
"Aydınlanma" ve bir kaç ay sonra "Cehennemde bir mevsim" kitaplarını okumam benim için belirleyici oldu.
Reading "Illuminations" and after a few months, "A Season in Hell" was, for me, a decisive event.
Bu tür şeyler onlara çok uzak şaşkın kasaplar, kalın kafalılar, aydınlığa sonsuza kadar kapalılar.
The thing being closed to them heads, mouthfuls nervous, obtuse. the light closed forever...
Öyleyse aydınlanın biraz.
So lighten up.
Lütfen, aydınlatın bizi. Herkes istediğini söylemekte özgür.
- Please, enlighten us, everyone is welcome to speak here.
Bazıları aydınlanma yaşadığını söylüyor ama bu biraz eski kafalı bir düşünce gerçekten.
Some people say she's enlightened, But that's kind of old fashioned, really.
İşsizlik sigortası geçen ay bitmiş. Kirasını da iki aydır ödemiyormuş.
Unemployment insurance ran out last month, car was repo'd, he's two months behind on his rent.
10 aydır bu adamın peşindeyiz.
So, we've been tracking this man for ten months.
Altı aydır buradasınız Bay Rottmayer.
You've been here six months now, Mr. Rottmayer.
Sekiz aydır seninle konuşmadığını söyledi.
She says she hasn't spoken to you for eight months.
Aksi halde gidip karısına son kocasının 11 aydır sekreterini becerdiğini söylerim.
Or else I'm gonna tell his wife he's been screwing his assistant for the past 11 months.
Dört aydır dışarıdasın zaten.
You've only been out for four months.
Annemin ve onun kaç aydır bu düğünü planladıklarını biliyorsun.
You know how many months she and my mom have been planning this.
- İki aydır buradayım. Başlık önerimi aldın mı?
D'you get my title proposal?
Annesi krizin eşiğinde ve yetmezmiş gibi Alan neredeyse altı aydır ilaçlarını almıyormuş.
Her mother's totally on the edge, and if all this weren't enough apparently Alan's been off his meds for almost six months.
Bir aydır falan Los Angeles'ın etrafında dolanıp duruyoruz.
I mean, we've been wandering around L.A. for what, a month now, and...
Üç aydır gelen mektupların.
Three months of letters.
14 aydır Alphonse'un yanındasın.
For 14 months you've infiltrated Alphonse.