Ağaç перевод на английский
16,384 параллельный перевод
Uzun ağaç güneşi engelleyince içeri giriyor.
Then that tall tree blocks it, and she comes in.
Ve ikinci kez, Ağaç çok kısa idi.
And second time, the tree was too short.
Bunu kuru bir çam ağacından yaptım. - Çam ağaçları dayanıklıdır.
I got a dry one, but it's from a pine tree and pines trees are resistant.
Zeytin ağacından da, bahçelerden bulduğun ağaçlardan da olur.
Olive too, and trees that you find in people's gardens.
Ama şu ağaç en azından, iki bin yaşında.
This tree is at least two thousand years old.
Yeni bir ağaç.
A new tree!
Çünkü o ağaç... bizim değil.
That tree is not ours. Damn it...
Eğer o ağacı satarsam ve parasını da sana verirsem... sonraki hafta elimizde ne ağaç, ne para ne de restoran olur.
If I sell that olive tree and give you the money, next week you won't have the tree, the money or the restaurant. You just ignore us!
O ağaç kutsaldır.
It's sacred.
O ağaç benim hayatım ve sen hayatımı almak istiyorsun.
That tree is my life and you want to take my life away.
O, sadece bir ağaç.
It's only a tree!
O ağaç bizim bile değil ki.
That tree isn't even ours.
Yine mi o lanet olası ağaç!
Not the fucking tree again!
Büyükbabanın ağacı çok özeldi. Ama ağaçların çoğu, başka yere dikilmelerinin... ilk 15 yılında ölürler yani... onu hiç bulamayabilirsin.
Your grandfather's tree was very special, but many die within the first 15 years of transplant, so you might never find it.
Ve çok dindar biri, zeytin ağaçları İncil'de kutsandığı için... onun hayali, kendi kilisesine bir zeytin, ağacı bağışlamak.
And since the olive tree is sacred in the Bible, he had a dream to donate an ancient tree to his church.
Peki ağaç nerede?
And where is the tree?
Estrel ağaç için Dusseldorf'a gittiğimizi... anlarsa, Alma, olmaz hayır.
If Estrella finds out I went to Dusseldorf for a tree... No way.
Ağaç ana merkezlerinde, lanet olası logoları.
The tree is in their headquarters. It's their fucking logo!
Ağaç bir kilisede ve onlar geri veriyor dedim.
I told them the tree is at a church and they're giving it back.
Dusseldorf'a bir ağaç almaya gidiyorum iki güne dönerim. "
I'm picking up the tree in Dusseldorf, I'll be back two days.
Ve logoları da bir ağaç.
And their logo is a tree...
Şirketin ağaç kesimine karşı olan bir aktivist grup var.
There is an activist group against the tree falling of the company.
Ağaç olmadan geri dönmeyeceğim, Alma.
I'm not going back without the tree, Alma.
Bu ağaç aileme ait! Bu ağaç bizim!
This tree belongs to my family!
Bu ağaç bizim! Bırakın beni.
This is our tree!
Ağaç yeterli büyüklükte, değil mi?
Is it big enough?
Ağaç kabuğu yiyebileceğini biliyor muydun?
Did you know you can eat bark?
Büyükbabamın portakal ağacını da suladım.
I also watered Grandpa's orange tree.
Bu bir ismi lazım değil ağacı değil.
This isn't a you-know-what tree.
Bu bir lamba ağacı.
No, it's a lamp tree.
- Ağacı rahat bırakır mısınız?
- Will you leave the tree alone?
- Zeytin ağacı peki?
Olive?
Bunu kestiğimde biraz kuruydu ama çam ağacı dayanıklıdır.
This was a bit dry when I got it but pine trees are resistant.
- Dur biraz, o zeytin ağacı... paha biçilemez.
That olive tree has no price.
Ağacını Çin'de aramaya başla.
I'd start looking for your tree in China!
Peki hangi ağacı seçti?
And which tree did he pick?
Bu kutsal ağacın, ailemize huzur ve birlik getirmesini dileriz. Özellikle ona hayatı boyunca bakan yaşlı beyefendiye.
We would like this sacred tree to bring peace and harmony to your family, especially to the elderly gentleman who has cared for it his entire life.
Ağacı, hatırlayacak, o hatırlayacak.
He'll remember The Tree, damn it!
Ben şirketin CEO'suna bir yazı yazdım ve... onlara, ağacın ücretini kredi gibi bir şeyle... geri ödemeyi teklif ettim hem de... faiziyle ama bana hiç bir cevap vermedi.
I wrote to the CEO of the company and offered to pay them back for the tree, like a loan, with interest, but...
Ağacı geri almak için patrona ücretini ödemeyi... teklif etmiş, taksitler halinde ödemek istemiş.
She offered to buy the tree and pay in installments.
Bu biraz fazla oluyor Alma, sence gelip ağacı... oradan alıp götürebilecek misin?
It's a bit too much, Alma. Do you really think you can come and pick up the tree, just like that?
Onunla birlikte iki kişi daha var ve onlar... ağacı geri vermediklerini bilmiyorlarmış.
The guys with her don't know.
Bu bizim ağacımız.
That's our tree.
Papaz yok kilise yok, Valencia'da ölen kutsal... Willy de yok ve Almanya ağacı bize geri vermiyor. Böyle mi?
No minister, no church, no Holy Willie who died in Valencia and we're not getting the tree back?
Ağacı almaya iznimiz var mı yok mu söyle bana.
Hands off. Do we have permission to take the tree or not?
Alma söylemek istediğin 1500 kilometreden fazla yolu... iznimiz, olmayan bir ağacı almak için geldiğimiz mi yani, öyle mi?
Are you telling me we drove up over a thousand miles in a forty-ton truck to pick up this giant tree without permission?
Ağacın sahibiyle konuşana kadar gitmeyeceğini söylüyor.
She says she won't move until she talks to the owner of the tree.
Bu bizim ağacımızdan.
It's from our tree.
"Zehirli ağacın meyvesi." Bunu bana sen öğrettin.
Fruit of the poisonous tree. You taught me that.
Bir daha ki sefere mail at, bir ağacı kurtar.
You email me next time, save a tree.
Bilirsin, bir sürü ağacın olduğu yerler, baya büyük olanlar
You know, somewhere with lots of trees, like real big ones.