Cıkıs перевод на английский
81,257 параллельный перевод
Orada birilerinin olduğunu biliyorum, çık ortaya!
Huh? I know someone's there, come out!
Kendi benliğinden çıkıp, bu savaşçıyı kontrol ediyor gibisindir.
It's like you're outside of yourself, but in control of this warrior.
Güney tarafındaki güç merkezinde bir kanalizasyon çıkışı var.
There's a main sewer access point in the power hub on the south side.
Savunma Bakanlığı'na çalışıyorum. Artan tehlikeyi görmezden gelen iradesiz bir Başkan'ın sıkıcı kuklası.
I work for the Secretary of Defense, a vapid puppet of the spineless President, who refuses to confront the increasing threat.
Tamam aptallık daha sıkıcı.
Okay, well, more boring than silly.
Açıkçası, zor, uzun süre çalışıyorum, çok fazla yola çıkıyorum.
Honestly, it's hard, it's long hours, I'm on the road a lot.
Ve Buzz Aldrin oradadır ve hapisten çıkış gününe benim düğünümü ayarlamış olursun.
And Buzz Aldrin is there, and you've organized my wedding on the day of your prison release.
Beyzbol çok sıkıcı ama Barry'yi severim.
Baseball's boring as shit, but I love Barry.
Zamanım olmayan şey ise, ruhumun, insan türünün bildiği en sıkıcı işte ölmesine izin vermek.
What I don't have time for is letting my soul die in the most boring job known to man.
Daha sıkıcı biri haline gelmek için büyük bir borca girdin.
You went into huge debt, just to become more boring.
O sıkıcı dükkanın satışlarını her gün, her an geçebilirim.
You know, I outsell that podunk store all day every day.
Ve kıçına bahse girerim, kimono da bir müşteri.
And you can bet your ass Kimono's a customer.
Bir dahaki sefer kıçımı yerken yukarı bakabilir.
He can look up the next time he's eating out my ass.
Dışarı çıkıp...
Let's go outside...
Müşterilerin bebeğini sıkıcı, karmaşık ve çirkin bulacaklar.
Well, your customers are gonna find your baby boring, confusing and ugly.
- Yani sonunda elbette kaynar da izlemesi sıkıcı ve süreci hızlandırmıyor.
- Well, I mean, eventually it'll boil. It's just boring to watch, and it doesn't speed up the process.
Şimdi beni aptal, eski, sıkıcı bir ev gezisine götürmek istiyor.
- [Sophia] Mm-hm. Now he wants to go take me to some stupid old boring house.
Gir ki şu şeyi yapabilelim, hani kız adamın omuzlarına bir sebepten çıkıyor.
Get in, so we can do that thing where the girl gets on the guy's shoulders in the pool for some reason.
Bu durum aslında sorunun kılıç olmadığını gösteriyor.
That makes me think that blade's not your problem.
Ölümsüzlük sıkıcı olmayak mı başladı?
Immortality just got boring?
Kılıcı çıkarmalısın.
You have to pull that blade out.
Bu çok can sıkıcı.
This is such a drag.
Bu çılgınlık.
Well, that's crazy.
Burada başka çıkış var mı?
Are there any other exits in here?
Bak, bu kız sisteme girmiş ve çıkmış durumda.
Look, you know this girl has been in and out of the system
Bu can sıkıcı çünkü gerçekten bir aile istiyorum, ancak bu tedaviler, onlar şaka değil.
And it's rough because I really want a family, but these treatments, they're no joke.
Birden kıçı tutuştu.
Suddenly he's in a hurry.
Doğru olanı yapmazsak okula olan tüm ilgisini kaybedip okulu bırakabilir. Sonra bir bakmışız ona ve avantacı sevgilisine destek çıkıyoruz. Birikimlerimiz suyunu çekince de evi satmak zorunda kalırız sonra.
If we don't do this right, she could lose all interest in school and drop out, and the next thing you know, we're supporting her and her deadbeat boyfriend and our savings are drained, and then we have to sell the house!
Luke'un bir işi var, kızlarla çıkıyor.
Luke has a job, and he's dating.
Buz Devri 5'i sıkıcı bulduğuna şaşmamalı.
Well, no wonder she thought "Ice Age : Collision Course" was boring.
Şehirden daha sık çıkmalıyım.
I really should get out of the city more.
Bizim bu karışık duygularla başa çıkmak için koca bir ömür harcıyoruz.
I mean, we've had our whole lives to process complex emotions.
Talbot'un kıçına biraz daha yaklaşırsa bir şnorkele ihtiyacı olacak.
If he gets any further up Talbot's ass, he'll need a snorkel.
Sıkıntı çıkarmaya gerek yok.
Now, let's not lose our heads.
Biliyorum, sıkıcı bir şey.
I know, it's boring.
Bu yüzden sadece sivillerle çıkıyorum.
That's why I only date civilians.
Belki de sivillerle çıkmaktan sıkılmışımdır.
Maybe I'm tired of dating civilians.
Çıkış için arka kapıyı oraya programladım.
That's where I programmed the backdoor to get out.
Sıkıcı biriyimdir.
I'm boring.
Çıkış işaretini buldun mu?
Did you find the extraction beacon?
Biri çıkışımızı yeniden kodlamış.
Someone re-coded our exit.
Sadece yap. - Başka bir çıkış yolu bulacağım.
I'll find us another way out.
- Hayır, yukarı çıkıyor.
- No, it... it's coming up.
- Hadi ama kızım. - Bu uydurma bir hikâye olmayacak kadar çılgınca.
That's way too crazy a story to make up.
- Buradan çıkış yolu mu?
The way out of... This?
Ona göre tek yapmamız gereken çıkış noktasından geçmek. Sonrasında zihnimizin Framework ile bağlantısı kopacak.
According to him, all we have to do is... pass through the exit point, and then your mind disconnects from the Framework.
Daisy çıkış yolu arıyor.
Daisy's looking for a way out.
Televizyona çıkıp devrim çağrısı yapınca böyle oluyor.
That's what happens when you go on TV calling for revolution.
Eğer bu dünyaya getirdiğim çıkış cihazı çalışsaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.
If only the exit beacon I brought to this world worked, we wouldn't be in this mess.
Bu çıkış yolu yok demek.
That there's no way out.
Çıkış yolunu bulmuş olmalı.
She must have found a way out.