Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ D ] / Dais

Dais перевод на английский

142 параллельный перевод
Kibarca merkezdeki kürsüye yaklaş.
Kindly approach the centre dais.
Söylememe gerek bile yok, o insanlar senin Vakıf adına çalıştığını bilselerdi, beni kürsüden anında atarlardı.
Not to mention, if those people had known that you were employed by the Foundation, they would have thrown me off the dais.
Ben kürsünün arkasındaydım.
I was back behind the dais.
Sizlere kürsüdeki dostlarımızı tanıtmak istiyorum.
I would Like you to meet our friends here on the dais.
Kürsüye çıkmadan önce para elinde olacak.
Before you step up on the dais... the money's gonna be in your hand.
Dais, onu arkadaşları için saklıyor.
Dais, he keeps that there for him and the guys.
Dais?
Dais?
Dais.
Dais.
Tamam Dais, sakin ol lütfen.
It's OK, Dais.
Selam Dais.
Hi, Dais.
- Dais, çok üzgünüm, unutmuşum.
- Dais, I'm sorry. I forgot.
Bir konferans kürsüsü şurada bir çıkış, mavi oturma yerleri ve galerinin altında uzun bir duvar var...
There's this lecturer's dais, there's the exit there, there are the blue seats, there's the bit of wall under the gallery
Ama ses kürsüde daha yüksek duyulmuştu.
It sounded louder on the dais.
Kürsüde oturup bir şeyler yiyeceğim.
I'll be sitting on the dais there, eating.
- Hangi masaya gidiyorsun?
- Eh, what table you got? - The dais.
Hey, Dais, odana kimseyi soktun mu?
Hey, Dais, let anyone in your room yet?
Yolcumuz için, hatta odasına dua kürsüsü bile koydum, ama yinede onu kontrol edemedim.
I had an itinerary, I even set up a prayer dais in his quarters, but I just couldn't control him.
Papatyanın arkasına koyuver.
Just put it up behind the dais.
Hadi Daisy, Gracie için geri dönmeliyiz.
Come on, Dais. We're going to wait for Gracie.
Beni kürsünün dibine koymuşlardı.
They just put me near the dais.
- Kürsüydü.
- It was a dais.
Aşapıdaki mavi ceketliyi görüyormusun, merdivenlerin solundaki?
You see the fellow in the blue jacket, near the left end of the dais?
Ve alkışlar bittikten sonra büyük, sarkık gömleğinle ve erkek pantolonunla podyuma gelip, bana yalancı diyebilirsin.
And then, after the applause has died down... you can come up on that dais in that big ol'baggy shirt... and those men's trousers, and you can call me a liar.
O olmadan oturmuyor bile... o zor evlenir.
Neither will he sit on the dais without him... nor will he get married!
Onur listemizdeki beş kişiyi kürsüye davet ediyoruz?
Would all five of our honorees please join me up here on the dais?
Ve her kim gelir ve Shruti evlenmeyi denerse Sen, düğün kürsüsünde o zaman bizim ölü vücutlarımızı göreceksin.
And whoever comes in between and tries to marry Shruti then you will get to see both our dead bodies on the wedding dais.
Ve eğer Jaichand ve Shruti birbirleriyle evlenirlerse o zaman O sizin ölmüş vücutlarınızı bulacak bu düğün kürsüsünde.
And if Jaichand and Shruti get married to each otherthen he will find both of your dead bodies on this wedding dais. What!
Sen bir sözünü kırdın, ailenin yanına giderek.
Now will you break the other promise too? Of not to leave this house and Shruti. Once she has cried on the wedding dais.
Orada konuşurken yanınızda bir papazdan başka kimse olmayacak.
You won't have any standing with you on the dais. Only a local minister.
Kan Kasesi'ni platforma adım atmadan alabilirdin, ama yapmadın.
You should have just snatched the Sangraal off the dais without taking a step, but you didn't.
.. düğün günlerinde, iki çocuğun hayaliyle..
.. at the wedding dais.. with the dream of two children..
Sen evlenmek isteyen kızdan kaçtın.
You ran away leaving a girl stranded on the marriage dais.
Hoşça kal, Dais.
Bye, Dais.
Ya da kızın cesedini.. düğün günü sana gönderirim.
Or else I'll send the girl's corpse at the wedding dais.
Evlilik için geldik, o zaman öyle olacak.
We reach the marriage dais, then we'll get married.
Kürsüye çıkıp, bunu kendi teknolojiniz gibi sunmak.
Go up on the dais and present this technology as your own.
Merhaba Dais.
Hey, Dais.
Caroline.
[CAROLINE CRYING] DAIS Y : Oh, Caroline.
Evet Dais.
- Yeah, Dais.
- Dais?
Dais?
Dais, bundan hoşlanmayacak.
- Dais, he's not going to like that.
Hey, Dais?
Hey, Dais?
- Hayır Dais, ben kullanırım.
- No, Dais, I'll drive.
Babamın tavuklarını seviyorum.
I like my daïs chicken.
Baban, kendi seçimlerini kendin yapman gerektiğini kabullenmeli.
Your daïs just gonna have to accept that you have to make your own choices in life.
Evet, o babamın şoförünün oğlu,
He's my daïs driver's son.
- Seni babanın evine mi götüreyim?
I take you by your Daïs place or what? No, not necessary.
Biliyorsun babam eski kafalı biridir.
You can imagine. My daïs old school, like,
Ve ayrıca babamdan devralacağım.
I also thought, we were going to go in together on my Daïs landscaping business.
Hayatımı bile.
I had made that wedding dais for her marriage.
Mangal!
Only on that wedding dais her marriage will take place.
daisy 193

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]