Durup перевод на английский
6,289 параллельный перевод
Neyse ne ama arkamda öyle durup konuşmayı kes artık.
no! get away from there!
Olan şu ki, Heather'ın boğazına yumruk attın. Bu nefes borusunun tıkanmasına ve boğularak ölmesine neden oldu. - Ve sen öylece durup izledin.
Oh, what happened was you punched Heather in the throat, which caused her windpipe to swell up, which caused her to suffocate to death while you stood there and watched.
... şu an durduğum yerde durup ve bu harika geleneği sürdürdü.
.. has stood where I now stand and kept this wonderful tradition alive.
Orada durup yeterince güçlü veya dayanıklı olmadığımı söyleyeceksen, lütfen yapma.
If you're gonna stand there and tell me I'm not strong enough please don't.
Burda karşımda durup Adamlarının her şeyi doğru dürüst yaptığını söyleyebilir misin?
Can you stand here and say you people have done everything right?
Durup dururken ne diye geldiler?
Why did they come here all of a sudden?
Bir saniye durup düşünebilir misiniz lütfen?
Can you just think about it for a second?
Orada öyle durup beni sorgulayacak mısınız?
So you just gonna stand there and interrogate me?
Sadece durup bir şeyi doğru yapmam gerekiyordu.
I had to stop and do one... right thing.
Durup dışarı çıkarak, otobana dalmadan önce etrafa bir göz atalım.
We should stop and get out and just take a look before we dive in.
Doğumgünüm falan değildi, yani otları durup dururken verdi.
It wasn't my birthday or nothing, just weeds for no reason.
Katil hala serbestken burada durup şarkı mırıldanmak saçma geliyor.
To stand here and sing and trolley while the murderer goes free.
Orada öylece durup ona para teklif ettim ve evliliğim hakkında yalan söyledim.
So, I just stood there, talking to her about money and lying about my marriage.
Uyarı yaptıklarında, durup ellerimi kaldıracağım.
As soon as they shout, I'll stop and put my hands up.
Odanın ortasında durup zamanın orada nasıl durduğunu anlamadan masaya bakıyordum.
Here I was, staring at the table, not understanding how time stood still at that place there.
Orada öylece durup, gözlerini gözlerime dikti.
And he stood there and he looked at me straight in the eyes.
İnsanlar durup bakıyor.
People stopping', staring'.
Doğruca buraya sürdürttü bana, Körfez Sahilde durup manzaraya bakmama bile müsaade etmedi.
She made me drive straight back here- - didn't even let me stop in Gulf Shores to take a look at the view.
Eğer durup muhabbet etmek istiyorsanız, süresi uzatılmış bilet alın.
You want to stop and chat, you gotta pay for the extended stay ticket.
Burada durup öylece izleyemem.
Well, I can't just stand here and watch.
Durup düşünmen büyük incelik.
So kin of you to reconsier.
Babam insanları severdi. Onları eğlendirirdi. Orada durup onlarla konuşurdu.
And my father loved people, so he would entertain them and stay out there and talk to'em and, "He's gonna get knocked down in five."
Bir kılıcın savaş görüp görmediğini veya yalnızca göstermelik durup durmadığını anlamak zor değil.
It's not difficult to see if a sword has been in combat - - Or if it has only been on display.
O da sabit durup dualarını edersen.
That's if you stay very still and say your prayers.
Bir saniyeliğine durup dökümanları halledip bu konuya gelebilir miyiz?
I'm sorry, let me interrupt you. Can we just stop for a second and do the documents and then go back to that?
Ne yani burada böylece durup şehirde gezen çatlakları mı bekleyeceğiz?
I mean, are we supposed to just hang around here and wait for whatever nut jobs are trolling around town?
Durup, çocuğa ailesini gömmek için yardım edeceğimizi söyledi.
Said we would halt and help this boy bury his parents.
Ona yakın durup onu yavaşlatırım.
I'll stick close, slow him down.
Durup buna katlanmak zorunda değilim!
I don't need to sit here and take this!
Burada durup, size
Latin lover narrator :
Şimdi başımızı kazığa geçirmek isteyenlere karşı dimdik durup bunu atlatmamız lazım.
From there, it is a short slide to our severed heads riding on pikes.
Durup dururken nereye kayboldular?
How can they just disappear like that?
Burada durup bir yandan da masaların yerlerini değiştiremezsin.
And start rearranging tables.
Yolda durup biraz kek almak ister misiniz?
Hey. Hey, uh, you guys want to stop on the way home and get some pancakes?
Eğer arada bir durup etrafına bakmazsan bir şeyleri kaçırabilirsin.
And if you don't stop and look around once in a while, you just might miss it.
Gloria, gerçekçi ol. İlk sırada durup elinde "Bastır Manny" yazan bir pankartla durmasını mı isterdin?
What do you want, her standing in the first row with a sign saying "Go, Manny"?
Durup yardım eden?
The one who stopped and helped?
Durup dururken benimle dövüşmenize değmez.
Suddenly unworthy of fighting me for.
Durup durup onların en havalı amcaları olduğumu söylüyorlar.
They - - they keep saying I'm like their cool uncle.
Sanırsam yerimde durup yemek için pazılarımı güçlendireceğim.
I think I'm just gonna stay put and whip up a batch of my chards for the potluck.
Sana bu şekilde ulaşmamam lazımdı belki de böyle durup dururken, onca zaman sonra.
I probably shouldn't have reached out like this... out of the blue, after so much time.
Gençliğimin geçit törenlerini hatırlıyorum. Babamın yanında durup roketler ve topları taşıyan araçların geçtiği törenleri çok güzeldi.
I remember the parades from when I was a young boy standing by my father seeing those trucks that went by with the rockets and cannons.
Ya bir durup düşünelim bu olayı.
Let's just put this in perspective for a second.
Bu üçüncü sınıf orkestranın önünde durup burjuva domuzlar için çalmayacağım.
And I will not stand in front of this third rate orchestra playing for these bourgeois pigs.
Eğer Diaz yardımımızı kabul etmiyor olsa da onun arkasında durup yardımcı olmalıyız.
Okay, if Diaz won't accept our help, we got to go behind her back.
Çok ufak şeylerde kafası karışmaya başladı. Durup dururken heyecanlanıp tepki vermeye başladı.
Well, he started getting confused over the littlest things, and then... just like that, he would get agitated and lash out.
Eğer durup cadılar tuvaletini falan kullanmazsan...
If you don't stop to use the little witches'room anymore
Orada durup izledin, hiçbir şey yapmadın.
You stood there, watched, did nothing.
Burda durup kuşları kurtarabiliriz.
We can stay and save the birds.
Yatak odasının önünde durup pencereden içeri bakmak mı?
Stare in her bedroom window to see if she's home?
Hepinizin donut yediğinden dolayı durup kendi başıma kahvaltı yapmam gerekti.
Sorry I'm late.