Elegance перевод на английский
398 параллельный перевод
Zarafetle durduğunuz anda, şakalaşma olmasın... Çok çekicisiniz.
When it comes to elegance, no kidding... you're very attractive.
Bir zarafet söz konusu olursa, ki siz bunun çok ilerisindesiniz, ben bunu anlarım.
When it comes to elegance, you are far ahead, and I should know.
Akşamın ilerleyen saatlerinde şehir, o kadar güzel olurdu ki.
That very evening, the city was of utmost elegance.
Zarafet sahibi bir kadın.
She has great elegance.
Bu hiç şık olmaz.
That ain't got no elegance.
Belki de tek gereken öyle bir güzelliktir.
Perhaps a little elegance is called for.
Lüks içinde, güzellik, zarafet içinde yaşamalısın.
You should be surrounded by luxury, beauty, elegance.
Tabii, biraz zarafet katılırsa...
Well, if one gave it some elegance...
İş bulamazsa bu kibarlığı devam ettirmekte zorlanabilir.
He may find it hard to maintain elegance without working for it.
Doğal bir yetenekle dünya hakkında hiçbir bilgileri olmayan bu çocuklar lüksün en üst seviyede olduğu bu trende çok rahat hareket etmeyi başarmışlardı.
But, though knowing nothing of the world, a certain innate elegance enabled them to appear entirely at ease within it
Zarif ve kibar.
Elegance and refiinement.
Ne zerafet!
What elegance!
Şıklığınız her gün daha da artıyor.
Your elegance is more refined every day.
Bir fikri, güzelliği olduğunda ; gerçeği anlattığında.
- When they have wit and elegance... and truth.
Kadının yürüyüş tarzı ilgisini çekmişti çocuksu, duygusal yüzü, az biraz gösterişli zarafeti ve muhteşem beli.
He was captivated by the way she walked her childlike sensual face her slightly gaudy elegance and her divine waist
Kim bilir, sana sorsak bu makyajlı yüzümüze, fosforlu konuşmalarımıza,.. ... pejmürde halimize bakıp daha gülünç olduğumuzu söylerdin.
If you dared, you'd think us even sillier, with our shabby elegance, our painted faces, our pretentious speech.
Yıllar önce zarafet yarışması kazanmışa benziyor sanki. Kazandı zaten.
It looks as if it had won the Grand Prix d'Elegance many years ago.
Sonra kalkıyorsun ve şu zavallı yaratığa özgürlüğünü veriyorsun kadının kalbinden kendini zarif şekilde özgürleştirdiğin gibi.
So you got up and you gave that poor insect its freedom, with the same elegance with which you freed yourself from the woman's heart.
Gülüşünün tatlılığı, elbisenin şıklığını gölgede bırakıyor.
The sweetness of your smile outshines the elegance of your gown.
Zamanla her şey inceliğini kaybediyor.
Oh, the times aren't suited for elegance.
Quality Kadını zarif, ince ve çok canlı olmalı.
The Quality Woman must have grace, elegance and pizzazz.
Quality'deki tüm kızlar zarif, ince ve çok canlı.
Every girl in Quality has grace, elegance and pizzazz.
Acaba, bu şıklığın sebebi ne?
But what's the reason for all this elegance?
Nesnelerde sevimlilik ve incelik insanlarda kişisel cazibe ve fiziksel zarafet konusunda züppeydi.
He was a snob about loveliness and elegance in things about personal charm and physical grace in people.
Ama yine de bazı şeyleri zarafetle yapabiliyorlar.
At least they do certain things with elegance.
Binici kıyafetli bir hanım konuğumu görünce, atçılıkta eski zarafet kalmadı diyorum kendi kendime.
When I'm behind one of my lady guests in jodhpurs I think what a shame it is that elegance has disappeared from the equestrian scene.
Zarafete, zamana ve şıklığa ihtiyacın var.
You need grace, time and a great elegance.
Mükemmel tasarımı diğerlerinden geri kalmayan performansı ve parmak ısırtan zerafeti ile güzelliğin güçle buluşmasının kanıtı olarak bize sunuluyor.
Its meticulous design, its powerful yet simple lines, and its uncommon elegance all prove that beauty isn't incompatible with top performance.
Tavrınız ve zerafetiniz,... daha arabanızdan indiğinizde beni etkiledi.
Your attitude and the elegance with which you got out of your carriage impressed me.
Eğer bu kasaba onun gömleğine ve şapkasına benziyorsa onun şıklıkla alakası yok.
If his shirt and his sombrero resemble this village here then he's no example of elegance.
Öyle zarafetle, sükunetle, hassasiyetle, yumuşaklıkla nezaketle, incelikle, ağırbaşlılıkla ve ruhsal cömertlikle olmaz.
It can't be done with elegance and peace of mind, with such tenderness and manners with reserve and generosity.
Harikaydı... akşam yemeğinde... her zaman olduğu gibi,... bu izole edilmiş yerde ve bu adamlarla... karnımızı doyurmak yerine... sizin gibi güzel bayanlarla birlikte oturup... onlara eşlik edip, sohbet etmeyi özlemişim.
It will be wonderful... to dine... instead of to feed... which seems to be the routine... when men in a country like this are isolated. I miss the conversation... and the elegance of dining in mixed company.
Zarif kişilerce oluşturulmuş zarif olmayanlarla aralarındaki bu mesafe çok ama çok önemliydi.
The distance, established by elegance, from those who aren't elegant is crucial.
Zarif de olabilirler... Sansasyonel.
They could also be elegance... a certain yellow.
Gillian şık görünümünüze zarafet ve incelik kazandırır.
Gillian makeup gives grace and elegance to that high-fashioned look.
# # This is elegance by the mile
# # This is elegance by the mile
Zarafet ve kabalık bilmişlik ve yanardöner tavırların arasında mücadele vermeni görmek beni çok heyecanlandırıyor.
It actually turns me on to see you switch between flip-flops and fancy things, elegance and vulgarity.
"Bir kibarlık ve zarafet ortamında."
Woman :... In an atmosphere of elegance and refinement.
Tüm bunların anlamı, adamımızın gayet şık giyindiğini, sigara içtiğini ve sol elini kullandığını biliyoruz.
That means that we now know he's a man who smokes cigars, who dresses with elegance and who is left handed.
Hem güçlü hem de zarif!
Such command and elegance.
- Biraz zarafet katar diye düşündüm.
I thought it would add just a touch of elegance.
Her şey mucizeye yakın bir zarafet içinde yıkanmıştır.
Everything is bathed in an elegance approaching the supernatural.
Öyle bir giysi istiyorum ki bu konudan hiç anlamayan insanlara doğal bir cazibem olduğunu düşündürsün.
I want the kind of suit that makes people who don't know anything about it think the wearer has natural elegance.
Bu insanlar giysinin zarafetini giyene atfediyorlar.
They ascribe the elegance of the suit to the person.
Japonlara, Yamamoto'nun ölüme cesurca ön saflarda çarpışan bir savaş uçağıyla gittiği söylendi.
The people was informed of that the Admiral died as a hero, in the aircraft marshalling area, having faced the death with elegance in a war airplane.
Sokağa çıplak çıkmak değil niyetin, şık ya da salaş olduğunu ima etmeden örtünmek sadece.
You do not propose to go naked, but to be clad, without this implying either elegance or neglect.
Ama sudayken, bir stilleri ve zarafetleri vardır.
But on water, they have style and elegance.
Muhteşem bir zarafetin yorumlanması.
" An interpretation of great elegance.
... ve kültürün ve zarafetin dünyasına.
"And the world... " of culture... " and elegance.
Zarafetten yoksun, ama yeni kumarhane de tıpkı Vegas gibi.
Rococo elegance. But the new casino is just like Vegas.
Düşünmesi bile komik.
Ah, Verdi. Quelle élégance!