Entirely перевод на английский
6,448 параллельный перевод
Sonuçta, senin burada olduğunu bilen biri olduğundan emin değilim.
After all, I'm not entirely sure anyone knows that you're here.
Birbirlerine karşı tümüyle dürüst olamazlardı.
They couldn't be entirely open with one another.
Bana patronluk taslamaktan da çok keyif alıyormuşsun gibi geldi.
Well, it seems like you're enjoying bossing me around entirely too much.
Amacımız insanları iş sahibi yapmak. Hem de emeklilikle gelen ekstra haklardan uzak durarak.
This is about putting people to work and avoiding the entitlements entirely.
- Hayır. Dediğim gibi bizim yaklaşımımız tamamıyla alışılmadık bir çözüm şekli içeriyor.
- No, as I said, this is a fundamentally different approach entirely.
Kendine yönelik kamuoyu desteğini eritme başarının aynısını işsizlik rakamları için sergileyebileceğine pek ihtimal vermiyorum açıkçası.
I'm not entirely sure that I'm confident that you'll be able to eradicate unemployment the same way you've been able to eradicate your approval polls.
Aslında çok farklı bir iş kolunda tavsiyeni almak için gelmiştim.
- Yeah, well, I actually wanted to talk to you, to get your advice on an entirely different business proposition.
Arabası en yeni teknikle yapılmış, tamamen hacklenebilir.
his car is state-of-the-art, his car is state-of-the-art, entirely hackable. Entirely hackable. Hard drive records all its
- Başka bir şeyi konuşuyoruz.
No, we're talking about something else entirely.
Tamamıyla senin başarın.
It is entirely of your own making.
Ama seninle paylaştığı şey... Bambaşka bir şeydi.
But what he shared with you... it was entirely something else.
Ranger'da neredeyse tamamen siyasi bir rol üstlenmişsiniz.
Heard the role you played on the Ranger was almost entirely a political one.
Bambaşka bir şeyle ilgiliydi sanırım. Seni çok iyi anlıyorum.
I think it had to do with something entirely different... and I understand.
Çocuk için nafaka bambaşka bir mevzu.
Child support is something else entirely.
Eninde sonunda Wayward Pines tümüyle kendine yeten bir yer olacak tabii.
Of course eventually Wayward Pines will be entirely self-sufficient.
Tamamen kendi seçimlerinden oluşan bir hayat yaşayan biri oldu mu ki?
Has anyone ever lived a life entirely defined by their own choices?
Tamamen Silahşorlar'ı suçlayamayız.
We can't entirely blame the Musketeers.
Ama Braithwaite seni tamamen yasakladığını söyledi.
But Braithwaite barred you entirely. He told me.
Hastaneye getirildiğinden beri tamamiyle ağız değiştirdi, görmüyor musun?
He's changed his tune entirely since he got to hospital, don't you see? No.
Iraklıların hepsi Saddam'ın laik rejiminden memnun denemez.
The Iraqis are not entirely enamored with Saddam's secular regime.
Ki o desteğin vatana açıkça ihanet edenleri ödüllendireceğimiz duyulduğu anda buhar olup uçacağına şüphen olmasın.
Support that is almost certain to disappear entirely and for good the moment they hear they are to be associated with a plan to reward men who are in open revolt against the Crown.
Tamamen doğru olmamış olabilirim ama sen de çok ağırsın!
Okay, listen, I may not have been entirely faithful, but you, you are not easy to lift!
Bütün bu çaba, fedakarlıklar, sana bağlı.
And for all that effort, for all that sacrifice, it is now entirely reliant upon you.
Ve tanrının hikmeti, tamamen savunmasız.
And owing to a most fortuitous act of God, it is almost entirely undefended.
Neredeyse savunmasız.
It is almost entirely undefended.
Bu yüzden Mark'ı Mars'ın yerçekiminden tamamen kurtulup Hermes'le buluşması için...
So, in order for Mark to escape Mars gravity entirely, and to intercept the Hermes...
Bunun için tamamen seni suçlayamam.
You weren't entirely to blame for all that.
Tamamen senin hatan değil dedim yani... gerçekten de tamamen değil...
Uh, you know, I said it was not entirely your fault, so it's really just not entirely...
Seni işe alana göre tamamen farklı bir departmanda.
Oh, here you are. In an entirely different department than the one that employs you.
Tamamen ihtimaller dairesinde olan bir şey.
It is entirely really, of what could happen.
Tamamen senin kararın.
The decision is entirely yours.
- Tamamen farklı bir hâldeydi.
She was something else entirely.
Hizmetlerimiz tamamen sizler için!
Our service is entirely for you all!
Tam olarak değil.
Not entirely.
Ama aynı anda hem sevilip hem korkulmak tamamen farklı bir durum. Bence şu anda sadece ben varım.
But to be both liked and feared all at once is an entirely different state of being... in which, I believe, at this moment, I exist alone.
Bu kişinin yardımını benimkine tercih etmene hakikaten akıl sır erdiremiyorum. Ya bana olan güvenini kaybederse?
It is entirely mysterious to me why you prefer the help of this person to mine.
Ne kadar geçimsiz olduğunuzu tamamen unutmuşum Bayan Strange.
I had entirely forgotten how quarrelsome you are, Mrs Strange.
Çoğu insan beden dışı olmuştu bense gidip geliyordum.
Most of the people were knocked entirely out of phase, but I was winking in and out.
Ben de öyleyim Bayan Whelan. Hepimizi öyle.
I acted entirely without thinking.
- Tabii efendim. Masam tamamen emrinizde.
My desk is entirely at your disposal.
Yine de soruşturma bitinceye kadar tamamen geride kalacağını sanmıyorum.
Though I don't suppose it'll feel entirely behind you until after the inquest.
- Neredeyse tamamen.
Almost entirely.
Tamamen değil.
Not entirely.
Farklı dalları birleştirip tamamen yeni türler oluşturuyorlar.
they're combining traits of different plants to create entirely new variants.
"Sadece hangi büyü olduğunu söyleyin ve size söz veriyorum ki hiç kimseye bahsetmeyeceğim hatta büyü yapmaktan vazgeçip kendime de büyücü demeyeceğim, size dert olmayacağım."
"Tell me but this one thing, whatever magic it is, " and I promise you I shall tell no-one " and that furthermore, I shall put aside magic entirely,
Benimle probleminin tam olarak ne olduğundan emin değilim.
You know, I'm not entirely sure what your problem is with me.
Çünkü plan aslında benden çıktı. Ama "planımız" demenin daha şaşırtıcı olacağını düşündüm. Yani bir grup insanın aynı anda aynı fikirde olmasının.
that wasn't entirely accurate,'cause it was actually my idea and I think the usage of the word "we" in there is really confusing, because, like, how can a whole group of people have the same idea at the same time?
Dinle beni Shosh, ciddiyim,..... tamamen yalnız olduğun zaman hissettiğinden bile daha yalnız hissedeceksin.
I'm telling you, Shosh, seriously, you end up feeling more alone than you felt when you were actually just entirely alone.
Tam olarak duymadım yani.
I didn't hear it entirely, I mean.
Tamamen kaybetmedik fakat unuttuk.
We haven't entirely lost it, we've just forgotten it.
- Tamamen.
~ Entirely.