Essence перевод на английский
1,793 параллельный перевод
Kurt Adam, Mumya Kara Gölün Canavarı.
The werewolf, the mummy. The essence of the black lagoon.
Bu hikâyedeki olaylar aslında gerçektir ama sadece şans eseri burada anlatıldığı gibi meydana gelmemiştir.
"The events of this story" "are in essence true" "and it's only by chance"
Ama altıncısının taşıyıcısı... "
But the sixth was to be carried in the essence of a... "
Bir insan ruhunun özü olacaktı?
The essence of a human soul?
İnsanoğlunun esas niteliği zamanın yitimine dayanma gücüdür.
The essence of a human being is resistant to the passage of time.
"Doğruları yaşamın özünde ara gündelik hayatın sıradan detaylarında değil."
"Seek the truth not in the mundane details of daily life, but in the essence of life itself."
Hayatın saf kaynağı.
Pure essence of life.
Anladım. Bu canlının doğal hali.
The true essence of this man?
Hayvanı öldürdükten sonraki vakit büyük önem taşıyor.
When you get your kill, time is of the essence.
" Peki, elimde olan... esas olarak...
That's the real essence of it, isn't it?
Zamanlama çok önemli.
I must reiterate, time is of the essence.
Zaman aleyhimize işliyor.
Speed is of the essence.
"Habeas Corpus" hukukun egemenliğinin esasıdır.
Habeas corpus is really the essence of the rule of law.
Zaman çok önemli.
Time is of the essence.
İşin aslı zamandır.
Time is of the essence.
Bizim için zaman çok değerli.
Time is of the essence.
Mononofu eğitiminin özü budur.
That's the essence of Mononofu training.
Tekrar altını çizmek istiyorum, bizim için hızlı olması esas.
Again, I want to emphasize that for us, spd is of the essence.
Her insanın ruhuna ya da özüne, "ba" diyorlardı.
They called the soul for the essence of each person his Ba.
Şimdi, Marshall'ın özünü çizme biçimini beğendim.
Now, I like how you captured Marshall's essence.
Ve gül satıcısının Lois'i suladığından şüphelendiğimden bu yana, tüm dikkatimi yağ esanslı hanıma vermiştim.
And, since I doubt the rose peddler doused Lois. I'm putting all my money on the oil essence lady.
Tom, beni seçen insanları bu ülkenin temellerini oluşturan hak ve özgürlüklerden vazgeçmeye zorlayacağımı dikkate almıyor musun?
Have you stopped to think that I would be forcing the people who elected me to give up their rights that define the essence of this country?
Pekâlâ, zaman son derece önemli. İtirazı olan yoksa, ara vermek ve 10 dakika sonra oy vermek için yeniden toplanmanızı arz ediyorum.
All right, time is of the essence, so unless there's an objection, I would like to recess and then reconvene for your vote in ten minutes.
Zaman burada çok önemli.
Time is of the essence here.
Kapitalizmin özü.
The essence of capitalism.
Evet, dostum. Kadınların ruhu.
Yeah, man, the essence of woman.
- dönerse, özünü kaybeder, Larry.
- it's gonna lose its essence, Larry.
Arabasının benzini bitmişti ve telefonu çekmiyordu.
Cette fille roulait dans le désert, elle est tombée en panne d'essence et son portable ne passait pas.
Frankly, bence bu berbat bir fikir beni ölümün temelini araştırmaya yollamak şansım yardım ederse kaçmanızı sağlamak.
Frankly, I think it's a terrible idea ; exposing me to the distilled essence of death, on the off chance it might help you escape.
Zaman esastır.
Time is of the essence.
Dediğin gibi daha sade olabilir, ama onun içinde özel birşeyler var.
She can be more plain as you say, but her essence is something special.
Ruhu zapt etmeye çalışıyorum, yok etmeye değil.
I am trying to capture the essence, not overwhelm it.
Bu bir güzellik maskesi.
It's an essence mask
Ok onun havayolunu tekrar açmış, bir şekilde acil trakeotomi olmuş.
The arrow reopened his airway, in essence gave him an emergency tracheotomy.
" Bu çiçekli yüzük beni yansıtıyor.
" This flower ring is the essence of me.
Sanatın özü de bu değil mi zaten?
And isn't that the essence of art?
Zaman değerini kaybediyor.
time is of the essence.
Yapma, birinin ruhunu ele geçirmek, onun kanını tüketmek işte heyecan budur.
Come on, taking in someone's essence consuming living human blood that's the real rush.
Yoksa bizim binbaşı gül esansıyla banyo mu yapıyor?
Or is our major bathing in rose essence?
Tahrik edici hayvani ruhumun kutsal kedigil özünü içeren.
Sensuous animal spirit. The... Sacred feline essence within.
Kedigil özünü biraz yansıtacak, o kadar.
She's just going to have a feline essence.
Zaman akıp gidiyor ve çabucak işime dönmeliyim.
There's a time crunch, and time is of the essence.
Sonuçta kendi adanızın kralı ya da kraliçesi olacaksınız.
In essence, you'll be king, or queen, of your own island.
Oldukça samimi görünüyor. Dolandırıcılığın esası, karşı tarafın güvenini kazanmaktır.
The essence of a confidence trickster is that he gains your confidence.
"Sonra olanları hatırlamıyorum" Çok zamanımız yoktu o yüzden arama emri çıkarttık. İki yer içindi.
Time was kind of of the essence, so we got the search warrant, and it was for two locations.
İşin özü zaman değil.
And time is of the essence.
Bu ayin, Güneş Savaşçıları'nın felsefesinin özünü simgeler.
This ritual illustrates the essence of Sun Warrior philosophy.
Ölümün kimyasını yakalamaya çalışıyordum.
I was trying to capture the essence of Death.
Dr. Hiller'ın beyniyle konuşurken, ya da görüntüsüyle ya da o her neyse... sanki gerçek bir kişiyle konuşuyor gibiydim.
Talking to Dr. Hiller's brain, Or essence, or whatever The heck it was, It was like i was Talking to a real person.
Aslında, insaları gördükleri şeyleri görmediklerine ikna etmek.
In essence, that means convincing people they didn't see what they actually did.
Yani beş nesile mal olmuş bir emeği tehdit ediyorlar,..
They're, in essence, threatening five generations of work.