Etmek перевод на английский
103,535 параллельный перевод
Eğer teşekkür etmek istiyorsan temizlen ve şuraya geç.
If you want to thank us, clean up and get in there.
Eğer Everclear'ı alırsak, onu tıpkı senin Philip Brill'e yaptığın gibi istediğimiz bilgileri acısız olarak elde etmek için kullanacağız.
If we have Everclear, we'll use it to get the info we need painlessly, just like you did with Philip Brill.
- Sen iltica etmek istiyorsun.
- You want to defect.
Ancak onu elde etmek için bana ihtiyacın var.
But you're gonna need me to get to him.
Takas etmek için başka bir şey bulmam lazım ama artık kırkıncı kattayım.
I got to find something else to trade, but... now that I'm on the 40th,
Öyle mi yoksa bizi Marty'ye düşman etmek mi istedin?
Is it? Or is it'cause you wanted us to turn on Marty here?
Avları kuruyan düzlüklerden göç ettiği sırada, dişi aslan da aile bölgesinin dışına çıkmaya cüret etmek zorunda...
As prey migrate away from the drying plains... so, too, must the lioness venture beyond her familiar territory... into the territory...
O araziye dinî bir tesis inşa etmek için gereken imar izni verilmemiş.
It turns out that the lot isn't zoned for a religious establishment.
Rahatsız etmek istemedim.
Didn't mean to bother.
İbadet etmek anayasal hakkımız.
We have a constitutional right to practice our faith.
- Kilise inşa etmek istiyorum.
- I wanted to build you a church.
Bize kilise inşa etmek isteyen o.
Marty Byrde wants to build us a church.
Teşekkür etmek içindi.
- It's a thank you.
Bilemiyorum ama teşekkür etmek istedi.
I don't know what the hell he is. But it's... it's honestly a thank you.
Sırf onu gıcık etmek için Marty ile seni ve evli olduğunuzu anlatıyordum. O da huysuzluk ediyordu.
It is,'cause I was telling her about you and Marty, and how you two are married, and... just to mess with her and... she was being mean.
Hayır, ama sen etmek istiyorsun, değil mi?
Nope. You do, though, huh?
Yardım etmek istiyoruz.
We want to help.
Ve sizler de hayatınızı her an değiştirebilirsiniz. Yardım etmek için buradayım...
And that you can... always change your life.
Olduğun yerde kal, oraya bir geleyim söz veriyorum, ondan sonra sana yardım etmek için elimden geleni yapacağım.
Stay where you are, let me get there, and I promise I'll do everything I can to help you.
Şimdi, bir tanığa dokunulmazlık teklif etmek üzere olan bir polis o tanık tarafından öldürülüyor.
So, a cop who's about to offer immunity to a witness gets murdered by his own witness.
Benim niyetim tarihi kontrol etmek John, onun kurbanı olmak değil.
Yeah, I intend to control history, John, not be a victim to it.
Aileme yardım etmek mi istiyorsun?
You want...? You wanna help my family?
Bundan sonra ne söylediğine ve kime söylediğine çok dikkat etmek zorundasın.
You're gonna have to be vigilant now about what you say and who you say it to.
Sana yardım etmek isterse hiçbir engel tanımaz.
If he wants to help you, he'll go to any length. How's that?
Ona yerdım etmek için elimden geleni yaptım.
I did everything I could to help him.
Fidel iktidarında öğrendiğimiz şeylerden biri de, araba tamir etmek.
One of the things we learned under Fidel... how to fix cars.
Hayatına devam etmek için çaba sarf ediyormuşsun gibi geldi.
It sounds like you're making an effort to move on.
Sam seviyeleri test etmek ister mi?
Where's Sam? Does he wanna test the levels?
İçinizde ne kadar uzun kalırsa, özünüze o kadar nüfuz eder ve size yardım etmek o kadar zor olur, anladın mı?
The longer it's inside you, the more tangled it gets with your essence and the harder it is for me to help you, you understand?
Seyahat etmesini isteyecek misin, yardım etmek için mahvettin değil mi?
You gonna ask the traveler you just fucked the shit out of to help?
Geçen Çarşamba günü aranızdan Pinot'nun cenazesine gelenlere büyük bir teşekkür etmek istiyorum.
I just wanna say a big thank you to those of you who came out to the funeral last Wednesday of my dog, Pinot.
- Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır, değiştirebileceğim şeyler için cesaret ve aradaki farkı bilmek için akıl bahşet.
- God grant me the serenity to accept the things I cannot change. The courage to change the things I can, and the wisdom to know the difference.
Çözümünüz bir adamı rezil etmek mi?
Your solution is to humiliate a man?
- Yardım etmek için her şeyi yapacağız.
- We'll do everything we can to help.
Şimdi Gabrielle'i işe aldığıma memnunsun, değil mi? bu yüzden bir bakıcı için mücadele etmek zorunda kalmadık?
Um, now aren't you glad I hired Gabrielle, right, so we didn't have to scramble for a sitter?
Neyi takip etmek istediğimi sormaz.
He doesn't ask what I want to chase.
Eğer... yardım etmek istiyorsan, bir sığınma evine gidebiliriz.
If you... if you want to help, we can go to a shelter.
- Yardım etmek zorundayım.
- I gotta help.
Ona yardım etmek için yapabileceğin bir şey yok mu?
Isn't there anything you can do to help him?
- Merhaba John, ben Victoria Conte. Yarın sabah 10'da seni ilk tanık olarak çağıracağız, bir teyit etmek için aradım.
Hey, John, it's Victoria Conte, calling to confirm you're up first for us tomorrow, 10 a.m.
Gerçeği açıklamak, yanlışı telafi etmek için.
To come clean, fix it.
Şunu söyleyebilirim önünde iki seçenek vardı onları yok etmek, ya da onlar için ölmek.
I can tell you that... he had two choices : Destroy them, or... or die for them.
Savaşmaya devam etmek zorundasın.
You just have to keep fighting.
Yardım etmek istediğini söyledin sanıyordum.
I thought you said you wanted to help.
Bende sana yardım etmek için kendi hayatımı vermeye hazırdım.
And I was willing to sacrifice mine to help you.
Lütfen, yardım etmek istiyorum.
Please, I... I wanna help.
Yardım etmek zorundayım.
I have to help.
Yardım etmek istemeni anlıyorum.
I appreciate you trying to help.
Ayrıca hâlâ Chelsea'nin ifadesini araştırabilir ve teyit etmek için bütçemiz dâhilinde çalışabilirim.
And I can still follow up with Chelsea's deposition, and I can fact-check within our budget.
Devam etmek istiyorum.
I'd like to continue.
Bak, sana yaptığın her şey için teşekkür etmek istiyorum.
Listen, um, I wanna say... thank you for everything you've done.