Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ E ] / Exactly

Exactly перевод на английский

81,660 параллельный перевод
- Bu lanetli gül ağacından tam olarak kaç tane var söyle.
- So, tell me, exactly how much of this cursed rosebush is there?
Dediklerini aynen yapman gerektiğini ve bunu şimdi yapman gerektiğini söylüyorlar.
They said you have to do exactly what they say, and you have to do it now.
Peki ne kadar süre batarya rolü yapacağım?
And how long, exactly, am I to play battery?
Bunda senin de payın var.
You're not exactly blameless in this.
Aynen. Beyefendi kulübü de denebilir.
That's exactly what I'm saying.
Bindiğimde de kartelin para aklama işini nasıl ve nerede yaptığını tüm detaylarıyla anlatacak.
And when I do, he'll tell me exactly how and where the cartels are laundering that money, at which point I'll seize it. All of it.
- Kesinlikle.
- Exactly.
peki... tam olarak ne zamanmış o?
And... and when exactly is... is that?
- Tam olarak öyle...
- That's exactly what he...
peki boşaldığında ki kendinden nefret etme sesi nasıl çıkıyor?
And what exactly does that cocktail of degradation and self-loathing sound like when it's finished?
- Aynen öyle.
Exactly.
Endişelerim Pizaña ile alakalı değil.
It ain't exactly Pizaña I'm worried about.
Kettle kaynıyor, ben korumak için bir kasayı var ve her şeyi biz şey bıraktığımız gibidir.
The kettle's boiling, I've got a vault to guard, and everything is exactly as we left it.
- Tıpkı diğer günlerin gibi.
Exactly like every other day of your life.
- Aynen öyle.
- Exactly.
Aynı fikirdeyiz.
My thoughts exactly.
- Aynen, bu paraya en iyi yer burası.
Exactly, it's still the best place for the money.
Nefes almak istiyorsak tek bir seçeneğimiz var.
If we want to keep breathing, we have exactly one option.
Tam olarak neyi?
About what, exactly?
Aynen öyle yapacaksın.
That's exactly what you're going to do.
Onu tam olarak nasıl yapacaksın?
How exactly will you do that, huh?
Kesinlikle.
Exactly.
Ne tür hayvanlar olduğunu iyi biliyorsun.
You know exactly what sort of animals.
- Tam olarak nereye yapılacağını öğrenmem gerek.
It's important I find out where exactly it's going.
- Ben de tam olarak bu yüzden buradayım.
And I am here for exactly that purpose.
- Değil mi ama!
Exactly.
– Affedersin, anlamadım.
I'm sorry, I don't understand. Exactly.
Aslına bakarsanız uygulanıyor ve teoremi öncekiyle aynı şekilde uygulayacaksınız.
As a matter of fact, it does indeed apply, and you use the theorem in exactly the same way as before.
- İşte istediğim şey tam da bu.
- This is exactly what I want. - No, no, no.
Tam olarak dakikada altı mikronmuş.
Turns out it's six microns per minute. Exactly.
Albert şu an tam da olması gereken yerde.
Albert is exactly where he needs to be right now.
- Aynen.
- Exactly.
- Suç dehası sayılmazsın Josh.
You're not exactly a criminal mastermind, Josh.
İki hafta geçti ve koku daha da kötüleşmedi. Değişti sadece.
It's been two weeks and the smell hasn't exactly gotten worse, it's just changed.
Biliyor musun, ortak olduğumda ben de senin yaşındaydım.
You know, I was exactly your age when I made partner.
İkimiz de tam olarak yapmak için doğduğumuz şeyleri yapıyoruz.
We're both doing exactly what we were born to do.
Mike, ben tamamen profesyonel bir beyzbol oyuncusu olmak için gereken şeye sahip olduğuna inanıyorum.
Mike, I-I totally believe you have exactly what it takes to be a professional baseball player.
Kesinlikle!
Exactly!
- Tam olarak ben değil.
- Not me, exactly.
Tam olarak neye bakıyoruz?
What are we looking for exactly?
Tam olarak ne bulmayı umuyorsun?
What do you expect to find, exactly?
Ne yapmamızı istiyorsun?
What exactly do you want us to do?
Onu çok iyi tanıyorsunuz.
I know you know exactly who she is.
Söylesene, bana ne faydan oldu?
So tell me, what have you given me exactly?
CIA toplantısı Linda'nın kaybolduğu anlarda yapıldı.
CIA meeting exactly the same time as Linda disappeared.
Sir Alistair McKinnon'ın söylediklerini kaydettim. Bu listedeki isimler arasında bir toplantı yapılmış. Linda Simms'in öldüğü yerde ve aynı saatte.
Sir Alistair McKinnon says, on tape, that a meeting happened between the people whose names I've listed on that report, at exactly the same time and place as Linda Simms met her death.
- Durum nasıl görünüyorsa aynen öyle.
It's exactly what it looks like, okay?
Tam olarak bir halk kütüphanesi değil.
It's not exactly a public library.
Aynen.
Exactly.
- Aynen öyle, yeni arkadaşlar.
Exactly.
Michele bunu görmemi sağladı.
Michele helped me see that we can't predict exactly where

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]