Fading перевод на английский
807 параллельный перевод
# Solan ağaç #
# And fading tree #
Gözden kaybolmama neden olmana izin veremem.
I couldn't let you see me slowly fading away.
Sözün özü, geleceğin İsrail Kralı, yerini alacağı kralın karşısında çalmış söylemiş. Batan yıldızın karşısında, yükselen yıldız. # Sönen ışığın karşısında, parlayan ışık.
So he played and sang, the future king of Israel... before the king who was to make way for him... the rising star before the waning star... the bright light before the fading one...
Ölecek gibi hissediyorum!
As if I were fading away!
#... yarın değişecek... # #... kollarımdan kayıp gidecek... # #... perilerin yavaş yavaş yok olması gibi... #
Were to change by tomorrow And fleet in my arms, Like fairy gifts fading away
Kavurucu alevler yerine minik kıvılcımlar, bir kadının altın saçları yerine, soluk, yırtık pırtık peruklar.
Minute sparks instead of scorching flames, fading, shabby wigs instead of the rich gold of a woman's hair.
Yavaş yavaş terk ediyor bu diyarı.
He's fading out. Just fading out.
Vay, döğüşün zayıflıyor.
Why, your fight is fading.
Zaman kayboluyor.
It is the hour of the fading day
Ve ben ben artık soluyorum.
And I... I'm fading now.
Şimdiden yükselmiş olan güneş, şafağın yok olan belirtileriyle ve ufukta pembe bir şekilde göz alıcı gökyüzünde ışıldıyordu.
Already high the sun shone in a radiant sky still pink on the horizon with the fading traces of dawn
Bir kez sadakati istenen önemsiz kadının en büyük silahı o çekici kadının müthiş ikiyüzlülüğüdür.
Somebody once called fidelity the fading woman's greatest weapon the charming woman's greatest hypocrisy.
Hayat hızla tükeniyor.
? LIFE IS FADING FAST AWAY?
Ağabeyimiz, o kıskanç ve geçkin dul Kraliçeyle Bayan Shore'a asalet bahşettiğinden beri * ikisinin de cakasından geçilmez oldu ülkede.
The jealous fading queen and Mistress Shore... since that our brother dubbed them gentlewomen... are mighty gossips in our monarchy.
Cinnabar yavaşlıyor.
Cinnabar is fading.
Motorları yavaşlıyor.
His engines are fading.
Ve onun baş oyuncusu unutulmaya yüz tutan aktör Charles Hanover Gresham.
And it has as its central character a fading actor named Charles Hanover Gresham.
Biraz hatırla, tatlı ve solgun bir resim... Ama bu sahneyi her zaman hatırlayabilirsiniz.
Some cherish a sweet and fading picture, but you can recall this scene at any time.
Görüntü kayboluyor, efendim.
Image is fading, sir.
Görüntümüz kayboluyor.
Our image is fading.
Bitkilerin Latince isimleri etiketlere yazılıp üstlerine takılmıştı ama yazılar solup siliniyor.
The Latin names to the plants are printed on tags attached to them, but the print's fading.
- Çabuk söylüyorlar.
- Fading fast.
* Dön ve kaç bu tarafa... * *... Milano'yu görürsün maydanozu ağzında... *... burada değil, kendi alanında... * *... güller açıyor, karanfiller ise solmakta... *
You turn around, and run this way and you see Milano eating parsley he's not here, he's in his place the rose is coming up and the carnation is fading away...
Sanki gençliğim günle birlikte soluyor.
I feel my youth fading by the day.
Birkaç saniye daha, hâlâ tereddüt içindesin sanki... ayrılmak için ondan, kendinden... onu hayal ettiğin bu aynı yerde... kaybolan hayali tekrar belirebilirmiş gibi... ürkekçe veya ümitvâr... bu bağı kaybetme korkun öyle- -
A few more seconds, as though you were still hesitant... to separate from him, from yourself... as though his fading image might reappear... in this same place where you imagined it... fearfully or hopefully... such was your fear of losing this link- -
Kafan daha rahat artık ve içindeki çığlık canlılığını yitiriyor.
Your head's cooler and the scream's fading away.
Her gece onlarcası ölüyor.
They're fading away by dozens every night.
Geç oldu ve rujun belirsizleşiyor...
It's late and your lipstick is fading...
Niçin sevdiceğim yavaş yavaş aklımdan uçuyor?
Why is Guy fading away from me?
Uyanmaya başladıklarını hissediyorum, hafızaları sönüyor.
Already I sense their will beginning to weaken, memories fading.
# Tomorrow a stop along the way #
Tomorrow A stop along the way Then let the years go fading
Lekeler geçiyor.
The blemishes are fading.
Geçiyor.
They're fading.
Bir an için, James, ama senin zamanın doldu.
For a moment, James but your moment is fading.
Geminin kumandası hâlâ Kaptan Kirk'de, fakat irade gücü hızla soluyor.
Captain Kirk retains command of this vessel, but his force of will rapidly fading.
Bu sistemdeki güneş yarım milyon yıldır, sabit hızla solmakta.
The sun in this system has been fading steadily for half a million years.
Makinelerin gölgesi altında kaybolan insanlık namına bunu,
In the name of a humanity fading in the shadow of the machine,
Etkenler zayıflıyor.
Variance fading.
Bırakın içeri gireyim.
( Fading ) Let me in.
Şimdi de sinyal kayboluyor efendim.
The signal is fading now, sir.
Yüzüm asla tükenmeyecek bir hayret kaynağı benim için.
My face is a never-fading source of wonder to me.
Evet, 53 numara hızla kayboluyor.
Yes, # 53 is fading fast.
İçinde olduğunuz gemi kayboluyor ve bizimkinin iç sistemlerini etkiliyor.
Everything. That ship you're in is fading and ripping the innards out of this one.
Düğünden zayıflıyorum.
I'm fading from wedding.
İyileşmem zaten yok oluyor.
My improvement is already fading away.
Freskler solmaya başladı.
The frescoes are fading.
- Hayır, korkarım yalnızca bu sönük konak Wiltshire'daki en yavaş Bentley ve sadece bir metres.
- No, just this fading mansion, the slowest Bentley in Wiltshire, and only one mistress, I'm afraid.
Hava kararırken, saldırının ana hedefi olan Japon taşıyıcı gemileri ağır hasar görmüştü.
In the fading light, the principle objective of the strike - the Japanese carrier force - was badly mauled.
# And let the years go fading # # Where my heart is #
Where my heart is
Günışığı yavaş yavaş kayboluyor. Göz açıp kapayıncaya kadar, gece olacak...
Day is fading, and in the blink of an eye, it's night.
- Evet?
Before we get too far apart, and our signals start fading,